O sesin sahibi...

  • 23.10.2016 00:00

1988 yılının Aralık ayı idi... Uzun süren bir "takibattan" sonra almışlardı. Yasal bir derginin yöneticisiydim. Meclis'te hakkımda soru önergesi bile verilmişti; "Neden takip ediyorsunuz? Bir yasal problemi varsa savcılığa çağırın" diye. Sonuçta almışlardı... İşkenceleriyle, işkencede ölümleriyle namlı DAL'a götürüldüm arkadaşlarımla birlikte sokak ortasında alınıp...

Benim ve arkadaşlarımın maruz kaldığı gaddar işkenceleri anlatmayacağım uzun uzun.

Konulduğum hücre, sorgu/işkence odasının bitişiğindeydi diyeyim anlayın...

Bir gün aniden açıldı hücremin kapısı ve gözlerimi de bağlamadan panik halinde, "Ulan bize bir şey anlatmadın, birazdan başka bir ekip seni sorgulayacak onlara da anlatmayacaksın. Bir şey söylersen öldürürüz seni" dediler, kapıyı kapatıp gittiler. O ekip de "sorguladı" beni. Sonradan anladım, galiba onlar MİT'ten gelmişlerdi ve emniyet ile MİT arasında gizlemedikleri bir çekişme vardı. Kendi işkencecilerim "çözülmememi" telkin etmişlerdi bana; acı acı gülümsediğimi hatırlıyorum...

Bir başka gün... Her zamanki gibi gözlerimi sıkıca bağlayıp (önce pamuk koyuyorlardı gözlerimin üzerine sonra da bir bez parçasıyla bağlıyorlardı) hücremden çıkardılar. "Eğil! Sağa dön! Şimdi sola!" komutları eşliğinde bir odaya soktular. İşkence odası değildi burası. Ayaklarımın altında yumuşak bir halı vardı. Ağır bir sessizlik... Perişan halde, ama sakindim. Yine de "Kimin karşısına çıkardılar beni acaba?" diye merak etmedim değil.

Az sonra sessizliği "Bu mu?" diye soran bir ses bozdu. "Evet" cevabını alınca, yine sessizlik.

Hiçbir şey görmüyordum doğal olarak, ama hissettim, sesin sahibi olan adam makamından kalkıp tam karşıma gelmiş durmuştu. Nefesini hissediyordum. "Şunu bilesin" dedi, emreden bir ses tonuyla, "Ankara'da yaşatmayacağız sizi".

Bu sözleri söylerken parmağıyla göğsüme vurdu birkaç kez. Sendeledim. Toparlanınca "Ben yasal bir derginin yayın yönetmeniyim..." diye günlerdir ağzımdan çıkan yegane cümleyi söylemeye başladım, sözümü kesti, "Götürün bunu!".

Bir işkence seansı daha... Kimdi acaba o adam? Aklıma takılan buydu.

Sonra bitti işkenceli sorgu. Savcılığa çıkartıldık. O zamanlardan ün yapmaya başlamış Nuh Mete Yüksel'e verdik ifademizi. Adam bizi serbest bıraktı ama her halinden "Bu sefer böyle ama görürsünüz siz..." der gibiydi.

Sonraki yıllarda o sesin sahibi Türkiye'nin gündemine Susurluk Çetesi ile, milletvekili olarak ve başına geçtiği partinin (DYP) genel başkanı sıfatıyla çok gelecekti. Mehmet Ağar...

O Mehmet Ağar, TBMM'de darbe komisyonuna "tecrübelerini" anlatırken, "Sonra anladım, solcular aslında iyi çocuklarmış" gibi bir şeyler dedi. Utangaç bir özür müydü, bilemedim...

Kızı hastalıktan öldü, evlat acısı nedir, bu vesileyle öğrenmiş olmalıdır.

Eğer özür dilemek istiyorsa, varsa yüreği buna, bir Cumartesi günü Taksim'deki Galatasaray Meydanı'na gelir, saat tam 12'de ve Cumartesi Anneleri'nin karşısına çıkar orada söyler sözünü... Mesela bu cumartesi, Cumartesi Anneleri'nin 604. Hafta oturma eyleminde (22 Ekim 2016, saat:12.00, Galatasaray) 21 yıldan beri "kayıp" Fehmi Tosun'un akıbetini soracağız...

21 yıl önce, 19 Ekim 1995 günü arkadaşı Hüseyin Aydemir ile birlikte gözaltına alınan ve bir daha da kendisinden haber alınamayan Fehmi Tosun'un eşi Hanım Tosun ve kızı Besna'nın karşısına çıksın.

"Özür dilerim" demesine de gerek yok, kayıplarımızın akıbeti ile ilgili sorumluluğunu açıklasın...

İşkenceciler ciğeri beş para etmez, yüreksiz, korkak insan suretinde zavallılardır.

Haydi bakalım Mehmet Ağar...

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums