Bu seçimde Selim Türkhan’ı kim ‘tavlayacak’

  • 29.11.2013 00:00

 Önceki yazıda, Birgün gazetesinin eski yazarlarından, reklamcı Ateş İlyas Başsoy’un, toplam seçmenlerin kabaca yüzde 25’ini oluşturduğunu düşündüğü “siyasetsiz seçmen”ler için “uydurduğu” Selim Türkhan karakterinden söz etmiştim…

O yazı şöyle bitiyordu:

“Önümüzdeki yazıda, İlyas Başsoy’un kitabından yararlanarak Selim Türkhan’ı biraz daha yakından tanıtmak istiyorum size… Çünkü İstanbul’daki seçimin kaderini, onun tavrı belirleyecek. Tekrar etmek pahasına söylüyorum: Özellikle de Mustafa Sarıgül gibi birinin ciddi bir aday olduğu koşullarda…”

“Mustafa Sarıgül gibi biri” derken, hatırlayalım, onun da “siyasetsiz bir siyasetçi” olmasına, dolayısıyla Selim Türkhan’lar için cazibesine işaret ediyordum.

İlyas Başsoy, geçen yazıda da söylediğim gibi, 2009’da CHP’nin Antalya Büyükşehir Belediye Başkan adayı Mustafa Akaydın’ın kampanyasını yürütmüş, sonunda da “imkânsız” denilen şey gerçekleşmiş ve Akaydın, Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) adayı Menderes Türel’i yenilgiye uğratmıştı.

Mustafa Akaydın bir akademisyendi ve Selim Türkhan’ların hiç hoşlanmayacağı türden ideolojiyle dolu (örneğimizde Kemalist ideolojiyle dolu) bir adaydı. (NOT: Selim Türkhan’lar Atatürk’ü severler ve sayarlar, fakat onun ismi üzerinden “hizmet”leri ve “proje”leri geri plana bir ideoloji kurulması, canlarını sıkar.)

İlyas Başsoy, Antalya kampanyasını Mustafa Akaydın’ı ideolojik gömleğinden sıyırma, tabir caizse onu Mustafa Sarıgül’leştirme üzerine kurmuştu. Başsoy böylece kendi adayını Selim Türkhan’ların gözünde cazip hale getirebilmişti.

Başsoy’dan Kılıçdaroğlu’na: Antalya’da yapılanı Türkiye’de yapın…

Başsoy, 2009’daki Antalya başarısından sonra 2011 genel seçimleri için CHP Genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu tarafından davet edildi. Başsoy, Kılıçdaroğlu’na, CHP’nin genel seçimlerdeki başarısının da aynı yerden geçtiğini söyledi. Parti, ideolojik deli gömleğinden sıyrılmalı, sadece hayatın her alanında geliştireceği projeleri anlatacağı bir propagandaya yönelmeliydi… Başsoy, o toplantıda Kılıçdaroğlu’nun yüzüne, aksi takdirde CHP’nin en fazla yüzde 26 oy alacağını da söyledi.

Fakat olmadı, CHP’nin yüksek ideoloji müptelaları Başsoy’u geri püskürttüler… Sonrasını biliyorsunuz.

Zaten İlyas Başsoy da AKP Neden Kazanır, CHP Neden Kaybeder adlı kitabını görüşmeden sonra yazmaya karar verdi.

Hiç kuşku yok ki AK Parti için, “yüksek ideoloji”yle donanmış ve seçimlere öyle giren bir CHP, Başsoy’un önerdiği CHP’den daha tercihe şayandır. Ve ben öyle zannediyorum ki, Antalya seçim sonuçlarını “çok ama çok anormal bir durum” diye niteleyen Başbakan Erdoğan ve AK Parti, Antalya’dan çıkarmaları gereken sonucu mutlaka çıkarmışlardır.

Size bir şey söyleyeyim mi: Son aylarda AK Parti çevrelerinden gelen “öğrenci evleri”, “karma eğitim” konulu çıkışlar belki de bu açıdan anlamlıdır… Belki de CHP’yi “Antalyalılaştırmak”tan (pragmatizm) uzaklaştırmak, “Ankaralılaştırmak” (ideoloji) içindir…

Böylece CHP yeniden ideolojik deli gömleğini giymiş bir parti haline gelecek ve bu da her zaman olduğu gibi AK Parti’nin işine gelecek…

Gerçi Kılıçdaroğlu “Meclis’te başörtüsü” meselesinde açıkça “tuzağa düşmeyeceklerini” söyledi ve gereğini yaptı ama, sonuçta “kurucu parti”den söz ediyoruz, yarın ne olacağı hiç belli olmaz.

İstanbul’a gelince… Bence “damara basmaca” taktiği asıl olarak İstanbul’da uygulanmak istenecek, CHP kampanyasının “siyasileşmesi” için gayret sarf edilecek.

Siyasetsiz bir siyasetçi olarak yarışa avantajlı başlayacak olan Sarıgül bu muhtemel taktiğe nasıl bir cevap verir, bunu zaman gösterecek.

Şimdi gelin, Selim Türkhan’lar üzerinden seçim kazanmanın pratik olarak ispat edildiği Antalya örneğini, İlyas Başsoy’un AKP Neden kazanır CHP Neden Kaybeder başlıklı kitabını özetlediğim eski yazılarımdan blok alıntılarla birlikte gözden geçirelim…

Başbakan’ın Antalya yorumu: ‘Çok ama çok anormal bir durum’

Başsoy’un kitabı iki bölümden oluşuyor. Antalya seçim zaferinin anlatıldığı birinci bölüm, Tayyip Erdoğan’ın sözleriyle başlıyor: “Çok ama çok anormal bir durum…”

İlyas Başsoy, bu “çok anormal durum”u yaratmak üzere seçimlere iki ay kala ekibiyle birlikte İstanbul’dan Antalya’ya gitmiş… Müstakbel Başkan’la ilk karşılaşmalarında Akaydın’a “tepki” değil “etki” ortaya koyacaklarını söylemiş. Yani AK Parti’ye ve adayına hiç sataşmayacaklarını, sadece kendi yapacaklarını anlatacaklarını söylemiş.

Ardından Başsoy, “Lütfen, Türkiye İsveç tipi bir seçim kampanyası görsün” diyerek Akaydın’ı ikna etmiş ve kampanyanın ilk günü elinde bir çiçekle Menderes Türel’i ziyaret etmesini sağlamış.

Bütün bunların sonucunda ve burada anlatamayacağım çok sayıda imaj bindirmeleriyle, başarıları takdir eden, böylece işbaşına geldiğinde kavga etmek bir yana “hizmet”ten ve “proje”den başka bir şey düşünmediğini gösteren; hırçın olmayan; nazik, babacan bir Akaydın imajı Antalyalıların zihinlerine ve kalplerine yerleştirilmiş.

Kampanyanın bir aşamasında Başbakan Erdoğan Antep’te doğrudan Akaydın’ı hedef alıp “Bir de ‘yaparsa hoca yapar’ diye bir laf uydurmuşlar” deyince, İlyas Başsoy hemen telefona sarılıp Akaydın’ı aramış: “Hocam müjde, Başbakan takipçiniz oldu. Sanırım bu seçimi alacaksınız.”

İlyas Başsoy, ertesi gün “Başbakanım kızma, mutlu ol” billboard’unu hazırlamış. Şöyle diyor kitabında:

“Siyasetsiz seçmen için en ilginç olanı ise ‘Başbakanım’ sözcüğüydü. Rakip bir partinin adayı olduğu halde ‘Başbakanım’ diyerek sahiplenmek, daha önce örneği görülmüş bir durum değildi. Tek başına bu basit iyelik ekinin, Selim Türkhan’ları kazanmada çok önemli katkısının olduğunu gördüm.”

İlyas Başsoy, modern dönemin tersine post-modern dönemde seçmenlerin akıllarından çok duygularının sesini dinlediğine inanan bir iletişimci; zaten AK Parti ile CHP’nin bu noktada tamamen ayrıştığı kanaatinde:

“Hisleri küçümsemeyin. Pozitif bilim çoktandır teslim etti ‘his’lerin olağanüstü değerini… AKP ve CHP’nin temel farkı, birinin içgüdüsel veya bilinçli şekilde bu ayrımın farkında olması, diğerinin ise hâlâ 19. yüzyıl pozitivistleri gibi davranması. AKP post-moderndir, CHP ise modern.”

Bir seçim nasıl kaybedilir?

Başsoy, kitabının birinci bölümünde bir seçimin nasıl kazanılacağını anlattıktan sonra, “Bir seçim nasıl kaybedilir” başlıklı ikinci bölümünde 12 Haziran 2011 seçimleri için Kılıçdaroğlu’na nasıl bir iletişim stratejisi sunduğunu anlatıyor.

O strateji de tıpkı Antalya gibi başarıyı takdir eden ve hırçınlığı reddeden mesajlar üzerinden, partinin hizmet aşkıyla dolu olduğu algısını Selim Türkhan’lara verme temeline dayanan bir strateji… Fakat çok daha radikal öneriler içeriyor. Bunlardan birine göre, CHP seçimleri kazandığı takdirde kamuoyunun geniş kesimlerinin başarılarını teslim ettiği Sağlık ve Ulaştırma bakanlarından, görevlerine devam etmeleri rica ediliyor…

Başsoy’un Kılıçdaroğlu’na anlatmaya çalıştığı şeylerden biri de “seçimin kuralına göre oynanması”dır… Bundan kasıt,  siyasi partilerin seçim kampanyalarını “siyasetsiz” geniş seçmen kitlesine (yani Selim Türkhan Partisi’nin “üye”lerine) yönelik olarak kurmaları gereğidir.

Çünkü, partilerin taşlaşmış tabanlarından birkaç parça sökmek bile zorken Selim Türkhan Partisi’nin (STP) tabanında “hizmetle tavlanmayı” bekleyen, oyunu her an değiştirmeye hazır milyonlarca seçmen vardır.

Başsoy’a göre, seçimlerde –AK Parti hariç– bütün partiler kendi “çekirdek”lerinin ideolojik ihtiyaçlarını giderecek kampanyalar yürütüyor, sonunda da sadece kendi “çekirdek” tabanlarının oylarını alıyorlar.

Oysa yapmaları gereken şey, kendi çekirdek tabanlarını, partinin bütün enerjisini “siyasetsiz” Selim Türkhan’ların oyunu almaya harcamasının gereğine ikna etmektir. Ne var ki bunu başarmış olan tek parti yine AK Parti’dir: AK Parti çekirdeği, seçimi kazanıp iktidar olabilmek için bunun kaçınılmaz olduğunu kabul eden ve gereğini yapan bir kitledir. Başsoy’a göre, AK Parti’nin, bu sonucu (da) sağlayan tüm stratejisi kusursuzdur:

“AKP’nin bugüne dek yaptığı tüm iletişim stratejisi, sadece seçimi kastetmiyorum, genel olarak tüm stratejisi kusursuzdur. AKP’nin arkasında, çok arkasında, dâhi mertebesinde birkaç yol gösterici olduğunu sanıyorum. Hiçbir şey rastlantısal değil, hiçbir şey sanıldığı kadar basit değil.”

“Başbakan’ım” demelisiniz…

İlyas Başsoy, “iş”e, “hizmet”e, “proje”ye bakan, başka da bir şeye bakmayan bir dünyaları olan Türkiye’nin Selim Türkhan’larının neredeyse tamamının AK Parti’yi “takdir” ettiğini ve oylarını bu partiye verdiklerini söylüyor.

CHP’lilere önerisi ise şu: AK Parti’nin Selim Türkhan’lar üzerinde yarattığı “algı”yı, kendi partilerine ilişkin olarak da yaratmak… Öyle ki, Selim Türkhan’lar, CHP’nin iktidarda AK Parti’nin “hizmet”lerini de aşacak bir performans göstereceğine; CHP’nin iktidarı sahiden ve sadece “hizmet” için istediğine inansın.

Başsoy’un bu amaç doğrultusunda Kılıçdaroğlu’na tavsiyelerinden birkaçı şöyle:

“‘Başbakan’ım’ demelisiniz… İki harften oluşan bu basit iyelik eki, bunu söyleyebilen lidere toplam oylarının yarısı kadar oy getirebilir. Çünkü bu iki harf, ‘hizmette devamlılık’, ‘istikrar’, ‘efendilik’ vs. gibi Selim Türkhan’ı çıldırtan mesajlar saçar.

“Başarıyı takdir edin ve ayrıştırın… Seçimi kazanmak mı istiyorsunuz? O halde kalkın ve şunları söyleyin:

‘AKP baştan sona hata mı yaptı? Bu mümkün mü? AKP özellikle sağlık, ulaştırma alanında başarılı işler yaptı. İktidar olduğumuzda, AKP’nin yaptığı her şeyi elimizin tersiyle silip atmayacağız. Kuracağım kabinede Sağlık ve Ulaştırma Bakanlığı’na dokunmaya niyetim yok. (…) Yıkmak için gelmiyoruz. Bayrağı almak ve daha yukarıya taşımak için geliyoruz.’

“Somut projeler sunun… Selim Türkhan somut projeler görmek ister. Köprü, uydu, tüp geçit, bina vs. Selim Türkhan’ın en sevdiği sözler arasındadır. Muhalefet de bu sözleri ağzına dolayınca Selim Türkhan’ların tamamı, ‘Bu parti iktidara gelirse ülkedeki projeler sekteye uğramayacak,’ diye düşünür. Bu durumda kim kazanır, kim kaybeder?

“Takipçi olmayın… Selim Türkhan muhalifi sevmez, öncüyü sever. Heyecanla kendi düşüncelerini anlatan bir siyasi lideri dinleyince, çalışkan öğrencinin velisi gibi sevinir.

“Polemikten kaçının… Selim Türkhan’ların çok kullandığı, ‘Bak işine birader’ diye bir laf vardır. AKP ile ağız dalaşına giren siyasiler (eğer gizli AKP’li değillerse), bir an önce bu davranışlarından vazgeçmeli ve işlerine bakmalılar. Yani tartışmayı bırakıp vizyon sunmalı, heyecan yaratmalılar.”

Sarıgül bugünlerde Başsoy’la istişare ediyor olabilir mi?

İlyas Başsoy, 12 Haziran 2011 seçimlerinden sekiz ay önce, Ekim 2010’da işte böyle şeyler anlattı Kılıçdaroğlu’na… Bir de uyarıda bulundu, “kara girdap” konusunda (Başsoy, CHP tabanındaki öfkeli, umutsuz kalabalıklardan yayılan muazzam enerjiyi anlatmak için kullanıyor bu kavramı)… Bu öneriye göre:

CHP liderleri, meydanlara toplanan bu büyük kalabalıklardan iktidar garantisi vehmediyor ve onların yarattığı enerjinin ortasına atıyorlar kendilerini… Sonuç her defasında felaket olsa da, bir türlü dışına çıkamıyorlar bu girdabın…

İki yazı boyunca anlattıklarımın gösterdiği gibi, AKP Neden Kazanır, CHP Neden Kaybeder kitabı bir anlamda bu girdaptan çıkış yollarının kitabı…

Sarıgül’ün kavgacı bir dilden uzak duruşu, hatta “Başbakan artık dünya lideri, İstanbul’la uğraşmaz” gibi çıkışları, onun Selim Türkhan’ların dünyasını iyi bildiği ve dilini ona göre kurduğu gibi bir izlenim veriyor. Bakalım, AK Parti’nin onu “büyük siyasete ve ideolojiye çekme” ataklarına cevap verecek mi yoksa bu çizgisini sürdürecek mi?

Şu anda peydahladığım bir sezgiyi sizinle paylaşarak bitireyim: Mustafa Sarıgül, bugünlerde Ateş İlyas Başsoy’la istişarelerde bulunuyor olabilir mi?

http://serbestiyet.com/bu-secimde-selim-turkhani-kim-tavlayacak/

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums