- 12.09.2011 00:00
Yakın tarihle ilgili çalışma yapanlar için gazete haberleri ve yorumlar önemlidir. Kütüphanede bir dönemin gazetelerini okumak işin gereği sayılır. Bazen öyle bir haber veya yorum okursunuz ki konu aydınlanır ve o güne kadar çözümleyemediğiniz bazı meseleler kafanızda birden netleşir.
Şimdilerde gazete okurken bazen “Bu haber acaba 50 yıl sonra nasıl anlaşılacak?” diye söylendiğim oluyor. Bazı haberlerin yazımındaki yanlılık, sorumsuzluk ve bilgi kirliliği insanı çileden çıkarıyor. Geçtiğimiz hafta böyle bir haber Bianet haber sitesinde Korhan Gümüş tarafından yayınlandı (bianet.org/bianet/azinliklar/132546-2005te-6-7-eylul-sergisine-kim-saldirdi).
Önce konuyu özetleyeyim: 2005 yılında, Tarih Vakfı koleksiyonlarında bulunan ve 6 - 7 Eylül 1955 Olayları’ndan sonra kurulan sıkıyönetim mahkemelerinin savcısı merhum Emekli Tümamiral Fahri Çoker’in ancak ölümünden sonra kamuya açılmak üzere bağışladığı fotoğraflardan oluşan bir sergi açıldı. Merhum Çoker soruşturma esnasında olaylarla ilgili birçok fotoğraf ve belge toplamış, fakat DP hükümetinin ve Sıkıyönetim Komutanı Korgeneral Nurettin Aknoz’un olayların faturasını komünistlere çıkartmak için çaba göstermesi sonucunda sağlıklı bir yargılama yapılamayacağını anlayarak belgeleri evine götürmüş ve saklamıştı.
Serginin açılması için Tarih Vakfı, Helsinki Yurttaşlar Derneği ve Karşı Sanat Galerisi birlikte çalıştılar. Serginin küratörlüğünü doktora çalışmasını da 6-7 Eylül Olayları üzerine yapmış olan Dr. Dilek Güven üstlendi, ben de danışmanlık yaptım. 6 eylül günü 50. Yılında 6 -7 Eylül Olayları sergisi bir grup milliyetçi/ulusalcı militan tarafından basıldı. Milliyet haberi şöyle veriyordu:
“Bir süre sonra, salona gelen ve aralarında eski Ülkü Ocakları İstanbul İl Başkanı Levent Temiz’in de bulunduğu 7-8 kişi, fotoğraflara yumurtalı saldırıda bulundu. ‘Türkiye Türk’tür, Türk kalacak’, ‘Ya sev ya terk et’ sloganları atan grup, fotoğrafları sökerek yere fırlattı. Gruba müdahale eden polis, bazı kişileri gözaltına aldı. Karşı Sanat’ın sahibi Feyyaz Yaman, böyle bir olay beklediklerini kaydetti.” (7 Eylül 2005)
Şimdi Korhan Gümüş’ün saldırı ile ilgili yazısından bazı bölümleri alalım. Parantez içindeki yorumlar bana aittir:
1. “Tarih Vakfı’na dönemin soruşturma savcısı olan Emekli Tümgeneral (Tümamiral!) Fahri Çoker tarafından bağışlanmış olan fotoğraf arşivi ile bir sergi hazırlığına girişildi. Ayhan Aktar’ın destekleri ile Dilek Güven’in gerçekleştirdiği bir araştırma bu sergi hazırlığı için baz alındı. Ancak bu serginin hazırlığı daha duyulur duyulmaz girişim üyeleri bir bölümü ölüm tehditleri olmak üzere çeşitli imzasız mesajlar almaya başladılar.” (Ben ve Dilek Güven ölüm tehdidi almadık. Feyyaz Yaman almış olsa, haberimiz olurdu!)
2. Bunun üzerine girişim üyeleri tehditleri resmi makamlara ilettiler ve güvenlik önlemlerinin alınmasını talep ettiler. 6 Eylül günü, serginin açılacağı saatte, İstiklal Caddesi Elhamra Pasajı’nda bulunan Karşı Sanat isimli galerinin önünde 50 civarında kalkanlı Çevik Kuvvet polisleri yer aldı. Sergi salonunda da beş altı kişilik bir sivil polis ekibinin olduğu da tahmin edilebilir. (Serginin açılmasından birkaç saat evvel galeriye gelen polis şefi, bir saldırı olacağı konusunda istihbarat aldıklarını bildirdi. İstersek salonda polis bulundurarak saldırıyı önleyebileceğini söyledi. Aramızda konuştuk ve sergiyi polis koruması altında ve kavgayla açmanın tatsız olacağına karar verdik. Bunu polis şefine bildirdik ve onlar da St. Antuan kilisesinin avlusunda bizden işaret bekleyeceklerini bildirdiler.)
3. “Bir süre sonra da küçük bir protestocu grup. Bu gelenler İşçi Partisi mensuplarıydı. (MHP’liler ne oldu?) Ellerinde Türk bayrakları ile sergi alanında sloganlar attılar. Serginin Türk Milletini küçük düşürdüğünü, bu serginin gerçekleri yansıtmadığını söylediler. Sonra da sergi alanını terk ettiler.” (Kilise avlusunda bekleyen polislere balkondan işaret ettik. Başlarında kaskları ve ellerinde coplarıyla gelip protestocuları gözaltına alıp, götürdüler).
Hatırladığım kadarıyla, Korhan Gümüş saldırı esnasında salonda yoktu. Olup bitenin farkında olduğunu da sanmıyorum. Bu yazıyı yazarken, saldırı sırasında salonda bulunan bizlere ne yaşandığını sorabilirdi. İnternetten gazetelere bakabilirdi. Gerek duymamış. Herhalde, sadece altı yıl önce olup bitenleri “uydur uydur söyle!” mantığı ile yazmak pek kolay olmalı!
İnşallah, Korhan Gümüş’ün palavralarını 50 yıl sonra kimse okumaz!
Yorum Yap