- 3.02.2021 00:00
Son 30-40 yıl içinde bilim ve teknolojide baş döndürücü bir gelişme yaşadık malum. Bu sadece üretim tüketim ilişkilerimizde, üretim güçlerinin dağılımında ve yapısında değil düşünme biçimimizde, yaşamı algılama ve yaşama bağlanma biçimlerimizde de önemli değişiklikler yarattı.
Bu değişikliklerin, demokrasi algımız üzerinde dolaysız etkisi oldu.
Yaşama standartlarını modernleşme süreci içinde yapılandıramamış topluluklar, post modern süreçte yaşanan karmaşa karşında dağılma korkusu yaşıyorlar. Varoluşlarına dönük tehdidi ise, aidiyet duygusu ile dayatılan güce teslim olarak aşmaya çalışıyorlar. Bu, kimi toplumsal sistemlerde, sıkışmaya yol açıyor. Düşmanlık, kayıtsızlık, keyfilik güçleniyor, adalet duygusu aşınıyor. Yeni otoriterlik, kendini bir tür demokrasi olarak vaaz edebiliyor.
Neo klasik örgüt kuramlardan sistem kuramı, toplumsal sistemlerin işleyişini anlamada, analiz etmede kullanılabilir bir araç sunuyor. Sistem yaklaşımı içinden bakıldığında, demokrasi, açık sistem olma yolunda ilerleyen toplumsal sistemlerin yaşama biçimi oluyor. Otoriterleşme ise kapalı toplumsal sistemlere, diktatörlüklere doğru işleyen bir süreç olarak karşımıza çıkıyor.
Toplumsal yapılar içinde, ortak değerlere bağlı işleyen standartlar, güvence altına alınmış fırsat eşitliği, demokratik sürece işaret ediyorlar. Temsili demokrasilerde, genellik her seçimin (oyun) aynı değerde, aynı ağırlıkta olması anlamına geliyor. Fırsat eşitliği ise aynı hedefe doğru yola çıkanların, aynı araçlara, aynı ümide sahip olmalarında anlamını buluyor.
Seçim yoluyla yetki devrinin güvence altına alınmış olması, liberalizm ile gelen güçler ayrılığı (yasama, yürütme, bağımsız yargı ve denetlemenin birbirini dengeleyecek şekilde işliyor olması) temsili demokrasinin olduğu kadar katılımcı demokrasinin de olmazsa olmazlarıdır kuşkusuz. Fakat katılımcı demokrasi için daha fazlasının gerektiği de ortadadır.
Post modern koşullarda sürdürülecek açık sistem yolculuğu için, temsili demokrasi yeterli olmuyor. Post modern toplumun çok kültürlü, çok programlı karakterine uygun düşecek farklı bir demokrasi kültürü geliştirmek gerekiyor.
Savımız şu: Post modern süreçte yaşanan karmaşa, ancak katılımcı demokrasinin işlediği bir süreçte kontrol altına alınabilir. Bilim ve teknolojinin, iletişim teknolojisinin olağanüstü geliştiği koşullarda, farklı bir demokrasi kültürü geliştirmek mümkündür.
Günümüzde insanlar düşünceleri, birikimleri, kültürleri, enerjileri ile alınacak kararlara, doğrudan katkıda bulunabilirler. Bu kanalları oluşturmak gerekir. Sorun merkezli, bölge temelli oluşturulmuş Çalıştaylar kendi programlarını yapar, yürütür, hesap verir, üst yapılarda temsil edilir; katılımcı demokrasi kültürü böyle bir alt yapı üzerinde yükselebilir. Siyasi partiler yerel birliklerin, çalıştayların nasıl daha verimli işleyeceği ile ilgili rekabet halinde yapılar halinde ve mutlaka daha yatay biçimde yeniden örgütlenmelidir.
Bu aslında Sovyet devriminden sonra ortaya çıkan “Bütün iktidar Sovyetlere” sloganının bir karşılığıdır. Yazık, Sovyetler Birliği yolunda ilerleyen reel sosyalizm yerine, bütün Sovyetleri tek parti elinde işleten, işleyişin gizli servis elinde kontrol altında tutulduğu bir parti diktatörlüğü ortaya çıktı. Bugün bu sürecin, aynı gizli servis içinde yetişmiş bir diktatör elinde, sosyalizmle ilgisi olmayan bir yolda yeniden biçimlendiğine tanık oluyoruz. Sol için bunun ne kadar umut kırıcı olduğu da ortada.
Devletin, kamunun bütün işleyişini yukarıdan aşağıya düzenlemek, işletmek, örgütlemek için ortaya çıkan, lider sultası altındaki partilerle yolculuk, ister istemez otoriterleşme üzerinden diktatörlüğe doğru, yani kapalı toplumsal sistemlere doğru yol alıyor.
Değişim ve istikrar toplumsal sistemlerin varoluş yolculuğunda iki temel eksendir, hareket biçimidir. Bu ikisi madalyonun iki yüzü gibidirler, birinin olmadığı yerde diğeri anlamını yitirir. Bunları istikrarı korumak için güç kullanarak birbirinden ayırırsanız, o toplumda karmaşa, huzursuzluk büyür.
İstikrar arayışı, toplumsal sistemin yolculuğunu güvenceye almak için çıktığı yolda bir kararlılık, denge, huzur arayışıdır. Değişimin önünü kesme girişimi ise çürümeyi getirir. Toplumsal gelişme, istikrar içinde değişimi yakalamaya bağlıdır. O nedenle toplusal açık sistemde dinamik bir denge durumu söz konusudur.
Değişimin baskı altında tutulduğu, toplumun statik bir dengeye zorlandığı yerde karmaşa büyür, tutuculuk istikrar arayışını nafile hale getirir. Baskı ile güç kullanarak değişimin önüne geçemezsiniz. Toplumu kültürel dokuya uymayan hazır olmadığı bir değişime de zorlayamazsınız. Sonuçta her iki durumda da kontrol edilemez, giderek artan bir karmaşa(entropi) ve huzursuzluk ortaya çıkar.
Batı’da Küreselleşme, kapitalizmin post modern koşullarda varoluşunu sürdürebilmesi için bir tür yeniden yapılanma arayışı olarak ortaya çıktı. Bu arayış ile karmaşa, istikrarsızlık paralize (inmeli) hale geldi. Ulus devletlerde inanç ve etnik kimlikler içinde sıkışmalar ortaya çıktı. Bugün yaşanan bölgesel savaşlar, çatışmalar, karmaşanın paralize olma halinin getirdiği somut sonuçlardır.
Merkeziyetçi yapılar, onlara eşlik eden geniş bir bürokrasi aygıtı, yukardan aşağı doğru işleyiş, toplum mühendisliği, devleti yeniden düzenlemek için kurulmuş partiler, lidere endeksli siyasi yaşam, devletçilik, sınıfa dayalı diktatörlükler, parti devletleri, Milliyetçilik, İslamcılık gibi ideolojik dayatmalar, yabancı düşmanlığı; bütün bunlar, kapalı toplumsal sistem olmaya doğru bir gidişe işaret ediyorlar.
Çok kültürlülük, çok programlık, yaşamın ortaya çıkardığı birer sonuçtur. Çatışmalara tehdit ve dayatma yoluyla değil, güç kullanılarak değil uzlaşma içinde çözüm bulunursa, yeni bir dinamik denge, istikrar içinde açık toplumsal sisteme doğru gidiş güvence altına alınabilir. Bunun için demokratik işleyişi katılımcı karakterde yeniden kurgulamak gerekir. Avrupa ülkelerinin çoğu bu yola girdi.
Yerinden yönetim, bölgelerde sorunları çözmek için bir araya gelmiş çalıştaylar, yerel örgütler, varlıklarını bunlara borçlu geçici ya da kalıcı üst örgütlenmeler; bütün bunlar yaşanılan post modern süreçte, toplumsal açık sistem olma yolunda ilerleyişin birer işaretidirler.
Bugün demokrasi güçleri, temsili değil, katılımcı demokrasinin araçları üzerine kafa yormalılar. Lider sultası altında işleyen siyasi partilerle bunun yapılamayacağı ise, ayan beyan ortada.
Yorum Yap