Karanlık siyasete karşı karanlıkta siyaset

  • 13.09.2022 08:01

Seçim kanununda yapılan son değişiklikler, hep seçim barajı ve ittifakların milletvekili hesaplama yöntemindeki değişiklik üzerinden tartışıldı. Halbuki daha önemli bir başka değişiklik daha yapıldı.

Değişiklik yasasının 11’inci maddesine göre, 298 sayılı seçim kanununda seçim sürecinde başbakan ve bakanların bazı faaliyetlerine dair kısıtlar tanımlanıyordu. Örneğin seçim sürecinde kamu kaynaklarının, memurların, araçların, imkanların kullanımı başbakan ve bakanlara yasaklanırken şimdi bu ve benzer kısıtlardan cumhurbaşkanı muaf. Yani cumhurbaşkanı seçim gezilerinden seçim konuşmalarına her şeyi kamu kaynaklarını kullanarak yapabilecek. Seçim sürecinde de istediği atamaları, görevlendirmeleri seçime dönük olarak kısıtlama olmaksızın yapmaya devam edebilecek. Yine cumhurbaşkanı sıfatıyla her gün tüm TV kanallarında saatlerce konuşabilecek, mitingleri yayınlanabilecek

Cumhurbaşkanının kendisinin de adayı olduğu seçimi tüm cumhurbaşkanlığı gücü ve yetkileriyle, en son mühürsüz oyları açık yasa maddesine karşın geçerli sayan YSK eliyle yöneteceğini ve seçim sürecinde özel hiçbir kısıta tabi olmayan kampanyanın nasıl olabileceğini tahmin edebiliriz.

Dezenformasyon yasası yolda

Şimdi bir başka yasa değişikliği hazırlığı var. İlk olarak mayıs ayında Meclis’e gelen, “dezenformasyon yasası” olarak adlandırılan ve temelde basın ve sosyal medya kısıt ve denetimini artıran teklif muhtemelen ekim ayında yasalaşacak. Aslında halihazırda yanlış ve çarpıtma haberlere dair bir yasal düzenleme var ama sorun bu değil. 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun 2007’de çıkarılmış ama 15 yılda 18 defa değiştirilmiş. O nedenle amaç düzenleme değil, daha fazla denetim ve sansür kurallarını geliştirmek. Çünkü yeni teklif bilgi ve haberin yayılmasından da öte doğrudan üretilmesini kısıtlamayı hedefliyor. Bilgi ve haberin yanlış, kasıtlı, kötücül amaçlı olup olmadığına karar verecek olan yargıçların son dönemdeki kararlarına bakarak önümüzdeki süreç denetimin nasıl, hangi ölçülere göre olacağını da öngörmek mümkün. Son günlerdeki AK Parti Milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu Ban’ın boşanması, SPK Başkanı abisi Ali Fuat Taşkesenlioğlu’nun merkezinde olduğu borsa vurgunu haberlerine dair getirilen kısıtlamalara bakmak, neler olacağını öngörebilmek için yeterli.

Şu andaki yasa ile bile nelerin, nasıl kısıtlandığına dair en açıklayıcı raporlamaları İfade Özgürlüğü Derneği yapıyor. Derneğin 16 Ağustos 2021 tarihinde yayınlanan “Fahrenheit 5651: Sansürün Yakıcı Etkisi” raporuna göre 2020 sonu itibarı ile 150.000 URL adresine, 7.500 Twitter hesabına, 50 bin tweet'e, 12 bin YouTube videosuna, 8 bin Facebook içeriğine ve 6 bin 800 Instagram içeriğine de 5651 sayılı Kanun ve diğer hükümlere istinaden erişim engellenmiş. Yine İfade Özgürlüğü Derneği’nin EngelliWeb projesi kapsamında 2020 yılı içinde tespit edildiği kadarıyla Türkiye’den toplam 58.809 alan adı erişime engellenmiş. 

Bu sayılar iki yıl öncenin sayıları diyebilirsiniz belki ama yalnızca geçtiğimiz ağustos ayında 29 habere erişim engeli getirilmiş. Bu haberlerin arasında, “iktidara yakın isimlerin yöneticisi olduğu vakfa vergi muafiyeti verilmesi”, “Mersin’de AKP’li meclis üyesine ait iş yerlerinin kaçak su kullandığı iddiası”, “Gümrük Müdürlüğü rüşvet ve kaçakçılık operasyonu haberleri”, “AKP’li siyasetçi ve bürokratların Borsa İstanbul’da spekülatif işlem yaptıkları iddiaları”, “Oteller zinciri bulunan Kültür ve Turizm Bakanı hakkındaki haberler”, “Sedat Peker’in iddiaları sonrası savunma sanayisi ile ilgili yapılan haberler” de var.    

Bunlar yetmiyor ki şimdi yeni yasa teklifi ile sansür konusunda bir adım daha ileriye gidiliyor. Önder Algedik’in Gazete Duvar’daki analizine göre, “teklif geçerse bu sefer halktan yana, kamusal bir sorumluluk duyan kişiler bertaraf edilecek, bilginin üretiminde de tekel oluşacak. Bu düzenleme ile TÜİK’ten farklı bilgiler üreten ENAG’a müdahale edilebilecek, elektrik faturalarını sorgulayan kişilerin bilgi üretmesi, belki, zorlaştırılacak.”

Muhalefet ne yapacak?

Tüm yaşananlar ve iktidar kanadından yapılan açıklamalardan seçim sürecinde siyasi alanı olabildiğince daraltma çabalarının yoğunlaşacağı anlaşılıyor. Seçmenin seçim sürecindeki kanaatini ve tercihini oluşturacağı haber ve bilgiye ulaşım imkanlarının da sınırlanması hedefleniyor. Bir bakıma seçmenin karanlıkta tercihini oluşturması arzulanıyor.

Şimdiye dek yaşadıklarımıza, iktidarın arzu ve davranış tarzına bakılınca yaşananlar sürpriz değil. O nedenle asıl muhalefetin ne yapacağı, muhalefetin bu karartmayı nasıl aşacağı önemli.

Muhalefet birçok konuda iktidarın sınırladığı zihni ve siyasi çerçevede düşünerek, sözde risklerden, provokasyonlardan korunduğunu düşünüyor. Örneğin güvenlik konusuna iktidarla aynı zihin haritasıyla bakarak güvenliği sınır güvenliği tanımına sıkıştırdığı için tezkerelere onay veriyor. Yine iktidarın çizdiği sınırlar içinden baktığı için HDP ile beraber misiniz değil misiniz sorusunda savunma hattından çıkamıyor. Demiyor, diyemiyor ki “anayasa ve yasalara uygun kurulmuş, var olmuş, seçimlere katılmış, oy almış, mecliste başkan vekilliği olan, Davutoğlu’nun seçim hükümetine yasalara göre bakan vermiş bir parti ile siyasi ilişkimin sınırlarını sen sorgulayamazsın”.

Seçim sürecinde muhalefet karartmayı aşmak istiyorsa karanlık siyasete teslim olmamak, iktidarın tarzını kopyalamamak, iktidarın çizdiği zihni sınırları aşmak zorunda.

Karanlığı, karmaşıklığı yalnızca iktidar manipüle ediyor sanmak da bir başka hata. Bugün geldiğimiz noktada, küresel, bölgesel, ulusal birçok kötücül amaçlı organizasyonun gazına gelmemek, toplumun hakikatle ilişkisini daha da bozacak siyasi komplo söylemlerinden uzak durmak gerekiyor. Örneğin ifşa etmek ya da itiraf etmek gibi görünen ya da müthiş hafiyelik örneği gibi kamuoyuna sunulan  açıklamaların, söylemlerin her birinin doğruluğunu sade yurttaş yapamayabilir. Ama kurumsal kapasiteleri olan partiler bu söylemlerin doğruluğunu, kaynağının güvenilirliğini teyit etmeden esas alan açıklamalarıyla seçmeni ikna edeceklerini sanıyorlarsa yanılıyorlar.

Muhalefetin başarması gereken karanlık siyasete teslim olmak değil, karanlıkta siyasetin yolunu, yöntemini bulmak olmalı. 

Örneğin ekonomik krizden çıkış için muhalefet parti ve sözcülerinin söylemlerinden meselenin teknokratik bir mesele olarak ele alındığı izlenimi çıkıyor. Halbuki ekonomik her karar ve dayandığı hedefler, tercihler sonuna kadar siyasi bir mesele. Ekonomik kararların teknokratik tercihler değil siyasi tercihler olduğu, kimin fedakarlık yapacağı, kimin ne kazanacağını topluma anlatmadan çözüleceğini topluma açıkça anlatmak gerekiyor. Hele meselenin ne denli zor olduğunu anlatmak yerine üç bürokratik atamayla halledileceği anlatısının ürettiği algı muhalefete güven oluşturmaya değil aksine tereddüt üretiyor. 

Bir başka örnek, tüm araştırmalar gösteriyor ki toplumun tüm kesim ve kimliklerinin ortaklaştığı alan iklim değişikliği ve çevre meselelerinin ürettiği riskler. Muhalefet partilerinin ne küresel ne yerel yeşil hareketle, arayış ve tartışmalarla ilişkileri yok, bilgileri ve politikaları da.

Dünya müthiş karmaşık ve belirsizlik vaat eden bir enerji krizi yaşıyor. Türkiye bu krizin en çok etkilendiği ülkelerden birisi. Ama muhalefet partileri enerji krizini yalnızca evlere gelen yüksek faturalardan ibaret sanıyor.

Bir yandan küresel, bölgesel, siyasal ve ekonomik yeniden bölüşüm kavgasının dinamiklerini, Türkiye için bu süreç ve dinamiklerin ürettiği risk ve fırsatları dikkate almayan bir siyaset, diğer yandan iktidarın çizdiği zihin haritasından çıkamamak. Bir yandan teknolojik sıçramanın ürettiği sonuçları, toplumdaki değişimi, ihtiyaç ve taleplerdeki değişimi anlamayı ve cevap üretmeyi dert etmeyen siyaset, diğer yandan ekonomik krizin iktidarı götüreceğini yeterli görmenin tembelliğine sığınmak. Bunlar geleneksel siyaset tarzına sıkışmış partilerin ideolojik olarak da zayıf olduklarını gösteriyor.

Karanlıkta siyasetin yeni yol ve yöntemlerini bulmanın ön koşullarından birisi iktidarın çizdiği siyasi zihin haritasının dışından düşünmek. Bir diğeri ise siyasete güveni inşa etmek. “Oyunuzu bize verin, ben çözerim” siyaseti yetmiyor, yetmeyecek. Ortak adayın seçilirse yetkileri paylaşacağı, muhalefetin güncelin yönetiminde de ortaklaşacağı vaadi henüz yeterince ilgi uyandırmıyor. Toplumun çözümün bir parçası olacağı, siyasetin bunun için var olduğu, bu nedenle siyasi zeminin önce demokratikleştirileceği anlatılmak zorunda.

Böyle bir zihin haritasıyla yaklaşılmadığı için örneğin altılı masanın 12 Şubat ve 28 Şubat mutabakatları toplumsallaşamıyor. Toplum o ilke ve hedeflerin vaadinin ne olduğunu her gün ve her fırsatta duymuyor, iktidardan şikayeti duyuyor. Onu da duymaya ihtiyacı yok zaten, yaşıyor ve biliyor.

İşin özü, muhalefetin sözü ele geçirmesi gerekiyor ama önce “hangi söz” sorusuna cevap üretmesi gerekiyor.

Konfüçyüs’ün olduğunu okuduğum bir sözü var: “Hiçbir şey karanlık bir odada siyah bir kedi aramak kadar zor değildir. Hele odada siyah bir kedi yoksa…”

Muhalefet önce karanlık odada karanlığa yaslanmayan siyaseti, karanlıkta siyaset yapmanın yol ve yöntemlerini üretmek zorunda. Sonra da odadaki siyah kedinin ya da hayaletlerin peşinde olmaktan vazgeçip, sözü ele geçirmek zorunda. Birilerinden, bir şeylerden kurtulmak anlatısı “o söz” olarak yeterli olmayabilir. O söz umudu, ortak yaşama iradesini, geleceğe güveni yükseltecek yeni bir ortak ufuk anlatısı olabilir.


Bekir Ağırdır'ın bu yazısı, Oksijen gazetesinden alındı

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Resmi İlanlar

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums