‘Tebligatınız var’

  • 3.01.2016 00:00

 Cumhuriyet gazetesi önünde "Özgür Basın" nöbetine gitmiştim, dönüşte evimin kapısına sıkıştırılmış bir "tebligatınız var" notu buldum. Notta "meselenin" ne olduğu yazmıyordu. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan yollanmış. Adresimde bulunmadığımdan dolayı da muhtarlığa bırakılmış. Gidip almalıymışım. Akşam olmuştu. Ancak yarın sabah alabilirdim...

Eşimle geç saatlere kadar durumu "müzakere" ettik. İstanbul'dan olsa neyse, bazı tahminler yürütebilirdik, ama tebligat Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan yollanmış. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ile ne işim olur benim? Uzun zamandır Ankara'da konuşmacı olduğum bir panel, konferans vb toplantıya katılmışlığım da yok ki, bir konuşmam nedeniyle soruşturma açılmış olsun? Başka ne olabilir? Aklıma gelen mantıklı hiçbir şey yok. Zaten haylidir "mantıklı" olmayan işler oluyor ülkemizde. İyi de bu ne yani? Nedeni niçini ile ilgili herhangi bir tahminde bulunamadık velhasıl.

Ama "kesin" olan anlayamadığımız, tahmin edemediğimiz bir nedenle "ifade" vermeye çağrıldığım idi. Vardığımız sonuç bu oldu. Devlet, mahkeme, savcılık deyince "sanık" olmaktan başka bir şey gelmiyor ki aklımıza? Bu ara ne kadar "olmayacak" şey vardıysa olduğu için acaba ifademi aldıktan sonra... Yok canım daha neler? Öyle bir niyetleri olsa gelir evimden alırlardı. Nereden bileceksin ki? Bilemiyorum tabii, ne bileyim...

Neyse. Yarın işimiz gücümüz var. Çocuklar okula gidecek. Uyumak gerek... Sabah oldu nihayet. Yok, rüya, kabus filan görmedim. Midemde iki gündür bir sancı vardı, o da dindi galiba. Geç uyudum ama uyumuşum sonuçta...

Kızımı annesiyle ana okuluna yolcu ettikten sonra bir şeyler atıştırdım, çay içtim, bir de sigara ve giyinip muhtarlığa doğru yola düştüm.

Muhtarlıktaki görevli kadına adımı söyleyip "tebilgatım varmış" dedim. Adımı duyunca kadının bakışları değişti. "Evet" dedi heyecanla ve masanın üzerinden bir zarf çıkardı. Bana vermeden önce tebligatı teslim aldığıma dair imzamı aldı. Tebligatımı kadının "acaba nedir" merakına aldırış etmeden alıp çıktım. Ben ve eşim kadar meraklanmış olamazdı herhalde.

Ama kadının adımı duyunca bakışlarının değişmesinin ve aldığım zarfla ilgili merakının nedeni gayet açıktı. Çünkü zarf gibi katlanmış kağıdın üzerinde gönderici bölümünde"Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma" yazıyordu... Hay Allah ya... Anayasal düzene karşı ne suç işlemiş olabilirim ki? "Anayasal düzene karşı" suç işlediğim gerekçesiyle hakkımda iddianame düzenlendiği olmuştu tabii; 36 yıl önce, TCK'nın ünlü 146. maddesinden...

Sokakta tebligatı çıkardım cebimden. Eve kadar sabredemezdim. Bir dakika... Alıcı kısmında adımın hemen önünde "müşteki" yazıyordu. "Müşteki"? O neydi ki? Neyse ki hukuki terimleri bilecek kadar deneyimim var, müşteki "şikayetçi" demekti. Demek oluyor ki "anayasal düzene karşı" herhangi bir "suç" işlemiş olmakla itham edilmiyordum. Aksine "şikayetçi" imişim.

Hemen kağıdı açtım ve mesele anlaşıldı... Kapatılan 12 Eylül darbe davasında "müdahil" idim. "Mağdur" ve "müşteki" sıfatıyla. Elimdeki tebligat 8 Eylül 2016 tarihli bir "kovuşturmaya yer olmadığına dair karar" metni idi. Ölen ölmüştü ve kalanlar için de "zaman aşımı" nedeniyle "kovuşturmaya yer olmadığı" kararı verilmişti. Kararın gerekçesinde uzun uzun Yargıtay'ın çeşitli kararlarından alıntılar vardı.

O kadar "mesele nedir acaba?" diye kafa patlatmıştım ya, "müşteki" olduğum bu dava aklıma gelmemişti. Daha doğrusu davanın sonucuyla ilgili bu tür bir tebligat alacağım... Durumu merak içinde benden "neymiş?" haberi bekleyen eşime de telefon ederek ilettim. Gülüştük filan ve eşim, "demek ki onca hengameye rağmen devletimiz çalışıyor bak" dedi. Bu da bir bakış açısı tabii.

"Ne tebligatı bu?" merakı "sürpriz" bir şekilde sonuçlandı, devletimiz de şikayetçilere vardıkları kararı iletti, bravo, ama esas mesele "karar"ın kendisi.

Tebligatı aldıktan sonra 15 gün içinde ilgili yerlere itiraz edebilirmişim. Benim açımdan 12 Eylül "zaman aşımına" uğramış değil ve hiçbir zaman da olmayacak diyerek itiraz etsem mi acaba, bunu düşünüyorum...

Fakat "devleti haybeye uğraştırmaktan" kızarlar diye de kaygılanmıyor değilim; "zaman aşımına uğradı geçti gitti işte, uzatma"...

Bu ara Metris'i yazıyorum, 12 Eylül'ü yani; Ape Musa'nın dediğince, "sanığı" olduğum 12 Eylül'ü "mağdur" ve "şikayetçi" sıfatıyla yazıyor ve tarihin muhakemesine teslim etmek istiyorum. "Uğraştırma devleti" diye kızarlarsa eğer, bu durumu "hafifletici neden" sayarlar herhalde, bilemiyorum ki...

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums