- 21.12.2017 00:00
Şehrin ortasında yükselen, “rezidans, ofis ve AVM’den” müteşekkil gökdelenin en tepesinde kocaman '1071' yazıyor… Pazarlama sloganı ise “1071: Tarih yeniden yazılıyor…”
3-5 kilometre ötede, şehrin bir başka köşesinde göğü delen 3 ucube kulenin ismi ise 'Selçuklu Kuleleri.' Her bir kulenin ayrıca ismi var: Alparslan Kulesi, Ertuğrul Kulesi, Kılıçaslan Kulesi…
Selçuklu’nun başkentinin, hatta Anadolu’nun en yüksek, 42 katlı gökdeleninin ismi ise, 'Selçuklu Tower.' Altındaki alışveriş merkezinin ismi de 'Kule Site…'
Mekanı cennet olsun, Büyük Selçuklu Devleti Sultanı Alparslan, 1071 tarihinin, kendi adının, o yüce devletinin isminin, hiçbir kimliği olmayan, kişiliksiz taş yığınlarında pazarlama ya da istismar aracı olarak kullanılacağını bilseydi, Malazgirt Zaferi’nden sonra herhalde oturur ağlardı.
Hazreti Peygamber’in Mirac’a yükselmesinden güya akıl yürüterek, ürettiği asansörlere 'Miraç' markasını vermek, emlakçı yazıhanesine 'Cennet Arsa Ofisi' ya da 'Abdurrahman b. Avf Emlak' tabelasını asmak, neresinden bakarsanız keskin bir pazarlama ve girişim zekasının göstergesidir. O zeka, kapitalizmin istismar mantığı içinde pek parlak görünse de, 'kanaat' ve 'edeb' ile yoğrulmuş köklü bir medeniyet serüveni içinde hiç şık durmuyor.
Hicret Turizm, Burak Havayolları, İsra Tur, Maslak 1453, Ottoman (Osmanlı) Palace, Tevhid Kebap gibi isimler sizi de acı bir tebessüme sevketmiyor mu?
Mevlana Celaleddin’in talihsizliğine ne demeli? Belh şehrinde doğup, 2 bin kilometre ötedeki Konya’ya gelen, ciltler dolusu eser yazan, hem eserleri, hem de adına nasb edilen tarikatı ile 800 yıl ayakta kalabilen Mevlana’nın, kebap ve etli ekmek restoranlarının tabelalarına yakıştırılması; bir mütefekkirin, her köşe başında açılmış ucuz lokantalara hürmetsizce marka yapılması, tarihe ve medeniyete karşı hoyratlık değil mi?
Bırakınız 8 asır evvelini, 1 yıl evveline, 15 Temmuz’un henüz taptaze hatırasına bile hürmette kusur ediliyor…
'15 Temmuz Milli İrade Otoparkı' ya da '15 Temmuz Şehitler Köprüsü Takı Seti' gibi pazarlama taktikleri hiç kuşkusuz çok ucuz. Ancak, 15 Temmuz’u tüketmeye ve 15 Temmuz’u tüketim malzemesi yapmaya dönük sayısız ve son derece kalitesiz fırsatçılığa da artık bir son verilmesi gerekmiyor mu?
Çevremizi kuşatan yabancı dildeki isimlerden, markalardan, tabelalardan şikayet ediyorduk; ifrattan kaçarken, tefritin tehdidiyle karşılaştık.
Cesur siyaset, hiç şüphesiz, Türkiye’nin ufuklarını genişletti, toplumun tarihiyle kucaklaşmasını, kendisini yeniden keşfetmesini sağladı. Filmlerle, dizilerle, yayınlarla, cesur tartışmalarla, derneklerin, vakıfların gayretleriyle dinî, millî, tarihî kavramlar umut verici biçimde yeniden yaygınlaştı.
Kapitalizm karşısında, sınırsız tüketme, sınırsız harcama, ilkesiz ticaret ve değer tanımayan pazarlama karşısında bocalama yaşar olduk. Din, tarih, kültür ve hatta 'edep' ile 'kanaati' dahi tüketimin nesnesi yapabilecek bir tehditle, bir yeni hal ile tanışıyoruz.
Bize ait kavramlar, bize ait olmayan yapılarda eğreti duruyor.
Dinî, millî, tarihî kavramlarımız, müteahhitlerin, 'ceo'ların, pazarlamacıların malzemesi olmamalı… Kavramlarımız finans-kapitalin çarkları arasında öğütülmemeli.
'Selçuklu' ile 'towers', 'Alparslan' ile 'rezidans', 'Miraç' ile 'asansör', '15 Temmuz' ile 'konfor' yan yana olmuyor, biri diğerini tamlamıyor, birbirlerine hiç yakışmıyor. Zaten yakışsaydı, ne Selçuklu, ne Alparslan, ne de bir millet, bir devlet olurdu…
Tarihini, kültürünü, inanç değerlerini tüketimin malzemesi yaparak tüketen milletler, hiç yolu yok, tükenirler…
Yorum Yap