Dr. Tulp’un Anatomi Dersi’ni izlediniz mi

  • 11.03.2012 00:00

Her hafta siyasi tarih hakkında yazmaktan bıktığımı itiraf etmeliyim. Sizin de okumaktan bıktığınızı tahmin ediyorum. Aslında epeydir, her ay bir kere siyaset dışı konularda yazmayı düşünüyordum. İlk denemeyi bu hafta yapıyorum. Bu yazıların ille de gündemle ilgisi olması şart değildi ama bu hafta esin kaynağım İstanbul-Emirgân’daki Sakıp Sabancı Müzesi’nde açılan “Remrandt ve Çağdaşları Sergisi” oldu. 10 Haziran 2012’ye kadar açık kalacak sergide Hollanda resminin Altın Çağı olarak adlandırılan 17. yüzyıldan 59 sanatçıya ait 110 eser sergileniyor. Ben henüz gidemedim ama “bu olağanüstü fırsatı kaçırmamak lazım” deyip yazıya geçiyorum.

“Rembrandt’ın Anatomi Dersi adlı eserini gördün mü” diye sorar bir mektubunda Vincent Van Gogh kardeşi Theo’ya. Ve devam eder: “.... Tenin tonlarını hatırlıyor musun? Toprak, çırılçıplak toprak, özellikle de ayaklar... Bir de yer yer –aslında bütünüyle– giysinin tonuyla yüzün tonu arasında bir kontrast var...” Van Gogh’un resimde dikkatini çeken nedense sadece renkler ve kontrast duygusu olmuştur, halbuki söz konusu resim tıp tarihi açısından eşsiz bir hazinedir.


Tenebroso tekniğinin büyüsü

Sanat tarihine ışık-gölge resminin en önemli ustalarından biri olarak geçen Rembrandt 1606’da Leiden’da Kalvinist bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelmişti. 1850’lere gelinceye kadar kendisinin cahil biri olduğu sanılıyordu ancak bu tarihte biyografisi biraz daha bilinir hale geldi. İlk gençlik yıllarında Venedik’te İtalyan ressam Carravaggio’nun “aydınlık ve karanlık alanların dramatik bir etki yaratacak şekilde boyanması” diye özetlenebilecek tenebroso tekniğini öğrendikten sonra büyük sanat hamisi Constantijn Huygens’in dikkatini çekmişti. Bu dönemde Rembrandt “Hollanda’nın Shakespeare’i” olarak anılıyordu.

Günümüze 600’dan fazla tablosu kalmış olan Rembrandt 1669 yılında 63 yaşında öldü. Rembrandt’ın 26 yaşında yaptığı “Dr. Tulp’un Anatomi Dersi” adlı tablosu, dönemin ünlü zenginlerinden biri olan Hendrik Uylenburgh tarafından sipariş edilmişti. Bu tür siparişler 17. yüzyılda İspanyol egemenliğinden giderek kurtulan Felemenk (bugünkü Belçika ve Hollanda) burjuvalarının yeni âdetlerinden biriydi. Sri Lanka, Cava, Formoza, Japonya, Brezilya’da ticaret kolonileri kuran; Batı Hindistan ve Doğu Hindistan kumpanyalarının faaliyetleri ile zenginliklerine zenginlik katan bu yeni burjuvalar kendilerini ölümsüzleştirmek amacıyla sanat yapıtlarında boy göstermek için yarış ediyorlardı. Genellikle önemli kişilerin yanında yer alan grup portreleri sipariş ediyorlardı. Batı’da resim sanatının gelişmesinde burjuvazinin bu tür destekleri çok önemli bir rol oynamıştı.


Kamuya açık otopsi

Tablonun başkişisi, tıp tarihinin önemli adlarından biri olan Felemenk doktoru Nicolaes Tulp’tu. O sırada 39 yaşında olan Dr. Tulp Cerrahlar Loncası üyesiydi ve Amsterdam’da hilkat garibeleri üzerinde tıbbi araştırmalar yapıyordu. Daha sonraları yanlışlıkla İsviçreli hekim Gaspard Bauhin’e atfedilse de kalınbağırsak ve incebağırsak arasındaki kapakçığı o tanımlamıştı.

16 Ocak 1632’de, Amsterdam Et Pazarı’ndaki Lonca merkezinde yaklaşık 300 kişinin huzurunda yapılan otopsi işleminin beş ressam tarafından resmedildiği biliniyor. Ama bunlardan en bilineni Rembrandt’ınkidir. Resmin tam tarihi saptanabilmiştir çünkü o yıllarda Amsterdam Cerrah Loncası, halk açık diseksiyonlara (vücudun parçalara ayrılması) yılda bir kez izin veriyordu ve bunun için cesedin daha uzun dayandığı kış ayları seçiliyordu. Ayrıca diseksiyon yapılacak kişinin idamla hayatını kaybetmesi ve erkek olması gerekiyordu. Rembrandt’ın resminde gördüğümüz vücut da silahlı soygun suçundan asılan Aris Kindt’e aitti. Burada bir parantez açalım. Cinayet sonucu ölmüş bir kişiye yapılan ilk otopsinin 1302’de İtalya’nın Bologna kentinde yapıldığı biliniyor. Hollanda’da 1555 yılına kadar teşrih işlemine izin verilmiyordu. Bu yüzden tüm Avrupa’da olduğu gibi, bu ülkede de sanatçıların ve hekimlerin sıkça mezar hırsızlığı yaptığı biliniyor. 17. yüzyıldan itibaren durum değişmiş ve Cerrahlar Loncası’ndan izin belgesi alan hekimler yılda belirli sayıda teşrih yapabilmişlerdi. Bu arada, 1652’ye kadar cerrahlık yapan Dr. Tulp bu tarihten sonra ceza mahkemesi yargıcı olarak onlarca mahkûmu otopsi masasına gönderen karara imza atmıştı


Resmin anlattıkları

Konumuza geri dönersek; Resimde bir grup burjuvayı Dr. Tulp’un yönettiği bir otopsi sahnesini izlerken görürüz. O döneme kadar ressamlar, para ödeyen zengin müşterilerini gücendirmemek için, resmettikleri kişileri aynı sıraya eşit büyüklüklerde yerleştirirlerdi. Bu resminde Rembrandt bu gelenekten radikal biçimde ayrılmıştır. Ressam, resmindeki figürleri değişik konumlarda ve çok değişik yüz ifadeleriyle göstermiştir.

Resimde (hele bu sayfada yer alan siyah-beyaz halinde) çok net göremediğimiz, ancak sezinleyebildiğimiz arka planda kemerli mimariyi hissederiz. Sanatçı grup portresinden oluşan kompozisyonu bu kapalı mekâna yerleştirmiştir. Çakışan iki üçgen yapının doruk noktasını geniş kenarlı siyah şapkasıyla Dr. Tulp oluştururken diğer üçgenin tepesindeki portrenin Rembrandt olduğu sanılır. Dr. Tulp’un arkasındaki figürün elinde güçlükle sezildiği üzre, 16. yüzyılın büyük tıp adamı Andreas Vesalius’un tıp kitabı bulunmaktadır.


Kesik kol, kaslar ve sinirler

Resimde yumuşak ve ton geçişleriyle oluşturulmuş sıcak bir ortam hissedilir. Kompozisyonun temel figürü olan ölüden dağılan çiğ ışık, kadavranın resmin doğal bir elemanı gibi durmasını, soldan gelen ışık ise dikkatimizin diğer figürlere yönelmesini sağlar. Ölü büyük bir sessizlik içinde yatarken, olaya dâhil olan figürler dikkatli ve meraklı bakışlarıyla resmedilmiştir. Özellikle ortadaki iki figürden biri, ölünün üzerinde kesilen kısma dikkatle bakarken diğeri Dr. Tulp’a bakmaktadır. Rembrandt ölünün kesilmiş olan kolunu hareketsiz olarak gösterir. Dr. Tulp’un kıvırdığı sol el gösterilen kesik kolun flexor digitorum superficialis kasının ve sinirlerinin yapabileceği hareketi almıştır. Bu ifade sanki Dr. Tulp’un tam da bunu göstererek anlatıyormuş etkisini yaratır.

Tıpla ilgili olmayanları sıkma pahasına bir not daha ekleyelim: Rembrandt’ın daha sonra yaptığı “Johann Deyman’ın Anatomi Dersi” adlı bir başka yapıtı daha vardır. Bu resim sadece renkleri açısından farklı olmakla kalmaz, diseksiyon işi iyice ileri götürülmüştür. Resimdeki kadavra Feleming Johan Fonteyn adlı bir suçluya aittir ve doktor Deyman’ın (1620-1666), sol eli hastanın beyninde faaliyet göstermektedir. Her iki resim de halen Amsterdam’daki Rijksmuseum’da görülebilir.

***

Cem Sultan ve Müneccim Krallar

Bu resim, aklıma bir başka resmi getirdi. Üstelik bu resim Osmanlı tarihiyle de ilgili. Sanat tarihçisi Funda Berksoy’a göre, Rembrandt’tın doğumundan (1606) tam 100 yıl önce (1506) ölmüş olan İtalyan ressam Andrea Mantegna’nın “Müneccim Kralların Tapınması” adlı iki eserinden, Los Angeles’ta, J. Paul Getty Müzesi’nde sergilenen tablodaki “müneccim kral” Osmanlı tarihinin en popüler figürlerinden Cem Sultan’dan esinlenerek yapılmış.

Cem Sultan’la ressamın nereden tanıştığına geçmeden önce, Cem Sultan’ın hüzünlü öyküsünü hatırlayalım: Babası Fatih Sultan (II.) Mehmed’in 4 Mayıs 1481 günü Gebze’de ani ve şüpheli ölümünden sonra kardeşi Bayezid’le girdiği taht kavgasını kaybeden Cem, ailesini yanına alarak Adana, Halep, Kahire ve nihayet Mekke’ye gitti. Böylece Osmanlı hanedan üyeleri arasında Hacca giden ilk kişi oldu. Ardından geri dönüp Konya’yı kuşattı ama etrafının Bayezid’in orduları tarafından sarıldığını anlayınca 29 Temmuz 1482’de Rodos’taki Saint Jean Şövalyeleri’ne sığındı. Anlaşmaya göre, II. Bayezid Cem’in masrafları için şövalyelere her yıl 45 bin düka altın verecekti. Ama Cem anlaşma yapılırken çoktan Rodos’tan Fransa’ya (Nice’e) gönderilmişti bile. Altı yıl, üç ay, 26 gün Fransa’da hapis hayatı yaşadıktan sonra İtalya’ya gönderilen Cem, ömrünün son beş yılını Vatikan’da iki papanın (VIII. Innocent ve VI. Alexander) himayesinde (esaretinde) geçirdi.


Papalık’la Osmanlı arasında

Bu yıllarda ne Cem tahtta hak iddia etmekten geri durdu, ne Papalık ve Macar Krallığı Cem’i kullanarak Osmanlı Devleti’ni tehdit etmekten, ne de II. Bayezid Cem’i öldürmeye teşebbüs etmekten. Cem’in nasıl öldüğü tam olarak bilinmiyor ama ne zaman ve nerede öldüğü biliniyor. 1495’te Fransa Kralı VIII. Charles, İtalya’yı işgal etmiş, ülkesine dönerken de Cem’i yanında rehin olarak götürmek istemişti. O sırada rahatsızlanarak yüzü gözü şişen Cem, Papa tarafından Charles’ın birlikleriyle buluşmak üzere yola çıkarıldı ancak 24- 25 Şubat 1495’te Napoli’de son nefesini verdi. Osmanlı tarihçilerinden Aşıkpaşazade ve Hoca Saadettin’e göre Papa tarafından gönderilen bir berberin zehirli ustura ile tıraş etmesi sonunda yavaş yavaş ölmüştü. Bir başka Osmanlı tarihçisi Solakzade’ye göre ise İstanbul’dan gönderilen Kapıcıbaşı Mustafa adlı berberin usturasından zehirlenmişti. Öldüğünde 36 yaşındaydı. Ölüm haberi İstanbul’a ulaştığında II. Bayezid’in çok üzüldüğü söylenir. (Üzerine de epey pazarlıklar yapıldı.) Nihayet dört yıl sonra, 1499’da Bursa’da kardeşi Şehzade Mustafa’nın yanına defnedildi. (Cem’n ailesinin başına gelenler ise ayrı bir yazı konusu olacak kadar ilginç.)

1495’te Fransızlara karşı direnen ve onları Taro Nehri yakınlarında yenen İtalyan ordusunun başında ressamımız Montegna’nın hamisi Gonzaga vardı. Gonzaga ile II. Bayezid, 1491 yılında at ticareti vesilesiyle tanışmışlar ve dostlukları 20 yıl kadar sürmüştü. Bu süre içinde muhtemelen bir kaç kez Cem’i öldürmeyi deneyen Gonzaga’nın Fransız ordusu karşısında kazandığı zaferin şerefine bir dizi tablo yaptırdığı sanılıyor. Muhtemelen “Müneccim Kralların Tapınması” tabloları da bu fasıldandı. Tabloda Cem Sultan’a yer verilmesi ise (bana göre) ressamın bu hüzünlü sultana duyduğu sempatinin sonucuydu.


Hıristiyan kıssası

Şimdi de, “Müneccim Kralların Tapınması” tablosuna adını veren kıssadan söz edelim: Rivayete göre Filistin’deki kutsal Beytüllahim şehrine gelen Doğulu üç müneccim, bebek İsa ile Meryem’i bulup önlerinde secde ettikten sonra, onlara kıymetli hediyeler sunmuşlardı. Hıristiyanlar tarafından her yıl 6 ocakta Epifanya Yortusu ile kutlanan bu olay, pek çok ressama esin kaynağı olmuştu. Andrea Mantegna da onların en ünlüsüydü.

Resimde Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarını temsil ettikleri düşünülen üç müneccim kral tasvir edilir. Bunlardan biri zenci kral Caspar, biri ortanca kral Balthasar, biri de yaşlı kral Melchior’dur. Bunlardan yaşlı kral, saygı ifadesi olarak sarığını çıkararak, Meryem, Meryem’in eşi Yusuf ve bebek İsa’dan oluşan ailenin önünde eğilerek elindeki altın renkli seramik kabı İsa’ya uzatır. İsa kutsama işareti yaparken, sırasını bekleyen taçsız ve sarıklı diğer iki müneccim ise ellerinde değerli birer kap içinde günnük ve mür taşırlar. İşte Funda Berksoy’a göre, ortanca kral Balthasar figürünün esin kaynağı Cem Sultan’dır.


Hüzünlü ve düşünceli sultan

Gerçekten de, ortanca kral, başında sarığı ile hüzünlü bir Doğuluya benzer. Bugüne kadar Cem Sultan’a ait olduğu kesin bir portre günümüze ulaşmamıştır. Ama Rodos Şövalyeleri’nin kronikçisi Caoursin’in tasvirine göre, Cem Sultan uzun boylu, birazcık şaşı mavi gözlü, sık kaşlı, minkari (gaga) burunlu, seyrek ve kısa sakallıdır. Elbiseleri daima şıktır. Her zaman kederli ve düşünceli görünür, uzun süre bir yerde oturmaz. Osmanlı tezkirecilerine göre de Cem Sultan şiire ve güzel yazı yazmaya kabiliyetli, gazelleri mecaz ve hayallerle dolu, ince ruhlu, hassas bir şair, ilim ve irfan sahibi, cömert bir Osmanlı şehzadesidir. Benzer ifadeler, Mantegna’nın bazı mektuplarında da görülür. Ona göre Cem Sultan “âşık bakışlı” (melankolik) biridir. Bütün bu bilgileri birleştiren Funda Berksoy, “aksi ispat edilinceye kadar Mantegna’nın ‘Müneccim Kralların Tapınması’ adlı ikinci tablosundaki ortanca kralın Cem Sultan olduğunu düşünebiliriz” der.

Evet, bu hafta siyasi tarihin sıkıcı konularına ara verip, Rembrandt’ın anatomi dersinden, Mantegna’nın tarih dersine uzandık. Çok zevkli bir yolculuk oldu benim için bu yazı. Umarım sizin için de öyle olmuştur.


Özet Kaynakça:
 Pascal Bonofoux, Rembrandt: Master of the Portrait, Harry N. Abrams, 1992; Jakob Rosenberg, Rembrandt: Life&Work, London: Phaidon Publishers, 1964; Müzeyyen Mazlum, “Osmanlı Kaynaklarına Göre II. Bayezid-Cem Mücadelesi ve Osmanlı Devleti’nin Dış Politikasına Etkileri”, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde 2006 yılında kabul edilmiş yüksek lisans tezi; Funda Berksoy, “‘Müneccim Kralların Tapınması’nda Osmanlı imgesi”, Toplumsal Tarih, S.116, Ağustos 2003, s. 90-95.

***

 

Açıklama ve özür: Okurlarımızdan Tufan Gökay’dan geçen haftaki Milli Görüş ve Erbakan başlıklı yazımdaki “17 Kasım 1974’te koalisyon hükümeti dağıldı” ifadem ile “21 Mayıs 1997’de dava açınca Erbakan pes etti ve 28 Haziran 1997’de Cumhurbaşkanı’na istifasını sundu” ifademin yanlış olduğunu nedenleriyle belirten bir mail aldım. Tufan Bey haklıydı. 1974’te koalisyonu Ferruh Bozbeyli’nin Demokratik Partisi ile koalisyon kurmak ya da Kıbrıs Harekâtı’nın prestijini oya tahvil etmek için seçimlere gitmeyi planlayan Bülent Ecevit bozmuştu. Benim kestirme ifadem bu nüansı vermiyordu. Ancak ikinci ifadem ciddi bir hata içeriyordu. Gerçekten de Haziran 1997’de Necmettin Erbakan, “pes ettiği için” değil, koalisyon ortağı DYP ile yaptığı anlaşma uyarınca başbakanlığı Tansu Çiller’e devretmek için istifa etmiş, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel hükümeti kurma görevini Çiller’e değil, Mesut Yılmaz’a verince de Refahyol Hükümeti sona ermişti.

Yazıya ikinci eleştiri, Öteki Tarih-I adlı kitabımın yayımcısı Cem Küçük’ten geldi. Cem Küçük, yazıda RP’nin yüzde 19,1 oy alarak küçük bir farkla DYP ve ANAP’ın ardından üçüncü parti olarak çıktığı 1994 yerel seçimlerinden bahsetmememi önemli bir eksiklik olarak gördüğünü söyledi. Gerçekten de bu seçimler sadece oy oranı açısından değil İstanbul, Ankara, Erzurum, Diyarbakır, Kayseri, Konya gibi metropollerde RP’nin belediye başkanlıklarını kazanmasıyla da önemliydi. Üstelik bu başkanlardan biri, İstanbul Belediye Başkanı olarak başarılı bir kariyere imza atacak olan Recep Tayyip Erdoğan’dı. Yazıyı kısaltayım derken bu kadar önemli bir olayı dışarıda bırakmıştım.

Her iki okurumuza son derece haklı eleştiri ve katkıları için teşekkür eder, eksiklikler için sizlerden özür dilerim.

hurayse@hotmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums