- 2.01.2012 00:00
Suriye politikasına ilişkin bir yazımda Türkiye’nin Suriye’ye muhtemel askerî müdahalesi ile ilgili olarak şunları söylemiştim:
“Bendeniz Suriye rejiminin ancak Türkiye’nin bir askerî müdahalesi sonucunda yıkılacağını düşünüyorum. Peki, Baas rejiminin halka zulüm yapması, Sünni sivilleri bombalaması halkımız nezdinde ordunun Suriye’ye girmesi için yeterli bir sebep midir? Bence hayır! Daha ciddi birtakım sebepler lazım! Ancak PKK’nın Suriye tarafından desteklendiğini gösterdiğiniz zaman, ‘terörle mücadele’ etiketi altında böyle bir askerî operasyonun mazeretini hazırlayabilirsiniz. Aksi takdirde, Türkiye’de kimse oğlunun Suriye’de şehit düşmesini içine sindiremez. Tabii ki Türkiye’nin Suriye’ye karşı girişeceği bir askerî müdahale ABD, NATO ve AB tarafından alkışlanacaktır. Hatta Suriye’nin zulüm altındaki Sünni nüfusunun sevineceğini düşünebiliriz” (Taraf, 5 aralık).
Evet, Suriye nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Sünnilerin olası bir askerî müdahaleye sevineceklerini tahmin ediyordum. Fakat bunun “askerî müdahaleye davet” şeklinde ortaya çıkacağı aklıma gelmemişti.
Geçtiğimiz hafta, Arap Birliği bir gözlemci heyetini Suriye’ye yolladı. Suriye’nin kuzeyindeki Humus şehri zaten Esad rejimine karşı muhalefetin merkezidir. Haftalardır Suriye ordusunun kuşatması altındaki şehirde kan gövdeyi götürüyor. Suriye muhalefeti, Arap Birliği gözlemcilerini Humus’ta bir gösteri örgütleyerek karşılamışlar. Sabah’ın haberi şöyle:
“Suriye’de ordunun haftalardır kuşatma altında tuttuğu Humus, dün isyanın başlangıcından bu yana düzenlenen en büyük gösterilerden birine sahne oldu. Arap Birliği gözlemcilerinin ziyareti sırasında kent merkezinde toplanan 70 bin civarında insan Türk bayrakları açarak Büyük Erdoğan sloganları attı. Gösterilerde ayrıca uluslararası kamuoyunu Suriye’de yaşanan krize müdahale etmeye çağıran çok sayıda pankart da açıldı. Görgü tanıklarının ifadelerine göre, polis göz yaşartıcı bomba ile kalabalığı dağıtmaya çalıştı.” (Sabah, 28 aralık).
Başbakan Erdoğan’ın Suriye’de sevildiğini biliyordum, ama bu kadarını beklemiyordum. Mesele, sırf Sünni Humus ahalisinin Başbakan Erdoğan’ı kendilerine çok yakın görüp “Kurtar bizi Baba” diye seslenmeleri değil. Devamı da var! Efendim, Özgür Suriye Ordusu’ndan Yüzbaşı Ayham Kürdî, Antakya’da Reuters muhabirinin sorularını cevaplandırmış. Yüzbaşı Kürdî, “Eğer Arap devletleri dökülen kanı durduramazlar ise, Avrupa ve ABD’nin askerî müdahalesi gereklidir. Diplomatik çözümü tercih ederiz, ama olmazsa askerî müdahale istiyoruz” demiş. Ayrıca Yüzbaşı Kürdî, Türkiye’de konuşlanmış olan Özgür Suriye Ordusu’nun daha fazla silaha ihtiyacı olduğunu da belirtmiş (Reuters, 11 aralık).
Türkiye-Suriye sınırında Suriyeli askerlerle Suriye’ye girmeye çalışan bir grup arasında sıcak çatışma yaşandığını da basından öğrendik. Suriye resmî haber ajansı SANA’nın haberine göre, Suriye ordusuna bağlı özel birliklerin sınırı geçmeye çalışan “bir grup silahlı kişiyi öldürdüğü ve yaraladığı, ayrıca bazı özel silahlar, cephane, ordu üniforması, cep telefonu ve sahte kimlik kartlarının ele geçirildiği” belirtiliyor (Sabah, 28 aralık).
Bu haberleri okuyunca, içim karardı. Bana dönüp şunları söyleyebilirsiniz: “Yahu, neden telaşlanıyorsun? Kendi halkına karşı zulüm yapan bir rejimin yıkılmasına katkı yapmak bir insanlık görevidir. Türkiye, komşularına demokrasi ihraç edecektir. Fena mı?” İzninizle, itirazlarımı sıralamak istiyorum.
1. Bendeniz, Mustafa Kemal Paşa’nın şu sözlerine yürekten inanıyorum: “Şu veya bu sebepler için, milleti harbe sürüklemek taraftarı değilim. Harp zarurî ve hayatî olmalıdır. Hakiki kanaatim şudur: Milleti harbe götürünce, vicdanımda azap duymamalıyım. ‘Öldüreceğiz’ diyenlere karşı, ‘ölmeyeceğiz’ diye harbe girebiliriz. Lâkin, hayat-ı millet tehlikeye maruz kalmayınca, harp bir cinayettir” (16 Mart 1923).
2. Demokrasinin “ihraç edilebilir bir meta” olduğunu düşünmüyorum. Demokrasi getirmek üzere Saddam’ı deviren Amerikan ordusunun Irak’ta nasıl bir yıkıma neden olduğunu gördük.
3. “Suriye’ye girme” fikri, Ankara’da birilerinin fetih rüyalarını azdırabilir. Ama bizim devletlû takımı “girdiği yerden edebinle çıkmak” konusunda biraz yeteneksizdir. 1974’te girdikleri Kıbrıs’tan hâlâ çıkamadıklarını hatırlatmak isterim.
4. Siyasi kültürümüz, kendimizden farklı olanı kabullenmek ve onu anlayışla karşılamak konusunda çok güdüktür. Suriye’yi Esad rejiminden kurtarmak, ilk anda makul karşılanabilir. Ama fetih rüyaları görenlerin orada duracaklarını sanmıyorum. Onlar, “Suriye’yi yönetmek ve Arapları muasır medeniyet seviyesine yükseltmek” işine girişeceklerdir. Örneğin, Sn. İdris Naim Şahin’in Suriye’den Sorumlu Devlet Bakanı olarak atandığını varsayalım. O zaman, Halep’te neler olabileceğini düşünebiliyor musunuz? Bilmem, derdimi anlatabildim mi?
Yorum Yap