- 2.04.2012 00:00
Nihayet eğitim reformu Meclis’ten geçti de spor programlarındaki futbolcu eskileri gibi 4+2+4 yahut 3+5+2 gibi formüllerle tartışan adamlardan kurtulduk. Çığlık çığlığa tartışan taraflara “yahu, kardeşim bu derslerin içeriği ne olacak” sorusunu yönelttiğiniz zaman cevap şu oluyor: “Efendim, içeriği Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı (TTKB) belirleyecek!”
Cennet vatanımızda okutulacak ders kitaplarının içeriğine, hangi dersin ne zaman verileceğine ve hangi hafta hangi konunun işleneceğine TTKB karar verir. 1924 yılında çıkarılan Tevhîd-i Tedrisât Kanunu (Eğitimde Birlik Yasası) ile medreseler kapatılmış ve eğitim tek elde toplanmıştır. 1926 yılında ise eski ismi Millî Talim ve Terbiye Dairesi kurulur (Buradaki “millî” lafına dikkat!). Başından beri özerk ve “devlet içinde devlet” konumunda olan bu kurul, bence ülkemizde eğitimin iflasından birinci derece sorumludur.
Ders kitaplarındaki “nefret söylemi” sayılabilecek ifadelerin, yabancı düşmanlığını körükleyen yaklaşımların, okullarda varlığını sürdüren “Yerli Malı Haftası” gibi tuhaflıkların hâlâ sürdürülmesi bu kurul sayesinde mümkün olabilmektedir. Aklı başında bir edebiyatçı “yahu, ben genç nesillerde edebiyat zevkini geliştiren bir ders kitabı yazayım” diye yola çıksa, sadece o kitabı yazmış olmakla kalır. O ders kitabı, katiyen TTKB’den onay alamayacağı için okullarda okutulamaz.
Peki, siyasal iktidar ne yapar? TTKB’nin onayından geçmiş kitapları bedava olarak çocuklara dağıtır. Okullara “akıllı tahta” monte eder. Şimdi de tablet bilgisayarları çocuklara bedava verecekler, aileler de “çağ atladık” diye sevinecekler. Yâni “içerik bakımından çağ dışı” olan bilgiler, en son teknolojinin yardımı ile çocukların beynine sokulacak, o kadar.
Medreseler kapatıldı, ama medrese tipi ezber sistemi hâlâ okullarımızda varlığını koruyor. Türkiye ekonomik açıdan globalleşiyor, ama eğitim sistemiyle verilen “millî bilgiler” Kapıkule’nin ötesinde bir değer taşımıyor. Bir de bunlara gayrı insani test ve üniversite sınav sistemini ilave ettiğiniz zaman, Türkçeyi 200 kelime ile konuşan, birbirine “tşklr” diye -ilk anda müstehcen bazı şeyleri akla getirebilecek!- mesajlar atan, evinde bir hafta sular akmasa belediyeye şikâyet dilekçesi yazmaktan aciz nesiller yetiştiriliyor.
Kanun Meclis’te tartışılırken, Türk eğitim sisteminin ürünü olan bir kızımız tv’deki “Kim Milyoner Olmak İster?” isimli yarışma programına katılmış. Kendisine sorulan, “TBMM başka hangi adla anılır” sorusuna Parlamento yerine Yüce Divan cevabını vermiş! Bu kızımız Yeditepe Üniversitesi, Siyaset Bilimi Bölümü 2. sınıf öğrencisi imiş! Yâni güzel kızımız hem liseyi bitirebilmiş, hem de üniversite sınavında başarılı olup Yeditepe’yi kazanmış ve bu güzide üniversitemizde ikinci sınıfa bile geçmiş. Vallahi tebrikler!
Kızımız meşhur olunca, CNNTürk’te Cüneyt Özdemir’in programına çıktı. Yarışmada pek heyecanlandığını anlattı. Cüneyt’in sorduğu, “Şimdi Yüce Divan’ın ne olduğunu öğrendin mi” sorusuna da şu cevabı verdi: “Evet, öğrendim. Anayasa’nın Mahkemesi imiş!” Bu cevap bile, kızımızın yetenekleri hakkında bir fikir veriyor tabii. Rahmetli Saadet Halam, böylelerine ev kedisi muamelesi yapardı. Bir yandan çocuğun yanaklarını okşarken, diğer yandan da annesine dönüp kederli bir ses tonu ile “ver yesin, bak ölmesin!” lafını sokuştururdu.
Geçenlerde Bilgi Üniversitesi Yayınları çok önemli bir kitap yayımladı. Dr. Güven Gürkan Öztan’ın Türkiye’de Çocukluğun Politik İnşası başlıklı kitap, Cumhuriyet’in ilk yıllarında eğitimi biçimlendiren anlayışı örneklerle anlatıyor. Cumhuriyet’i kuran kadroların eğitimden anladığı, rejime ve Atatürk ilkelerine yürekten bağlı, Türklük bilincine ulaşmış nesiller yetiştirmekten ibarettir. Evet, “millî” meselemiz budur!
Eğitimin temel amacı, itaat kültürünü öne çıkarmak ve bunu Osmanlı otoriter mirasıyla birleştirmektir. Kısacası, 10. Yıl Marşı’nı gür sesle söyleyen fakat global dünyada para eder bir becerisi olmayan gençler yetiştirmektir. Dr. Öztan, Türk eğitim sisteminin “özgür yurttaş” yetiştirmek gibi bir derdinin olmadığını nefis bir biçimde anlatıyor. Devlet, TTKB’nin onayladığı ders kitapları vasıtasıyla çocuğa “itaat ruhu” aşılıyor. Her sabah, “varlığım Türk varlığına armağan olsun” diye çocukları bağırtmanın amacı, onları savaş meydanlarında ölmeye hazır insanlar haline dönüştürmekten başka bir şey olabilir mi?
Eğitimde 4+4 +4 yasası, vatana millete hayırlı olsun. Ama bence eğitim sistemimizi açıklayan formül şudur: Sıfıra sıfır, elde var sıfır!
ayhanaktar@gmail.com
Yorum Yap