TUHAF İŞLER

  • 11.10.2020 00:00

 Avrupa Birliği aday ülke Türkiye için, son “ilerleme” raporunu yayınladı. Ağır eleştirileri var, fakat göçmen politikası ve terör ile mücadele konularında Türkiye’nin sırtı sıvazlanıyor. Galiba Huntington’un öngörüsünü biraz daha ciddiye alsak iyi olacak. AB kriterleri yerini kendini koruma kriterlerine bırakıyor gibi sanki Avrupa’da. Düşünme, hoşgörü, farklılıklara saygı (Atina ruhu) yerini aidiyet etrafında kendini korumaya mı (Sparta ruhuna) bırakıyor?

Türkiye’de, otoriterleşme ile gelen hukuksuzluk, askerileşme (militarizm), gelir adaletsizliği, yolsuzluk, seçim sistemi tahrifatı, muhalefeti, gazetecileri, basını abluka altına almalar Avrupa ülkelerini o kadar da çok rahatsız etmiyor gibi sanki. Fakat, “Yunanistan’a yan baktın” diye yaptırım uygulamayı düşünebiliyor. Hani AB, Türkiye’nin demokratikleşme yolculuğunda, geriye gitmeyi önleyici çıpaydı!

Azerbaycan ile Ermenistan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine ayrı ayrı başvurmuş, birbirlerini sivil halkı katletmekle suçlamışlar. AHİM ne yapmış: her iki başvuru için de ayrı ayrı “sivillere saldırmaktan vazgeç” tavsiye kararı almış. On iki gün birbirini boğazladıktan sonra Putin iki ülkenin dış işleri bakanlarını Moskova’ya çağırdı, oturumdan ateşkes çıkıverdi. Bu iş bu kadar da kolaymış.

Biliyorsunuz yeni normalde, EBA eğitim hayatımızın önemli bileşeni oldu artık. Fakat kapasitesi yeni artırımla bir milyon öğrenci ile sınırlıymış. Sınır aşılınca da çökmüş. Bu da bakanı pek memnun etti, biliyorsunuz, tuhaf bir durum.

Malum pandemi içindeyiz. Sağlık Bakanlığı 82 milyonluk ülkede Covit bulaşanları, bulaştıranları tespit etmek için kabaca her gün 100 bin test yapıyor. Testi pozitif çıkan hasta değilmiş, yeni öğrendik. Pek bir rahatladık. Açıklamanın kendisi değil aslında, bakanın bu açıklamayla kamuoyunu rahatlatacağını düşünmesi tuhaf.

Ekonomide pik yapıyoruz malum. Aldığımız borçları çevirmek için dışarıdan yüzde 6 faizle borçlanıyoruz dolarla. Amerika 0,6 ile borçlanıyormuş. Berat Bey’i dinleyince, bunun iyi bir şey olduğunu kabul edip, Amerika’ya “beter ol” demek geliyor insanın içinden, tuhaf.

Peki, “acıyı bal” eyleme önerisi ile halkımız kendine gelirken, yüksek faizle toplanan paralar nerelere harcanıyor dersiniz? İdlip’te, Libya’da, Suriye’nin kuzeyinde asker besliyoruz. Akdeniz de racon kesiyor, Kaplan Pençesi, Kartal Pençesi operasyonları yapıyoruz. Azerbaycan’a insansız hava araçları (İHA) veriyoruz. Bir de sarayın gün geçtikçe artan ihtiyaçları ile Sayıştay raporunda söz edilen kara delikler var.

Fakat geçen hafta Kuzey Kıbrıs’ta Maraş’ı açmayaydık, S 400’leri test için Sinop’a yollamayaydık iyiydi. Pek zamansız ve yersiz oldu bu, dolar yedi doksan üçü görüverdi. Madem işler pamuk ipliğine bağlı, neyine güvenip mantar toplamaya çıktın, demek geliyor insanın içinden ya, neyse.

Milliyetçi, Muhafazakâr ve dahi Ulusalcı muhalefetimiz sağ olsunlar, yerli ve milli duruş adına dış ilişkilerde iktidara her türlü desteği veriyorlar, takdir edilmeli bence.

Cumhurbaşkanı sopayı dışarıya gösterince destekleyeceksin, içeride kullanınca eleştireceksin, nereden baksan tuhaf bir durum.

“Bu ekonomiyi kim kurtarır” diye soruyor anketör, halkımızın yüzde otuz üçü ile yüzde otuz beşi “Erdoğan” diye cevap veriyor. Babacan bile Kılıçdaroğlu’ndan iki puan önde çıkmış. Bu işte bir tuhaflık yok mu sizce de.

Muhalefet seçim bekliyor! İstanbul seçimlerinde yaşananlar, HDP’nin son başına gelenler ortada. Muhalefet normal bir seçim süreci yaşayacağını sanıyor galiba? Meclis tıkır tıkır işliyor ya..

Solcular, Sosyalistler mi, ha onlar kendi dünyalarında, nostaljik takılıyorlar henüz. Yaşadıklarından alabildiğine şaşkın, hayallerinin boşa çıkmasından kızgın ve öfkeli, kendilerini dışlanmış hissettikleri

için de bir o kadar üzgün ve ümitsizler. Anıların gölgesinde, yaşadıkları karabasanın üstesinden gelmeye çalışıyorlar. Devrim dediler olmadı, proletarya seslerini duymadı, bireysel mülkiyet karşısına toplumsal mülkiyeti koydular, o da yeni diktatörler yarattı. Ne eskisi gibi olabiliyor, ne de ayak bağlarından kurtulabiliyorlar, böyle olunca bildik jargon içinde avare kasnak gibi boşa dönüp duruyorlar.

Cumhur İttifakı’nın Başkanlık Rejiminin karşısına, milliyetçi, muhafazakâr, ulusalcı muhalefet Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi koyuyor. Bu tanımlamadaki “güçlendirilmiş” lafı, sistemi buraya taşıyanın kendileri olduğunun bir çeşit itirafı gibi aslında. Fakat Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ile tam olarak ne kastediliyor, orası pek belli değil.

Araştırmacı Bekir Ağırdır yeni kitabı, Hikâyesini Arayan Gelecek’te bu iki seçeneğin karşısına Katılımcı Demokrasi’yi koyuyor. Sol buna kulak vermeli bence! Katılımcı Demokrasi aşağıdan yukarıya (yerelden merkeze doğru) nasıl kurulur, bunun üzerinde düşünmeli.

Uzunca bir süredir benim de kafamı meşgul ediyor bu. Buradan yeni bir gelecek projesi geliştirilebilir. Ortaklaşmaya dayalı, yeni üretim ilişkileri buradan, kapitalizm bu yoldan aşılabilir.

Yoksa ne mi olur: Tıpkı dünyada doğayı yok edenlerin, çevreciliği tatlı kâr alanı haline getirmelerinde olduğu gibi, Türkiye’deki yıkımın müsebbipleri de yaşanan karmaşayı fırsata çevirir, sahte umut olarak karışınıza dikiliverirler. Olmaz demeyin, olur.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Resmi İlanlar

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums