- 9.02.2016 00:00
Memlekette ‘kutuplaşma’ var ama genellikle gergin boyutlarda seyreden bu ‘kutuplaşma’ durumu, karşıt taraflarda yer alan bazı yurttaşların kimi konularda aynı duygu, düşünce ve heyecanla yan yana gelmelerine de engel değil. Mesela Kürt sorunu konusunda…
Ne yazdığına, ne söylediğine bakmaya, üzerinde bir parça düşünmeye bile gerek görmeden bazılarının gözünde rahatlıkla mesela yazdığınız gazeteden, iktidar partisine yönelik görüş ve eleştirilerinizden hareketle ‘paralel’ olabiliyorsunuz. Malum, yeni ‘trend’ bu. Eskiden (‘eski Türkiye’ mi demeliydim?) aynı yaftalama meraklıları ‘komünist’ filan diyorlardı. ‘Kürt’ dediğiniz anda ise tabii ki ‘bölücü’ olmanız işten değildi. ‘Yeni’ denilen Türkiye’de de değişen fazla bir şey yok.
Söz konusu Kürt sorunu olunca, başka bağlamlarda karşıt kutuplarda birbirlerine demediğini bırakmayanlar bir anda aynı ağzı konuşan insanlar haline geliyorlar.
Gerçi Ergenekoncu taife ile AKP ittifakı gözler önündeyken bu duruma şaşmamak lazım belki; ama demek ki hâlâ ‘görecek günlerimiz’, şaşacak gerçeklerimiz varmış…
Beni mahcup eden, desteklerini esirgemeyen okurlarım kusura bakmasınlar, ama kanaatim odur ki en ‘sadık’ izleyicilerim AKP’li ve Kemalist olanlar. (AkTrolleri saymıyorum.) Tabii ki durup dururken bu kanıya varmadım.
Ne zaman Kürt sorunuyla ilgili yazsam hemen tepki verenler bu cenahlardan okurlarım oluyor. ‘Çeşitli’ çevrelerden izleyicileri olmak bir yazar için asla ‘şikayet’ konusu değildir, olmamalıdır diye düşünürüm. Mesele de o değil zaten.
AKP’nin son dönemde yine ‘orası’ haline gelen ülkemizin doğusundaki ‘abluka’ siyasetini eleştiren, bunun yol açtığı tehlikelere işaret eden yazılarıma bu okurlarımdan nüanslar dışında aynı tepkileri alıyorum. Tahmin edeceğiniz üzere bu arkadaşlar hem ‘paralel’ (ne demekse?) hem de ‘bölücü’ olduğumu iddia ediyorlar. Okudukları gazeteler, izledikleri televizyonlar belli ki beyinlerini dumura uğratmış.
Tabii ‘sadık’ okur olmak aynı zamanda ‘dikkatli’ ve okuduğunu doğru anlayan okur olmak demek değil. Çünkü hangi görüşümden hareketle ‘bölücü’ veya ‘paralel’ olduğum sonucuna vardıklarını izah edemiyorlar. Bu tip abesle iştigal suçlamalara karşı hemen savunmaya geçmek gibi bir alışkanlığım yok. Yine de belki içlerindeki öfke ve nefretin bir parça yatışmasına vesile olur diye söyleyeyim; ne ‘bölücü’ ne de ‘paralel’im. (Hadi ‘bölücülüğü’ iyi kötü anlıyorum da ‘paralel’ nasıl olunuyor, onu hâlâ çözemedim.)
‘Dindar’ görünümlü birileri ‘çok seviyorsan Irak’ta Kürdistan var’ diye hatırlatarak beni sürgüne yollamak istiyor. ‘Irkçılıksa ırkçılık!’ diye de ekleyerek Kürtleri ‘hain’ olmakla itham ediyor. Kemalist, Türkçü, devletçi başka birileri de aynı ağızla öfke, nefret, kin, düşmanlık saçıyor. Bu birbirinden ‘normalde’ hiç hazzetmeyen kişiler, ‘Kürt’ deyince aynı hissiyatla ayağa kalkıyorlar. Haklarını yemeyelim, en ‘makul’ olanları ‘Kürtlerin nesi eksik? Ne Kürt sorunu ya?’ diyor. Bana bunu yazan ‘Türkçü’ okuru ‘Bu sözler bana nedense çok tanıdık geldi’ diye yanıtladığımda, sustu. Sanırım kafası karıştı.
Kimselere hiçbir konuda aynı veya benzer düşünmeyin diye telkinde bulunuyor değilim. Ama memleket meselelerine bakış açımızı biraz demokrat bir duyarlılıkla gözden geçirsek fena olmaz galiba.
Bu arada yaşadığım ülkeyi onca derdine rağmen sevdiğim de kayda girsin yani.
Yorum Yap