Fitne, CIA, Jakobenlik, bilimsel şüphecilik

  • 9.10.2011 00:00

 

 
Fitne, CIA, Jakobenlik, bilimsel şüphecilik

Yüzde 99’u Müslüman olan ve son dokuz yıldır İslamcı bir parti tarafından yönetilen bir ülkede yaşayan bir yazar olarak 55 yıl yedi aylık hayatımda (okulda, yolda, televizyonda, gazetede) ne kadar çok İslami propagandaya maruz kaldığımı tahmin edebilirsiniz. Örneğin Kemalist rejimin tüm pozitivizmine(!) rağmen, hayatım boyunca tam 101.425 kere ezanla ibadete davet edildiğimi hesapladım. Üstelik son 10 yıldır camili bir sitede oturduğum için bu daveti bilmem kaç desibellik mikrofonlardan haykıran, usulden nasibini almamış müezzinlerden dinledim. Buna rağmen sekiz yıllık yazarlık kariyerimin omurgasını Kemalizm’i ve Jakobenizmi eleştirmek oluşturdu. Din konularına saygılı bir mesafede durdum. Ama ilk kez, İslam tarihi hakkında bir yazı yazdım, ne cahilliğim, ne fitneciliğim, ne CIA ajanlığım, ne Jakobenliğim, ne Oryantalistliğim, ne pozitivistliğim kaldı. Anlaşılan benim bir sayfalık yazım birilerini telaşa sokmuş. Demek ki birileri göründükleri kadar özgüvenli değillermiş. Demek ki birileri sadece kendileri için demokrasi ve özgürlük istiyormuş. Ne ilginç...

Beni eleştirenlerin yazıları neredeyse küçük bir kitap boyutuna ulaştığı için bu hafta sadece bazı iddialara değinebileceğim. İhtiyaç devam ederse daha sonra yine yazarım.

 


1- Addas, Yessar, Cebr, Bel’am, Bahira kimdi?

Bazıları pek de mühim olmayan “bazı vahiy kâtiplerinin adları” konusunu öyle köpürttüler ki, cevap vermek gerekti. İki yazarın haklı olduğu bir yan var: Bu kişilere “vahiy kâtibi” adını yakıştıranlar gayrımüslim kaynaklar. İslami kaynaklar ise bunları “Peygamberi Hıristiyanlık, Musevilik, Süryanilik vb. konularda bilgilendirenler” olarak tanımlıyor. Evet, benim gibi bir amatörün bu kişilere “vahiy kâtibi” demesi bile ayıp olabilir ama Ünal ve Bulaç gibi ‘ulemadan’ kişilerin bu isimleri hiç duymaması daha büyük ayıp. Çünkü örneğin İbn İshak (ö.761 veya 767), Baladhuri (ö.892), Tabari (ö.922), İbn El Cevzi (ö.1350), Zerkani (ö.1710), Nuveyri (ö.1493) gibi önemli kaynaklar Hıristiyan olan Addas’tan söz ediyor. Mukatil b. Süleyman (ö.767) Tefsir adlı eserinde, Hazreti Muhammed’in Amir El Hadrami el Kureyşi adıyla bilinen hizmetçisinin aslında Ebu Fukayya Yessar adlı bir Yahudi olduğunu, bu kişinin Aramice ve/veya Grekçe bildiğini, Kureyşlilerin Muhammed vahiylerden söz etmeye başladığında “Ona bunları öğreten Yasser’dir” dediğini yazıyor. Hıristiyan Cebr’den İbn İshak, Vakidi (ö.822) ve Tabari de bahsediyor. Suyuti, (ö.1505) bu “bilgi veren” kölelerin, hizmetçilerin isimlerinin pek çok kaynakta farklı geçtiğini belirtiyor ve şu adları veriyor: Yasser, Yasr, Addas, Ebu Maysara (Ba’lam veya Be’lam), Cebr (Hayr veya Habar), Yaiş (veya Aiş), Abis, Ans, Abbas, Yuhannas, Baghavi, Mikyas, İbn Kammata, (İbn Kimta) vs. (Sadece, Verka’yı daha sonraki yüzyıllarda yaşamış bir Verka ile karıştırmışım, özür.)

Bahira’ya gelince, bazı kaynaklara göre Bahira Süryani de değil Nasturi, bazılarına göre Yakubi, bazılarına göre Ariusçu. Kaynaklarda ayrıca Nastura isimli bir başka rahip de var. Bazı kaynaklarda bu Nastura ile Bahira’nın aynı kişi olduğu yazılı. Peygamberin Bahira ile ne zaman karşılaştığı konusunda da değişik rivayetler var. Kimine göre Peygamber dokuz, kimine göre 12 yaşında ama kimine göre 25, kimine göre de 26 yaşında iken karşılaşmışlar. Yani Bahira’nın etkisi iddia edildiği kadar önemsiz değil.


2- Bi’r-i Meune ve Yemame Savaşı’nda kaç hafız öldü?

Bence değil ama anlaşılan İslamcı yazarlar için bu soru çok önemli. O zaman cevabı birlikte arayalım: Ebubekir döneminde ayetlerin metne geçirilmesi ihtiyacını Bi’r-i Meune (626) ve Yemame Savaşı’ndaki kayıplara bağlayan (633-634) en eski kaynak Musa b. Ukba’nın (ö.758) Maghazi’si. Ancak Mahazi’nin metinlerinden çok küçük parçalar günümüze ulaşmış, gerisi kayıp. Çok daha sonra kaleme alınmış kaynaklarda ise bu savaşlara kaç kişinin katıldığı, kaç kişinin öldüğü ölenlerin kaçının hafız olduğu, hafızların Kuran’ın tamamını mı yoksa bazı bölümlerini mi bildikleri konusunda tek bir güvenilir bilgi yok. Yine birbirinden kopyalanmış rivayetlerle karşı karşıyayız. Örneğin İbn Hişam’a (ö.833) göre ilk savaşta 70 hafız ölmüş, ikincisine Peygamber tarafından 40 sahabe gönderilmiş. Halife b. Hayyat’a (ö.855) göre Yemame Savaşı’nda 500 kişi şehit edilmiş. Tabari’ye (ö.923) göre Yemame’de sahte peygamber Müseyleme’nin ordusu 40 bin kişilik ordusundan yedi ila 10 bin kişi ölürken, Müslümanların ordusundan 1.100 kişi ölmüş. İbnü’l Esir’e (ö.1234) göre Yemame’de 660 Müslüman şehit olmuş. Zerkani’ye (ö.1710) göre Yemame’de 75 ile 500 arası kura (hafız) varmış.

Bunların en hacimlisini esas aldığımızda bile Ali Bulaç’ın üç bin sayısına ulaşmak mümkün değil. Zaten Ali Bulaç da bu iddiasına kaynak göstermiyor. Sadece sanki o sırada orada tahrirat kâtibiymiş gibi emin bir eda ile sayılar veriyor. Suyuti’nin sadece 23 kişinin adını vermesini de pek ilginç biçimde açıklamış. Yani hafız sayısı 50 olsaydı, Suyuti bunların adlarını “kütük defterine döner diye” diye vermez miydi? Eminim verirdi ama maalesef sayı ancak bu kadardı. Öte yandan takdir edersiniz ki, en güvenilir kaynak olaya en yakın tarihte yazandır. Bu da İbn Hişam’dır ve o 70+40 kişiden (hepsi şehit mi oldu belli değil) söz ediyor.


3- Ebubekir Mushaf’ı nasıl derlendi?

Bana göre bunlar değil esas mesele, Esas mesele Peygamber tarafından neden yapılmadığı muamma olan bir işin, yani (eğer söz konusuysa) vahiylerin üzerlerine yazıldığı taş, ağaç kabuğu, deri, kumaş, porselen, kemik gibi elverişsiz malzemelerden kâğıda (papirüse veya parşömene) aktarılmasının (cem edilişinin) ne zaman ve nasıl olduğu. Her şeyden önce böyle bir ‘cem’ yapıldı mı? Harald Motzki’ye göre (adına bakıp ‘oryantalist’ yaftası yapıştırmayın, kendisi İslamcı bir araştırmacı) bu konudaki en tafsilatlı bilgiyi ilk olarak Buhârî nin (ö.870) el-Câmi’u’s-sahîh adlı eserindeki dört hadisten öğreniyoruz. Buhârî üçü detaylı, biri kısa olan bu dört rivayeti farklı kişiye (ravi) dayandırıyor.

Buhârî’den önceki bir kaynak olan İbn Hanbel’in (ö.856) Müsned’indeki iki kısa rivayette Yunus’tan nakille Zeyd b. Sâbit’in Kuran’ın cem’ine direnmesinden söz ediliyor ama arkası yok. Ebû Ubey Kâsım b. Sellâm (ö.838) tarafından yazılmış olan Kitâbu fedâili’l-Kur’an ile Abdurrazzâk’ın (ö.827) Tefsîr adlı eserlerinde Buhârî’ninkilerden herhangi biriyle aynı olmaksızın onunkiler kadar tam rivayetler var. Daha eski tarihli bir kaynak olan Tayâlisî’nin (ö. 20) Müsned’inde İbrahim b. Sa’d’dan nakille Zeyd’in Kur’an’ın cemine itiraz ettiği söyleniyor, o kadar. Ancak, buradaki anlatım ne Hanbel’e ne Buhârî’ye benziyor. Abdullah b. Vehb (ö.812) tarafından yazılan el-Câmi adlı eserde, Müsned’de eksik olan rivayetin sonu yani Ebubekir döneminde cem yapıldığına dair bilgiler var. Ama bu kaynaklarda Buhârî’nin el-Câmi’inde bulunan tek tam versiyon bulunmuyor.

Buhârî’den daha genç kaynakları da tarayan Motzki, sonunda bu rivayetlerin hepsinin tek bir kişiden kaynaklandığını tesbit ediyor: Bu kişinin adı İbn Şihâb ez Zühri. Zühri’nin dayandığı kaynak Ubayd b. El-Sebbâg, onun altındaki kişi ise Zeyd b. Sâbit.

Peki, İbn Şihab ez-Zühri kim? Doğum tarihi bilinmeyen ancak 742’de öldüğü söylenen Zühri, bazı kaynaklara göre o zamana kadar ki rical ve tabakat kitaplarında adı geçmeyen önemsiz biri, bazılarına göre büyük bir hadis âlimi. Alın size ciltler dolusu kitap yazılacak bir konu daha. İşin daha ilginci Ez Zühri, Peygamber’e vahiy geldiğini de ilk nakleden kişi.

Peki, Ubayd b. El-Sebbâg kim? Ne doğum ne ölüm tarihi bilenen, Buhârî’de bu hadisinden başka hiçbir yerde adı geçmeyen biri. Özetle Ebubekir derlemesinin kaynağı, adı ilk kez 150 yıl sonra duyulmuş biri ile yaşadığı meçhul biri. Böyle önemli bir olayı o dönemde yaşamış başka kişilerin de bilmesi gerekmez miydi sizce? Ama koca İslam tarihi buna benzer hayali unsurlar üzerine inşa edilmiş.

Peki, Ebubekir’in bu çok önemli işi Zeyd b. Sabit gibi genç birine (o sırada 23 yaşında) vermesine ne demeli? Zeyd ‘sahih’ rivayetlere göre 610 doğumlu ve Hicret’ten (622) sonra Müslüman olmuş, ardından Peygamber’e vahiy kâtipliği yapmış. Demek ki daha 12 yaşında iken Kuran gibi karmaşık bir metni kaleme alacak kadar Arapçaya hâkim imiş. Dahası rivayetlere göre Peygamber’in isteği üzerine 15 gün içinde İbraniceyi, 17 gün içinde de Süryaniceyi öğrenmiş. Gerçi İbranice onun anadili olmalı, çünkü Ebubekir ve Osman dönemlerindeki derleme heyetine dâhil edilmediği için pek kızan İbn Mesud’a göre “Kendisi Peygamber’den vahiy ezberlerken Zeyd ‘iki örüklü saçıyla’ sokakta oyun oynuyor”muş. Buradaki ‘iki örük’ lafı Zeyd’in Yahudiliğini ima ediyor galiba.

Peki, Zeyd’le aynı yaşta olan ve bazılarına göre dil bilgini Düeli’ye (ö.688) ders verecek kadar Arapçaya hâkim olan Ehlibeyt’ten Ali, neden derleme heyetine alınmamış? Bu derleme iddia edildiği gibi Peygamber’in evinde saklanan yazılı belgelerin iki şahitle doğrulanması üzerine yapılmışsa, neden 15 ay gibi uzun süre almış? Bu kutsal metin neden Hafsa’ya teslim edilmiş? Daha çok soru var ama yerimiz sınırlı.

  


4- Osman Mushafı nasıl derlendi?

Günümüzdeki tüm Kuran’ların atası (neden Ebubesir Mushafı değil de Osman derseniz, cevap yok.) olduğu iddia edilen Osman Mushafı henüz elimizde yok. Bunu kimse de inkâr edemedi. Demek ki bu konuda sadece rivayetler var. Motzki’ye göre bu konudaki rivayetlerin sayısı Ebubekir’in cemine ilişkin olandan daha da az. Buhârî’nin (ö.870) el-Câmi’isinde, İbn Şebbe’nin (ö.876) Târîhu’l-Medîne’sinde, Tirmizî’nin (ö.882) Câmi’inde, Ebû Ubeyde’nin (ö.838) Fedâil’’inde, Nesâî’nin (ö.915-6) Sünenü’l-kübrâ’sında, Ebû Ya’lâ’nın (ö.920) Müsned’inde, Taberî’nin (ö.922) Câmi’inde ve İbn Ebî Dâvud’un (ö.928) el-Mesâhif’inde 16’sı aynı metinle verilen 22 rivayet zinciri var. Bunda da bütün isnatlar yine aynı kişide, İbn Şihab Ez Zühri’de çakışıyor. Altında bu sefer Enes b. Malik ve onun altında Osman var.

Osman’ın neden yeni bir derleme yapma ihtiyacı duyduğu sorusuna ‘Yedi Harf’ hadisinden sonra ortaya çıkan durumun, çok farklı okumalara neden olduğu, hatta Müslümanların aynen Hıristiyanlar gibi bölünme noktasına vardığı için diye cevap veriyor İslami kaynaklar. Önce bu hadisin ne olduğunu hatırlayalım: Ömer ile Hişam arasında Furkan Suresi’nin okunuşu yüzünden çıkan anlaşmazlığı Peygamber “Bu Kuran yedi harf üzerine indirilmiştir. Bunlardan hangisi kolayınıza gelirse onunla okuyun” demiş. Bundan sonra da aynı metni farklı okumalar meşru olmuş. Peki, ikisi de Kureyşli olan bu kişilerin aynı sureyi farklı şekilde okuması ve bu farklılığın Ömer’i neredeyse Hişam’ın üzerine atılacak kadar kızdırması mantıklı mı? Âlimler neyin farklı olduğunu söylemedikleri için buna cevap veremiyoruz. Peki, harekesiz, noktasız, sesli harfsiz bir metni insanların tek tip okuması mümkün mü? İslam âlimleri sorunun büyüklüğünün farkındalar. Yedi Harf derken kastedilen ‘okuma farkıdır’, ‘yedi Arap lehçesidir’, ‘Mudarlılar arasındaki lehçe farklarıdır (Bunlara göre Kuran Kureyş lehçesinde değil Mudar lehçesinde inmiştir) “yedi harften kasıt helal, haram, emir, zecr, muhkem, müteşabih ve emsal’dir’ ‘ayetlerin sonundaki harflerin değiştirilmesidir’ ‘harfler, fiiller ve isimlerdir’, ‘yakın anlamları olan yedi vecihtir’ ‘imale, feth, terkik, tefhim, hemze, teshil, idğam, izhar gibi farklı okuyuşlardır’ gibi açıklamalarla meseleyi çözmeye çalışıyorlar. Kafanız karıştı değil mi? Ama İbn Cezeri’nin (ö.1233) tam 30 senede çözemediği problemi Ali Bulaç çözmüş işte.


5- Kayıp ayetler kimde bulundu?

Sadece Kuran konusunu araştıran kişinin işinin ne kadar zor olduğunu gösteren bir örnek olduğu için, önemsiz bir eleştiriye cevap vereceğim: Zeyd’in Tevbe Suresi’nin son iki ayetiyle, Azab Suresi’nin bir ayetini ayrı ayrı kişilerde bulduğunu ve kurallara aykırı biçimde tek kişinin şahitliği ile metne geçirdiğini söylemiştim, bu bazılarına çok komik geldi. Komikse bile benden kaynaklanmıyor bu durum. Çünkü 1) İslami kaynaklarda bazen olayın Ebubekir, bazen Ömer bazen de Osman dönemlerinde olduğu söyleniyor. Bazen bu dönemler birbirine geçiyor. 2) Kaybolan ayetler Tevbe’nin son iki ayeti ile Ahzab’ın bir ayeti mi? Yoksa Ahzab suresinin bazı ayetleri mi bu kesin değil ama bu nispeten önemsiz bir sorun. Sadece Ahzab’ın (73 ayet) orijinalinin Bakara Suresi kadar (286 ayet) olduğu yolundaki rivayet var ki bu Şii ulemanın “Kuran’ın orijinali 17 bin ayetti ancak Ebubekir ve Osman derlemelerin sırasında Ali’ye ve velayet kurumuna ilişkin ayetler ayıklandı” iddiasıyla birlikte ele alınmalı. Suyuti’nin yaptığı tesbitlere göre Sünni ulema da ayet sayısında hemfikir değil. Sayıyı 6000, 6204, 6214, 6219, 6225, 6216, 6236, 6616, 6666 diye veren kaynaklar var. 3) Kaynaklarda kaybolan ayetlerin yanında bulunduğu kişiler olarak Huzeyme bin Sabit El Ensari, Ebu Huzeyme El Ensari, Huzeyme, Haris b. Huzeyme, Ubey b. Ka’b, son olarak ‘ensârdan bir adam’ diye tarif ediliyor. Peki, hangisinin şahitliği iki kişi yerine geçiyor? Ali Bulaç “Peygamber’in Huzeyme’yi iki şahit yerine kabul ettiğini herkes biliyordu” diyor. Bulaç yanılıyor, hadislerde şahitliği iki kişi yerine geçen kişinin adı Huzeyme değil, Huzeyme b. Sabit El Ensari. Merak edenlere, bu kişinin neden “Zü’ş şehadeteyn” (şahitliği iki kişiye bedel) olduğunu anlatalım. Rivayete göre bir gün Peygamber bedevinin birinden bir at satın almış. Peygamber “bunu şu kadar paraya sattın” demiş, Bedevi “hayır şu kadar paraya” demiş. O sırada olay yerine Huzeyme b. Sabit El Ensari gelmiş. Peygamber lehine şahitlik yapmış. Peygamber, “pazarlık sırasında burada mıydın ki şahitlik ettin?” deyince de, El Ensari “ben senin doğru sözlü olduğunu biliyorum” demiş. Bunun üzerine Peygamber de onun şahitliğini iki şahitliğe denk sayarak kendisini ödüllendirmiş!

Yedi Harf, farklı Mushaflar, Kahire Mushafı, Batılı bilim adamlarının bu konulardaki tezleri gibi pek çok önemli konuya değinmeye fırsat kalmadan yer bitti. İslam âlimlerinin 1400 yılda halledemediğini bir yazıda halletmek gibi bir iddiamız yok nasılsa, onlara da ilerde değiniriz. Herkese iyi pazarlar...


Özet Kaynakça:
Ziya Şen, Kur’an’ın Metinleşme Süreci, Ensar Neşriyat, 2007; Harald Motzki, “Kur’an’ın Cem’i, Son Dönem Metodolojik Gelişmeler Işığında Batılı Görüşlere İlişkin Yeni Bir Değerlendirme”, (Çeviren: Selim Türcan), Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2006/2, c.V, S. 10, s. 131-163; I. Kuran Sempozyumu Tebliğler-Müzarekeler, Ankara,3 Nisan 1994; Encyclopaedia of Quran, 6 cilt, (Yayına Hazırlayan: Jane Dammen McAuliffe), Brille, Leiden-Boston, 2002.


hurayse@hotmail.com

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums