Ergenekon vardır, Balyoz darbe planıdır

  • 8.02.2014 00:00

 17 Aralık yolsuzluk operasyonunun ardından AKP'nin kendisini kurtarmak için Ergenekon'un ipine sarılmayı tercih etmesi sonucunda Ergenekon ve Balyoz gibi davaların yeniden görülmesi tartışması yeniden gündemimize oturdu.

Tartışmanın çıkış noktası 17 Aralık'ta başlayan yolsuzluk operasyonlarının ardından dile getirilen, 'Cemaat, hükümeti devirmek için AKP'ye kumpas kurdu. Zaten aynı cemaat orduya da kumpas kurmuştu' iddiasına dayanıyor. Bu iddia ilk kez Başbakan Erdoğan'ın danışmanı Yalçın Akdoğan tarafından, 24 Aralık 2013 tarihinde, yani yolsuzluk operasyonunun başlamasından bir hafta sonra Star gazetesinde yazdığı "Ellerinde nur mu var topuz mu?" başlıklı yazıda dile getirilmişti. Akdoğan şöyle diyordu o yazıda: "Kendi ülkesinin milli ordusuna, milli istihbaratına, milli bankasına, milletin gönlünde yer edinen sivil iktidarına kumpas kuranların bu ülkenin hayrına bir iş yapmış olmayacağını çok iyi bilir".

Ardından TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu 27 Ocak'ta yaptığı açıklamada, "Ergenekon, Balyoz davalarındaki delillerin sahte, uydurmaca olduğu ortaya çıkarsa özür dileriz" dedi.

Başbakan Erdoğan ise aslında 28 Şubat soruşturması başladığında "bu dalgalar hepimizi boğar" diyerek darbe davalarının durdurulmasının işaretini vermeye başlamıştı.

Bu açıklamaların ardından cemaatin bu davalarla orduya kumpas kurup askerlerin haksız yere yargılanmasına neden olduğunu, aslında Kafes eylem planı gibi darbeye zemin hazırlamak için yapılmış planların bu kumpasın bir parçası olduğu, dolayısıyla dün orduya kumpas kuranların bugün de hükümete kumpas kurduğunu iddia eden yazılar çıkmaya başladı. Yıldıray Oğur'dan Fehmi Koru'ya, Markar Esayan'a kadar bir dizi yazar Balyoz ve Ergenekon davalarının şaibeli olduğunu iddia ettiler.

Bence Ergenekon'un varlığı ve Balyoz'un bir darbe planı olduğu su götürmez bir gerçek ancak ne yazık ki Türkiye gibi hafızası olmayan bir ülkede yaşıyorsanız bunları dönüp dolaşıp en başından yeniden konuşmak zorunda kalıyorsunuz. Peki, konuşalım. Ama Amerika'yı yeniden keşfeder gibi değil, Ezgi Başaran gibi cevabı zaten belli çanak sorular sorarak değil, doğruluğu su götürmez, raporlar arasında artık iyice laçkalaşmış CD'lerdeki değil Türkiye'de gün be gün yaşanan gerçekleri hatırlayarak konuşalım.

Balyoz bir darbe planıdır

Aytaç Yalman, Akşam gazetesi genel yayın yönetmeni İsmail Küçükkaya'nın 25 Eylül 2012'de NTV'de katıldığı bir programda darbeyi Hilmi Özkök'ün önlediğini söylemesi üzerine kendisini arayarak, "Sana sitem etmek için arıyorum. Biraz önce seni NTV'de izledim. Hilmi Özkök için darbeyi önleyen kişi ifadesini kullandın. Aytaç Yalman'ın rolü ne, diye soruldu. Hiçbir şey söylemedin, geçiştirdin" der.

"Darbe girişimini gerçekten siz mi önlediniz?" sorusuna Yalman'ın yanıtı şöyledir: "Bilmem, Türk Ordusu tek kişi değildir. Tek Genelkurmay Başkanı da değildir. Ucuz kahramanlık kimseye yakışmaz. Türk Ordusu demek Kara Kuvvetleri Komutanlığı demektir. Hilmi Paşa'nın kaç tane tankı tüfeği vardı?"

Küçükkaya'nın ısararı üzerine Yalman "İddianame, darbeyi Aytaç Yalman önlemiştir" diyor ve "Erken öten horozun kafasını keserler; zamanı gelince konuşurum. Bizim de kafamız gitmesin" diyerek konuşmayı bitirir.

Bu konuşmaların ardından Çetin Doğan'ın eşi Nilgün Doğan'ın, ifadelerinin alınması gerektiği konusunda o kadar ısrar ettikleri Hilmi Özkök'e ve Aytaç Yalman'a bu tartışmanın ardından "susun" çağrısı yapması ise oldukça ilginçti.

Bu Balyoz'un bir darbe planı olduğuna sizi ikna etmedi mi? Çetin Doğan'ın kendisinin reddetmediği ses kayıtlarına bakalım o zaman.

Çetin Doğan'ın açılış konuşması; "Bu plan çalışmasında yalnız şimdiye kadar olan plan çalışmalarının dışında belki de Türkiye'de ilk defa ... günümüzdeki gelişmeleri dikkate aldığımız zaman birinci öncelikli ele almamız gereken iç tehdidi .. öne alıyoruz." Peki neymiş bu iç tehdit? "Arkadaşlar bu plan seminerini, 1. konjonktürel gelişmelere göre dikkatlerimizi nerelerde yoğunlaştırmamız gerektiğini ortaya koymak için yaptığımı herhalde hepiniz anlamışsınızdır. Yani buradaki Yunanistan meselesi tali bir meseledir... Söylediğimiz her söz, atacağımız her adım evvela laik demokratik cumhuriyetin korunması ve kollanılması, kollanması için olmalıdır..." Adı belirsiz bir komutan; ".. ülkenin yüzde oy potansiyeline baktığımızda ortaya çıkan irticai tablonun karşısında da yüzde 80'e yakın bir rakam var. Yani bunların da örgütlenmesi halinde .. irticai unsurlara karşı yapılabilecek karşı bir harekâtın da olabileceğini gözardı etmemek lazım.. 12 Eylül öncesinde ülke yangın yerine dönmüş her gün 50 tane insan ölüyordu. Sağ sol birbirine girmişti. Ama bir 12 Eylül darbesi bütün bunların hepsini ortadan kaldırdı. E şimdi böyle bir tehdidin ortadan kaldırılması için fazla uğraşa gerek yok. Yani kuvvetleri sağa sola göndermenin bana göre yapılacak en kolay harekât tarzı bir 12 Eylül gibi harekâtın baştan itibaren organize edilmek suretiyle bir anda söndürülmesi imkân sağlar diye düşünüyorum. Burada tabii, burada söylemek istemedik ama sonunda bunu vurgulamaya çalışıyoruz. Bundan sonraki konuşmalarda da dikkate alın..."

Tüm bunları ve Yaşar Büyükanıt'ın yine Balyoz davasında verdiği ifadesinde "ben hayatımda böyle plan semineri görmedim" demesini, nedense Çetin Doğan'ın tutukluluğu konusunda AİHM'e yapılan başvuruda "sahte deliller" meselesinden hiç bahsedilmemesini (ya da bahsedilmişse AİHM'nin burada bir ihlal görmemesini), HSBC ve sinagog bombalamalarının Balyoz belgeleri arasından çıkmış olmasını, Balyoz için ne yazık ki tamamlanmış bir teşebbüs olan 12 Eylül darbesinin Bayrak Harekat Planı'nın model olarak alınmış olmasını, tutuklanacak gazeteciler listesinden tutun da Milli Mutabakat Hükümeti listesine kadar her detayın planlanmış olmasını, sahte olduğu iddia edilen ve sonradan üretildiği söylenen eylem planları ile plan seminerinin kayıtları arasındaki paralellikleri, Gölcük'te ortaya çıkan belgeleri ve Balyoz Planı'nın kopyasının da bunlar arasında bulunmuş olmasını kuşku duymak için yeterli görmeyenler, bizi bütün yaşananların bir "komplo" olduğuna inandırmaya çalışıyorlar.

Üstelik Sedat Ergin, Ezgi Başaran gibiler AKP'ye karşı bu tür planların yapılmasında bir sorun görmedikleri için bunu yapıyorlardı, şimdi Yıldıray Oğur, Markar Esayan, Fehmi Koru gibiler ise bunun bir darbe olduğunu adları gibi bile bile sırf AKP'nin paçasını yolsuzluklardan kurtarmak için Ergenekon'un ipine sarılıyorlar.

Ergenekon vardır

Gelelim Ergenekon davasına. İsterseniz bu davaların bütün iddianamelerini çöpe atın bu ülkede Ergenekon'un olmadığına kimseyi inandıramazsınız. Neden mi? Çünkü ne yazık ki bu ülkede Ergenekon iddianamelerinde adı geçen cinayetlerin hepsi işlendi. Abdi İpekçi, Doğan Öz, Hrant Dink ve daha niceleri öldürüldü. Köyler yakıldı. Kayıplar yaşandı. Darbe planları yapıldı. Ha, bunlar olmadı diyorsanız o zaman zaten farklı gezegenlerde yaşıyoruz demektir. Ama bu ülkede bunların yaşandığını bilip Ergenekon yoktur diyorsanız kusura bakmayın ama ya sizin zekanızda bir sorun var ya da insanları aptal yerine koymaya çalışıyorsunuz.
İlla kanıt mı istiyorsunuz.

'28 Şubat Süreklilik ve Kopuş – Bin Yılın Sonu' kitabında 28 Şubat öncesi gerçekleşmiş en önemli olaylardan birisi olan Susurluk kazasının ardından kurulan Susurluk Araştırma Komisyonu Başkanlığı'nı ve ardından TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkanlığı yapmış olan Mehmet Elkatmış ile yapılan söyleşi.

Şöyle diyor Elkatmış, "28 Şubat'tan önce cari rejime bakmak gerekiyor. Cari rejim nedir? Türkiye'de bir derin devlet gerçeği var.. Bu derin devlet her zaman bir şablon çizmiş, bu şablonun içerisinde hareketi zorunlu kılmış, kimseyi bu şablonun dışına çıkartmıyor. Siyasiler, bürokratlar, işadamları, basın yayın ne dersen de, bütün toplum kesimleri bu derin devletin çizmiş olduğu şablon içerisinde hareket etmek mecburiyetinde. Şablonun dışına çıkarsa, o zaman başına bir sürü sıkıntı geliyor. O sıkıntıların arasında faili meçhuller, darbeler, parti kapatmalar, ekonomik bir takım yaptırımlar gibi uygulamalar da var. Derin devletin uygulayıcısı da maalesef, Türk Silahlı Kuvvetleri komuta kademesi".

Yine 24 Kasım 2011'de Taraf gazetesinde yayınlanan ve Neşe Düzel'in gerçekleştirdiği söyleşide ise şunları anlatıyor Elkatmış, "Susurluk çetesinin bir amacı da ölüm listesini gerçekleştirmekti. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller, "PKK'ya yardım ve yataklık yapan kişilerin isimlerini biliyoruz. Listesini hazırladık" diye bir açıklama yaptı ve 50-70 kişilik bir listeden bahsetti. Bu işe Milli Güvenlik Kurulu'nda karar verildiği kanaatindeyim ben. Ayrıca İbrahim Şahin'in ve Mehmet Ağar'ın da her işi kendi başlarına yaptıklarını, talimatlar verdiklerini düşünmüyorum. Bu işlere de Milli Güvenlik Kurulu'nda karar verildiğini düşünüyorum... Komisyon'a ifadeye geldiğinde ben Ağar'a listeyle ilgili olarak "MGK'da birtakım kararlar alınmış, doğru mu" diye sordum. "Bir karar değil, birçok karar alındı" dedi. Bu konularla ilgili olarak MGK'da kararların verildiğini ve kendisinin de bu kararları uyguladığını açıkça ima etti. Anladım ki bu işler MGK'da kararlaştırılmış. Zaten faili meçhul cinayete kurban giden kişilere baktığınızda, adı o listede geçen kişiler oldukları görülüyor".

Bunları söyleyen kanaatlerini ifade eden herhangi bir gazeteci, araştırmacı ya da siyasetçi değil, bu ülke tarihini en önemli olaylarından birisi olan Susurluk kazasını araştırmak üzere kurulmuş komisyonun başkanı.

Şimdi bir de MİT'in, Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu'na gönderdiği rapora kulak verelim, "Hrant Dink cinayeti, Danıştay saldırısı, papaz cinayetleri, Malatya yayınevi baskını gibi birçok olay Seferberlik Başkanlığı'nın planlaması, sevk ve idaresi ile gerçekleşmiştir. Seferberlik Başkanlığı'nın üç merkezi bulunmaktadır: Trabzon, Hatay, Malatya. Bu merkezlerde görev yapan TSK mensuplarına bağlı olarak çalışan teşkilat yapısı dört ayaklıdır."

Elkatmış, 22 Aralık 2008'de Yeni Şafak'ta yayınlanmış bir başka söyleşisinde, "Asker ayağı üç beş paşadan ibaret değil, eğer öyleyse Ergenekon'u bu kadar ciddiye almamak lazım. Bir süreç işliyor, devamını bekliyoruz. Susurluk'un asker ayağına dokunulsaydı ne Şemdinli olurdu ne Ergenekon" diyor.

Malum, yerimiz dar, zaten yeterince uzatmış olduğum yazıda şimdilik bu kadarını anlatayım ama belli ki daha çok konuşacağız bu konuyu. Fırat'ın doğusunda işlenen cinayetlere, Hrant Dink cinayetine dair kanıtları da başka yazılarda anlatırız artık.

Davalar kusursuz mu?

Peki Ergenekon ve Balyoz davaları kusursuz davalar mıydı? Hayır, tabii ki değil. Size hemen bir çırpıda Türkiye'de görülen darbe davalarının en büyük iki sorununu söyleyebilirim. Birincisi bu davaların hiçbirinde sanıklar insanlığa karşı suç işlemek suçundan yargılanmadılar, sadece hükümeti zorla devirmek suçundan yargılandılar. Halbuki dünyadaki örneklerinde darbeciler insanlığa karşı suç işlemekten yargılanmışlardır. İkincisi bu davaların hiçbirisi Hrant Dink cinayetini işleyen örgütü ortaya çıkaracak delillerin üzerine gitmedi, davalar yeterince Fırat'ın doğusuna değmedi, sadece hükümete karşı darbe girişimleri değil bu ülkenin karanlık tarihini aydınlatabilecek birçok delil ve ifade hakkında hiçbir işlem yapılmadı.

Ama bugün yaşadığımız tartışmada akıl almaz bir şekilde bunların üzerine gitmek yerine biz yeniden Ergenekon var mı yok mu, Balyoz bir darbe planı mı değil mi diye konuşuyoruz.

Darbe yapmak ve tecavüz

Orhan Kemal Cengiz, Balyoz davası kararlarının açıklanmasının hemen ardından 29 Eylül 2012'de Radikal gazetesinde yazdığı yazıya şöyle başlıyordu; "Bir grup adam bir masanın etrafına oturmuş, bir binaya girip oradaki kadınlara nasıl tecavüz edeceklerini konuşuyorlar. Nasıl içeri girecekler, nasıl önlerine çıkan engelleri bertaraf edecekler, kadınları nasıl zaptedecekler hepsi konuşulmuş. Biz darbe yapmayı, iktidarı silah yoluyla ele geçirmeyi, tecavüz gibi ciddi ve yüz kızartıcı bir suç olarak görseydik, aynı ölçüde midemizi bulandırsaydı, Balyoz davası yine bu şekilde mi tartışılırdı dersiniz?"

Bence Orhan Kemal Cengiz'in o gün sorduğu soru bugün bu tartışmayı yeniden önümüze getirenler için de geçerlidir. Eğer biz darbe yapmayı tecavüz gibi yüz kızartıcı bir suç olarak görseydik bugün Ergenekon'un varlığını ve Balyoz'un bir darbe planı olup olmadığını böyle sorgulayabilir miydik? Bence önümüzdeki asıl soru budur.

Arife Köse

arifekose@gmail.com

http://www.marksist.org/yazarlar/arife-kose/13927-ergenekon-vardir-balyoz-darbe-planidir

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)

  • Ad Soyad Giriniz...
    Ad Soyad Giriniz...
    8.01.2012 14:41

    Yorumunuzu Giriniz...

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums