Toplu intihar vakalarının düşündürdükleri

  • 20.11.2019 00:00

 Siyanürle toplu intihar olaylarına bir yenisi daha eklendi. İstanbul Bakırköy'de 38 yaşındaki Bahattin Delen, siyanür içerek önce eşi ve altı yaşındaki çocuğunun sonra da kendisinin hayatına son verdi. Bahattin Delen, altın ve kuyumculuk işleri yapan biri imiş. İşleri kötüye gitmiş, fahiş miktarda borçlanmış ve "çareyi" intihar etmekte bulmuş, eşi ve çocuğunun hayatına da kastederek.

Bu, İstanbul Fatih'teki Yetişkin kardeşler ve Antalya'da Şimşek ailesinin ardından 10 gün içinde meydana gelen üçüncü "toplu intihar" vakası.

İntihar olaylarıyla ilgili Sağlık Bakanlığı siyanürün internet ortamında satışını önlemeye yönelik yeni önlemler alınacağını açıklarken, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı da bir araştırma komisyonu kurulacağını ve hazırlanacak raporun kamuoyu ile paylaşılacağını deklare etti. RTÜK de medyayı intihar haberlerinde dikkatli bir dil kullanılması için uyardı. Güzel; sayın ilgililer bu düşündürücü vakalara karşı "ilgisiz" değiller demek ki.

Bunlar biçimsel de olsa gerekli önlemler. Fakat mevzu bana göre siyanür veya benzeri zehirli maddeleri elde etmeyi zorlaştırmak, haber dilinde daha hassas olmak ve rapor hazırlamak ile sınırlı görülemeyecek kadar ciddi ve derinlikli.

Öncelikle sorunun neden ve kaynaklarını doğru teşhis etmek gerekli.

Etkileri her geçen gün daha da ağır hissedilen bir ekonomik kriz yaşıyoruz. "Kriz mriz yok, durumumuz iyidir daha da iyi olacak, enflasyon düşüyor" türü açıklamalar belki de topluma kötümserlik empoze etmemek adına yapılıyordur, bilemem, bildiğim, bu açıklamaların gündelik hayat içinde yaşanan krizi ya da adına kim, her ne diyecekse, ortadan kaldırmış olmadığıdır. Aksine bir güven ve inandırıcılık sorunu yaratıyor. Mesela "Enflasyon düşüyor" deniyor; ama vatandaşın ölçüsü bu açıklama değil, çarşı-pazarda karşılaştığı rakamların kısıtlı bütçesini nasıl "etkisiz hale" getirdiği oluyor

İktisatçı değilim; gündelik hayata yansıyan boyutlarıyla krizi anlayabilmek için iktisatçı olmak da gerekmiyor. Dar gelirli bir vatandaş, ucu ucuna iş yapan bir esnaf, açlık sınırlarını zorlayan maaşıyla geçim mücadelesi veren bir kamu emekçisi, işten atılma korkusu içindeki bir işçi iseniz gidişatı ziyadesiyle anlıyor ve zaten yaşıyorsunuz... Bakmayın yorumcuların tumturaklı cümlelerle ettikleri laflara; ekonomik bağlamında kriz, cebinizdeki para ile asgari ihtiyaçlarınızı karşılama çabanız arasındaki, üstesinden gelemediğiniz çelişkidir. Ve bunun, yaygın olmasına paralel olarak kişisel olduğu kadar toplumsal sonuçları da vardır.

Türk-İş'in geçtiğimiz ekim ayı için açıkladığı verilere göre, dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 2 bin 58 TL 46 kuruş; gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise (yoksulluk sınırı) 6 bin 705 TL, 8 kuruş.

Bu da Türkiye İstatistik Kurumu'nun açıkladığı işsizlik verileri: Ülke genelinde 15 yaş ve üstü işsiz sayısı 2019 yılı Ağustos döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 980 bin artarak 4 milyon 650 bin kişi oldu. Yüzde 14 işsizlik oranı Ağustos dönemleri arasında son 15 yılın en yüksek rakamı oldu. 15-24 yaş aralığındaki genç nüfusta işsizlik oranı 6,6 puanlık artış ile yüzde 27,4 olurken,15-64 yaş grubunda bu oran 2,9 puanlık artış ile yüzde 14,3 olarak gerçekleşti. Yüksek öğretim mezunu işsizlerin sayısı ise yüzde 14’ten yüzde 15,2’ye çıktı. Öte yandan istihdam edilenlerin sayısı 2019 yılı Ağustos döneminde, bir önceki yılın aynı dönemine göre 789 bin azalarak 28 milyon 529 bin kişi, istihdam oranı ise iki puanlık azalış ile yüzde 46,3 oldu. (Merak eden ilgili haber ve verilere internette kısa bir araştırma ile daha detaylı şekilde hemen ulaşabilir.)

Bu iç karartıcı tabloya "beka" denilerek gerekçelendirilen "terörle mücadelenin" total maliyetini bilmediğimiz ağır yükünü de eklemek gerek tabii ki. "Bir merminin, bombanın, sortinin kaç para olduğunu biliyor musunuz?" diye soruyorlar ya bazen, bilmiyoruz sahiden de. Ama sonuçlarını yaşıyoruz...

İşsizlik ve geçim sorunları ciddi ve beraberinde başka sorunları da tetikleyen sorunlar. Mesela insanın psikolojisini bozan ve giderek özgüvenini yıkıma uğratan sorunlar...

Madalyonun öbür yüzü de var elbette. Neticede sınıflı bir toplumda yaşıyoruz. Malum; AKP iktidarları döneminde yeni zenginler oluştu. Olabilir. Ama bunların diğer "burjuva" kesimlerle bir "farkı" vardı ve bu farkı her vesileyle vurgulayarak zengin oldular. "Farkları", dindar, muhafazakâr olmaları idi ve bu, kul hakkı yemeyen, adil, vicdanlı olmaları anlamına geliyor, öyle varsayılıyordu. Gelgelelim, gün olmuyor ki bir sonradan "olmuş" muhafazakâr zengin ("burjuva" değil!) şatafatlı yaşamını, toplumun geri kalanı ne der diye düşünmeye dahi gerek görmeden insanların gözüne sokmasın. En son, ismini anmayacağım, örtülü ve bir o kadar da süslü, kolları altın bileziklerle bezeli bir hanımefendi, eşiyle birlikte çocukları için hiçbir masraftan kaçınmadıkları lüks bir "mevlit" yapmış. Yetmemiş, bebeklerine pahalı bir tek taş yüzük takmışlar. Kullandıkları otomobil milyon dolarlık bir marka. Bunları sosyal medyada yayınlıyorlar da oradan biliyoruz. Herhalde "Kimseler görmese ne kıymeti var ki?" diye düşünmüşlerdir... Bu görgüsüzlüğe, iktidar yanlısı bazı çevreler bile tepkili.

(Arada hatırlatmış olayım: Dinen "farz" olmamakla birlikte yeni doğan bebeğin 40'ında düzenlenen mevlitte Kuran okutuluyor, Allah'a şükrediliyor, ailenin imkânları ölçüsünde fakir fukaraya yardım ediliyor.)

Ben "görgüsüzlük" dedim ama bu tablonun insanlarda uyandırdığı hissiyat başlı başına bir araştırma, değerlendirme konusu. Geçim derdindeki insanlarda derinleşen olumsuz, karamsar, umutsuz psikoloji ile bu görgüsüz, edepsiz, terbiyesiz, sonradan görme zenginliğini ifşa etme gayretkeşliğini, farklı boyutlarında ama aynı ülkede ve aynı hayatı paylaşarak yaşıyoruz...

Peş peşe intihar vakaları üzerine düşünürken, evet, öncelikle sorunu doğru teşhis etmek, olası kaynaklarını doğru tespit etmek zorundayız. Doğru teşhis tedavinin yarısıdır denir, doğrudur. Peki tedavi, ekonomiyi düzeltmek, yeni istihdam alanları yaratmak mıdır? İlk akla gelen bu. Ama bence bu cevap kendi başına yeterli değil ve aslında bir cevap da değil.

Bir ülke, faşizm ile yönetilebilir, baskı ve diktatörlük şartlarında yaşamaya zorlanabilir; tarihte örnekleri bolca var. Ancak bir toplum, zorbalar tarafından yönetildiği için değil, ona karşı sesini yükseltecek mecali kalmadığında çürümeye, çözülmeye başlar...

Devam edeceğim...

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums