AH ŞU LİBOŞLAR! (2)

  • 9.08.2020 00:00

 Önce Sanatçılar, ardından Aksaçlılar yayınladıkları bildiri ile tek adam rejimine karşı “Birleşin” çağrısı yaptılar. İçinden geçtiğimiz otoriterleşme sürecinde bu çağrı değerliydi. Çağrıya ses vereceğine “önce özür dilesin liboşlar” tepkisi geldi birilerinden.

Beni asıl üzen, bu tepkiyi verenler arasında Sol gelenek içinde geçmişte birlikte yürüdüğüm dostlarımın da olmasıydı. Bir zamanlar “Dünyanın bütün işçileri birleşin, Silahlanmaya hayır, Militarizme hayır” diye birlikte yürüdüğümüz; her ulusun kaderini eline almasını birlikte savunduğumuz, barış isteyen bu dostları bugün Türkçü-Laik bir zeminde sıkışıp kalmış görmek beni üzüyor. Bunun nedenine niçinine de kafa yormak lazım.

Kendini Atatürkçü ya da Milliyetçi olarak tanımlarsın, bunu anlarım. Aynı zamanda en Solcu, en Demokrat, en Çağdaş ta sen oluyorsun ya, işte bunu anlamıyorum. Tıpkı “Dindar” olanın doğal olarak “Gerici” kabul edilmesine de bir türlü anlam veremediğim gibi.

Nedir bu tepeden bakış! Üstelik epeydir altımızdaki zemin sarsılır halde, tutunduğumuz dallar da çeşitlenmiş. Birileri bir zamanlar aynı kulvarda hareket ettiği insanlarla bugün kurduğu negatif ilişki üzerinden doğan karşı dalgadan, kendine göre bir enerji devşirip hayata öyle tutunmaya çalışıyor olabilir. Ama buna da fazla güvenmeyin derim.

Ayrıca “Atatürkçülük” gibi kimliklerin bir tür koruyucu kalkan, güvenlik alanı olarak kullanılmasına da itirazım var. Demokrasi, Çağdaşlık, Sol, Sosyalistlik gibi değerlerin bir tür yaka kartı gibi kullanmasından gına geldi artık. Aynası, ortaya koyduğu iştir kişinin, lafa bakılmaz, diyorum.

Ne demeye çalıştığımı daha somut hale getirmeye çalışayım.

AKP’li Cumhurbaşkanı istedi, mahkeme karar verdi, Ayasofya Camii oldu, değil mi? İmam Cuma namazı için Ayasofya’da minbere kılıçla çıktı ve mealen şöyle bir mesaj verdi: “Benim din kardeşim bu kiliseyi, kılıç zoru ile aldı, öyleyse burası artık benim inancımın mabedi.” Komutanlar dahil bütün devlet ve dahi yeni parti kurmaya soyunan eski Cumhurbaşkanı adayı,  yani bütün hazirun oradaydı, mesaj alındı ve onaylandı. 

Hem Sosyalist, hem Atatürkçü hem Laik hem de Ulusalcı yayıncı ve yazarımız Merdağ Yanardağ TELE1 deki programında, İnsan Hakları savunucusu olarak tanıdığımız Sayın Baskın Oran için “aslında hak ve özgürlüğü kendisi için istiyor” yorumu yaptı. Fakat Ayasofya’nın Cami yapılması olayında tam da eleştirdiği türden “kendine Müslüman” bir tepki verdi.

Yanardağ, Ayasofya’nın Cami yapılmasına değil (sonuçta ona göre bu siyasal bir karar olarak verilebilirdi), bunun Anayasa Mahkemesi üzerinden yapılmasına karşı çıktı. Fakat asıl büyük tepkisini Cami açılışında Diyanet Başkanı ağzından Atatürk ve arkadaşlarına “Lanet okunuyor” olmasına gösterdi, haklıydı da.

KRT ve TELE 1’de mikrofon tutulan İlahiyatçı yazarlar İhsan Eliaçık ile Cemil Kılıç da bu olaya o günlerde tepki verdiler, ama tepkileri Yanardağ’ınkinden biraz farklıydı.

Cemil Kılıç’a göre Hz. Ömer, ziyaret ettiği Kudüs’te neden kilise dışında namaz kıldığını şöyle açıklamıştı: “Ben burada namaz kılarsam bir gün gelir sizin elinizden bu kiliseyi alırlar, Cami yaparlar.” İnceliğe bakar mısınız?

İlahiyatçı yazar İhsan Eliaçık ise “Bir mabedi yapılış amacı dışında kullanmak, kiliseyi Cami yapmak yanlıştır” dedi. Sonra da “Bugün bütün Ortodoks dünyası kutsal mabetlerine hakaret edildiğini düşünüyor, lanet okuyor, Türkiye bundan ne kazandı” diye sordu.

Bu olayda kimin yaklaşımı daha demokratikti, hak, adalet ve etiğe daha uygundu?

Hem Atatürkçü hem Sosyalist, hem İttihatçı Yanardağ Atatürk’e yapılan hakarete karşı çıkarken yerden göğe haklıydı evet, ama bu yetmezdi. Çünkü biz ondan sadece kendi düşünce yapısı için değil, insanlık için de, adil olanı savunmasını beklerdik.

İlahiyatçı Eliaçık “Allah bunu görmüyor mu” diye sordu. Gerçekten o ikonaları örten perdelerin önünde o gün namaz kılanlar içinde, o perdelerin arkasında olanlar önünde namaz kılıyor olmaktan rahatsız olan hiç mi olmadı, normal mi sizce bu?

12 Eylül Darbecileri de kendilerini “Atatürkçü” olarak takdim ettiler, biliyorsunuz. Ama, Erdal Eren’in yaşını büyütüp İdam edenler de onlardı. Darbeci darbecidir, FETÖ’cü olunca kötü, Atatürkçü olunca iyi Darbeci olunmaz. Ama Sol liberallere yöneltilen suçlamalardan biri de, “Kemalist Orduya FETÖ ile birlikte kumpas kurdular” iddiasıydı, hatırlayın.

O zaman soralım: Ergenekon yalan mıydı, davası külliyen komplomuydu? Soğuk savaş yıllarında ordu içinde Amerika tarafından finanse edilen derin yapılar (Seferberlik Tetkik Kurulu, Özel Harp Dairesi, Özel Kuvvetler Komutanlığı vb..) olmadı mı?

Türkiye’de Faili Meçhuller, öldürülen emekli generaller, Kürt işadamları hiç olmadı mı, biz hayal mi gördük? Gerçekten o günlerde, bazı saldırıların altında DEV-SOL’ mu vardı? Domuz bağıyla adam öldüren Hizbullah’ı kim kurdu? Trabzon da papaz Santoro’yu, Hrant Dink’i kim öldürdü? Ogün Samast ile karakolda Türk Bayrağı önünde fotoğraf çektirenler de FETÖ’cümüydü. Zirve Kitapevi katliamı da FETÖ işimiydi?

Çocukları kaybolan “Cumartesi Annelerinin” gözyaşlarında, Hırant’ın öldürülmesinde Ergenekon davasında yargılanan Veli Küçük, Kerinçsiz gibilerin hiç mi sorumluluğu yoktu? 28 Şubat sürecinin yürütücüsü Batı Çalışma Gurubu fişlemelerini, andıçları, hayatı karartılan gazetecileri ne çabuk unuttunuz, yalan mıydı bütün bunlar? Topraktan çıkarılan bütün o silahları oraya FETÖ mü gömdü?

12 Eylül darbesi ile gelen Başörtüsü yasağı 31 yıl sürdü. Başörtü takan kızlar üniversitelere alınmadı. Rektörler, Dekanlardan her ay “Başörtü vukuat raporu” istedi, Dekanlar da hocalardan başörtülü öğrencileri ihbar etmesini. Kim daha demokrattı, yaşam biçimi dayatanlar mı, bu dayatmaya karşı çıkan o gencecik kızlar mı? Bugün o kızlar İstanbul Sözleşmesine sahip çıkıyorlar, farkında mısınız? Onlara bunları yaşatanlar hiç hicap duydu mu, özür dilediler mi?

Sol liberallerin, bazı Sosyalistlerin yolları AKP politikaları yer yer kesişti, evet. AB kriterlerini iç hukuk haline getirmek isteyince AKP’ye destek verdiler bu insanlar, yanlış mıydı? Bunu yapan CHP olsaydı, ona destek verirlerdi.

Çözüm sürecinde Akil Adamlar arasında yer aldılar. Türkiye’de 100 bin insanın ölümüne, 500 Milyarın heba olmasına yol açan bir Kürt Sorunu yok muydu? Sorunun hak, adalet zemininde çözülmesini istemeli suç muydu?

CHP ne yaptı, Habur’dan girip teslim olan PKK’lıların gerilla kıyafetlerine kafayı taktı. MHP ile birlikte “Şov yaptırıyorsunuz” diye ortalığı ayağa kaldırdılar. “Çözüm Süreci” de orada bitti, iyi mi oldu.

Bu örnekler aslında Sol Liberallerin, Sosyalistlerin Demokrasiye, Barışa bağlılıklarını gösteriyor. Silahlanmaya, militarizme, savaş kışkırtıcılığına, askeri vesayete,  ayrımcılığa karşı her koşulda mücadele verdiler. Bunun için de bedel ödediler. Sosyalist olmanın belli başlı göstergesi ezilen işçinin emekçinin yanında olmak değil midir? Arkadaş, siz ne ara orduda kast oluşturan, ülke siyasetine ayar vermek isteyen muktedir generallere bu kadar muhabbet besler oldunuz?

Bütün bu olaylar, olaylara takınılan tavırlar aynı zamanda Türkiye’de AKP’nin iktidara adım adım nasıl yürüdüğünü de açıklıyor. Sol Liberallere yüklenirken destek verdiğiniz ya da bizzat içinde olduğunuz yapıların, partilerin bu işlerdeki sorumluluğunu da bir düşünün bakalım. Erdoğan her sıkıştığında, Deniz Baykal destek vermedi mi, kendisine karşı çıkanı partiden atmadı mı, CHP’yi ne hale getirdiğini hatırlıyor musunuz?

Kirli çamaşırlar sadece “Yetmez Ama Evet” kazanında yıkanmaz arkadaşlar, geçin bunları.

O insanlar 2010’da AKP’ye değil, 12 Eylül Anayasasının bazı hükümlerinin değişmesine oy verdiler.

HSYK’nın seçimle belirlenmesine “evet” dediler. Kamu emekçilerinin Toplu Sözleşme hakkı almasına “evet” dediler,  ama grev hakkı tanınmazsa toplu sözleşme hakkının anlamı olmayacağı için, “yetmez” dediler. Askeri Yargınıngörev alanının daraltılmasına, kararlarının denetlenmesine “evet” dediler.

Uludere olayını hatırlıyor musunuz? 28 Aralık 2011’de F16 ile paramparça edilen 34 Kürt gencini. Genelkurmay Askeri Savcılığı "dava açılmasına gerek yok” dedi, olay kapandı. Demokratik bir ülkede sivilin yargısı ayrı, askerin yargısı ayrı olur mu?

Sonra bu insanlar, bir yıl sonra yapılan genel seçimlerde gidip AKP’ye mi oy verdi? Diyelim bütün bunlara rağmen davranışları ile AKP’nin önünü açtılar, 2010’da hata yaptılar. Sürecin AKP elinde giderek otoriterleşmesinde, bütün burada sayılan sayılamayanların hiç mi payı yok? Dokunulmazlıkların kaldırılmasına kim evet dedi? Sistemin %51 ile değişmesini kim kabul etti? AKP’nin sınır dışı operasyonlarına kim destek verdi?

Ulusalcı dostların, anlamakta zorlandıkları bir de şöyle bir durum var.

Sol liberal diye tanımlanabilecek, birçoğunun da kendini “Sosyalist” olarak tanımladığı bu insanlar bilim insanı, düşünür, toplum bilimci, yazar, şair, besteci falan. Yani siyaset yapmak bu insanların asıl işi değil. Bir partiyi futbol takımı gibi tutmalarını ya da bir partinin kafadan düşmanı olmalarını bekleyemezsiniz.

Siyasi ihtiras içinde hareket etmezler. Şu partiyle iyi ilişki kurayım belki bir ihale kaparım, ya da hemşeri gecelerinde herkese gülücük dağıtayım, fotoğraf çektireyim belki bir yerlere gelirim, milletvekili olurum, parti meclisine girerim gibi cinlikler geçmez kafalarından. 

İdeolojik takıntılarla hareket etmezler, farklı görüşlere açıktır bu insanlar. İyi bir şey yaparsan seni desteklerler, öbürü yaparsa yarın onu desteklerler. Dedikodu, polemik üzerinden de siyaset yapmayı da bilmezler. Manzaraya bakar karar verirler. Bu karar bazen yanlış da olabilir. “Yanlış yapmışım” der, kaldıkları yerden devam ederler.  Yani kendileriyle yüzleşmeyi bilirler, keşke bunu sizde yapabilseniz.

Gazete Duvar’da Mahmut Üstün, Sol liberallere “Herkesi merkez sağa doğru çekmeye çalıştılar” diye yeni bir suçlama getirdi. Bugünün Ulusalcılarını da AKP’nin kimi politikalarına destek verdikleri için “yeni yetmez ama evetçiler” olarak takdim etti, buna ne diyorsunuz?

Bu tür yorumların, sol içinde birlik arayışına katkısı olacağını düşünmüyorum. Muhalefey edene muhalefet etmek Sol’un eski bir hastalığıdır. Bu böyle devam ettiği, Sol’un Birleşerek sesini yükseltmediği yerde CHP gibi partilerden tutarlı ilkeli bir muhalefet beklemeyin. Onun eleştirdiğiniz savrulmalarında sizin de payınız var. Çuvaldızı birilerine batırmadan önce, gözünüzdeki merteği bir görün.

Sol liberallerin ortak bir zeminde birbiri ile danışarak hareket ettiklerini kim söyledi size. Belki de asıl eleştirilmeleri gereken nokta burası. Keşke kendi içlerinde daha örgütlü olabilseler de ortaya bir sinerji çıksa. Savrukluğun önüne geçmenin, daha az hata yapmanın yolu bu. Türkiye’nin buna ihtiyacı var. Mesela şu Aksaçlılar, hareketi sürekli hale getirilse ne iyi olur.

Türkiye’nin bu kendini en iyi yetiştirmiş kesimi ile uğraştığınız yeter artık. Bu kesimi itibarsızlaştırarak elde edebileceğiniz bir şey yok. Biraz anlayış, itidal ve saygı lütfen!

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Resmi İlanlar

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums