Atatürk ve hukuk

  • 20.02.2012 00:00

Geçtiğimiz günlerde Taha Akyol’un Atatürk’ün İhtilal Hukuku başlıklı kitabı yayımlandı. Titiz bir çalışmanın ürünü olan bu kitabın kalıcı olacağını sanıyorum.

Kemalistler, 1923-1938 yılları arasını “kutsal” sayarlar. Nasıl ki İslâmcılar için, Hz. Muhammed’in yaşadığı günler “Asr-ı Saadet” olarak kabul ediliyorsa, Kemalistler bakımından da Tek Parti Dönemi, “Ulu Önder Atatürk” yönetiminde yaşanmış coşku ve mutluluk dolu yıllardır. O dönemin bir kusuru yoktur. Örneğin, 1938’de Dersim’de olduğu gibi bazı aşırılıklar (!) yaşanmışsa da, aslında bunlar “çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak için” yapılması gerekli şeylerdir. Zaten, kısaca “devrimler” dediğimiz uygulamalar da demokratik yöntemlerle yapılabilir miydi?

Böyle laflar eden birine, şu soruyu sormanızı tavsiye ederim: Acaba, Tek Parti Dönemi’nde uygulanan bazı “devrimci” politikalar cennet vatanımızdaki devlet yapısı üzerinde kalıcı etkiler yaratmış olabilir mi? Malumunuz –benzetmek gibi olmasın ama!– çocuklukta geçirilen “çocuk felci” veya “menenjit” gibi hastalıklar kalıcı hasar bırakıyor. Şu günlerde boğuştuğumuz sorunların altında, atalarımızdan bize miras kalan birtakım sakatlıklar olmasın? Bu sorular, Kemalistlerin gözünde sizi “antipatik” yapacaktır, kuşkunuz olmasın.

Eğer, Tek Parti Dönemi’nden bizlere miras kalan sakatlıkların ne olduğunu merak ediyorsanız, Taha Akyol’un kitabını okuyarak bilgilenmeye başlayabilirsiniz. Ayrıca, Prof. Taha Parla’nın Türkiye’de Siyasi Kültürün Resmî Kaynakları (İletişim Yayınları, 3 Cilt) başlıklı çalışmasını da özellikle tavsiye ederim. Son derece ufuk açıcı bir eserdir.

Taha Akyol’un kitabı 23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılışından itibaren milli mücadeleyi sürdüren heyetin siyasal eylemlerini meşrulaştırma biçimi olan “kanun yapma” mantığını ele alıyor. Kitapta TBMM’nin yaptığı kanunlar ve anayasalar kadar, özellikle kanunları biçimlendiren mantık ve yönetim zihniyeti de tartışılıyor.

Kitapta, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının “kuvvetler ayrılığı” ilkesine karşı çıkarak yasama, yürütme ve yargı erklerinin işin sonunda tamamen yürütmenin denetimine vermelerinin hikâyesini anlatıyor. Kurulan bu devlet sisteminde ne yasamanın özerkliğinden, ne de yargının bağımsızlığından bahsetmek mümkün. Siyasal iktidarın keyfine göre karar veren İstiklal Mahkemeleri gibi olağanüstü mahkemeler kuruluyor, hiçbir hukuk mantığı ile ilgisi olmayan Takrir-i Sükûn Kanunu (1925) gibi yasalar çıkarılıyor. Özellikle, 1924 Anayasası ile iktidarın gücünü ve inkılâbın otoritesini pekiştiren bir düzen kuruluyor. İşin sonunda, tüm yetkiler cumhurbaşkanında toplanıyor. Kısacası, otoriter/jakoben bir rejim ortaya çıkıyor, muhalefet susturuluyor.

Taha Akyol’un kitabını okurken, Tek Parti Dönemi’nde (1925-1945) egemen olan siyasi pratiğin ülkemizde nasıl aşırı siyasallaşmış bir bürokrat kesimini yarattığını da izlemek mümkün oluyor. Türkiye’de kamu kesiminde çalışanların önemli bir kısmı, bugün bile belli bir siyasi ideoloji doğrultusunda (Atatürk İlke ve İnkılâpları) tavır almayı veya karar vermeyi “normal” karşılarlar. Yakalarında at nalı büyüklüğünde Atatürk rozeti taşıyan bazı bürokratların ciddi ciddi “başörtüsünün siyasi simge olduğu” hakkında nutuk atmaları cennet vatanımızda doğal karşılanır. Kendilerine, “Efendim, yakanızdaki rozet acaba bir siyasi simge sayılmaz mı” sorusunu yönelttiğiniz zaman da pek sinirlenirler!

Ülkemizde bürokrasinin siyasallaşması hakkında enfes bir anı var: 18 Haziran1936 tarihinde CHP Genel İdare Kurulu, Başbakan İsmet İnönü başkanlığında toplanarak bir genelge yayınlar. Bu genelgeye göre, artık Dâhiliye Vekili CHP’nin Genel Sekreter’i olacaktır. İllerde ise, Valiler CHP İl Başkanlıklarına atanırlar. Böylece Kemalist devlet, CHP’yi yutar. Zavallı CHP, yıllardır devletimizin sindirim sisteminde dolanıp duruyor. Bir türlü tahliye olamadı. Ne diyelim, Allah kurtarsın!

O günlerde Dâhiliye Vekili olan Hilmi Uran, Memurin Kanunu’nun 9. maddesinin değiştirilmesini ister. Çünkü Memurin Kanunu’na göre, devlet memurlarının siyasi partilere girmesi yasaktır. TBMM’de bu maddenin değişmesi ve genelge ile uyumlu hale getirilmesi gerekmektedir. (Lütfen, ‘kanuna aykırı genelge nasıl çıkarılır’ diye sormayın, densizliğin lüzumu yok!) Mesele, CHP’nin Değişmez Genel Başkanı Atatürk’e anlatılır. Gerisini Hilmi Uran’dan okuyalım:

“Atatürk maddeyi okudu ve biraz düşündükten sonra: ‘Ben bu maddede değiştirilecek bir şey görmüyorum. Çünkü burada memurların siyasi cemiyetlere girmemesinden maksat, onların benim partimden [CHP] başka bir partiye katılmaması demektir; bu bakımdan bu madde hatta faydalıdır ve katiyen değiştirilmemelidir” (Meşrutiyet, Tek Parti, Çok Parti Hatıralarım: 1908-1950, s. 250).

Ne demiş eskiler: Geçmiş zaman olur ki, hayâli cihan değer...


ayhanaktar@gmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums