NECATİ EĞİTİM ENSTİTÜSÜNDE BİR SALDIRI, BİR ÖLÜM: NAVER ENGİN

  • 11.06.2020 00:00

 1976 MC hükümeti döneminde Ülkücüler okula iyice yerleşmişti. Boykottan dönenlere göz açtırmamakta kararlıydılar.  Bu kararlıklarını iki büyük saldırı ile ortaya koydular. Disiplin Kurulu’nun “Failler tespit edilemedi” yollu kararı da saldırganları yüreklendirdi.

1978 başında NEE başına yeniden gelen Cahit Yarış okulda güçlü ve kararlı bir öğretmen kadrosu oluşturmuştu. Onun döneminde geçmiş iki yıl içinde Mülakatlarda elenen yüksek puanlı Devrimci öğrenciler okula yeniden döndüler.  

Bu arada Akşam Bölümü’nün de eğitim öğretime açılması ile öğrenci sayısı da 4.000’i aşmıştı. Olaylar ağırlıklı olarak daha kontrolsüz olan akşam bölümünde yaşanacaktı.

Okulda hakimiyeti elinde tutmada kararlı Ülkücü militanlar için yeni durum, içe sindirebilir değildi. Konumlarını korumakta kararlıydılar. Ülkü Ocaklarının başında da kendilerine her türlü desteği veren gözü kara bir isim vardı.

Bu koşullarda Necati Eğitim Enstitüsünde eğitim-öğretim ortamının daha da çatışmalı, daha tehlikeli hale gelmesi kaçınılamazdı.

Kolluk gücü 1978’den sonra okulun içine koridorlara, bazen de sınıfa girer olmuştu.  Olay çıktıkça, yakın kentlerden Balıkesir’e Toplum Polisi desteği yapılırdı. Ülkede Polis de sonuçta siyaseten bölünmüş durumdaydı. İzmir’den gelen polislerin çoğu POLDER’liydi. Bursa’dan gelen polisler ise POLBİR’li idi.

İzmir’den polis geldiği gün, Necati Eğitim Enstitüsü’nde Solcular nefes alırdı. Ülkücülerin o gün gıkı çıkmaz, POLDER’li Polislere şirin görünmeye çalışırlardı. POLBİR’li polisler geldiğinde ise aslan kesilirler, Polisi, Solcular üzerine gitmeleri için tahrikte bulunurlardı. Bir an evvel okulu bitirip gitmek isteyen öğrenci gurubu bile o gün diken üstünde olur, “güvercin tedirginliği” içinde günü bitirmeye bakarlardı.

Cahit Yarış yönetimi ise Polislerden, her iki öğrenci gurubundan gelen aşırılıkları yumuşatma çabası içinde olurdu. Eğitim öğretim ne pahasına olursa olsun sürmeliydi. Fakat işi kolay değildi. Sağ’a da Sol’a da yaranamazdı.  

“Hızlandırılmış Eğitim” olarak nitelenen bu dönemde okul, büyük bir karmaşa içinden geçiyordu.

Ana binanın kapısında öğrenciler üstleri aranarak içeri alınır. Koridorlarda polisler  (1978 yılında) en küçük olaya müdahale için hazır durumda tutulurdu.

Olay patladığında ne yapılacağı, nasıl davranılacağı, öğrenci grupları arasında konuşulurdu. Polisin tavrı hesaplanırdı. Öğretmenin ya da öğrencinin dersteki bir sözü, bir hareketi, polisin koridorda öğrenciye bir müdahalesi, büyük bir olayın ateşleyicisi olabilirdi. 

Herkes hem gurup arkadaşlarını hem de diğerlerini kollamak zorundaydı. Bazı tavırlardan, giyimlerden, kurulan diyaloglardan bir takım sonuçlar çıkarılırdı. Örneğin Ülkücüler saldıracakları gün Takım elbise giyerler, neşeli ve alaycı bir tutumla takınırlar, bıyıklarıyla oynarken geleni geçeni süzerlerdi.

Naver Engin böyle bir günde, Akşam öğretimi sırasında üçüncü dersin sonunda, saldırıda öldürüldü.

17 Mayıs 1978’de Akşam öğretimi sırasında okulda aynı anda büyük bir saldırı başlatıldı. Saldırı her koridorda, her sınıfta aynı anda, birdenbire patlamıştı. Bu, inceden inceye planlanmış bir saldırıydı. Olayın bütün tanıkları olayın “önceden planlanmış" olduğunda daha sonra birleştiler.

Necati Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümü öğrencisi Naver Engin ikinci kattan birinci kata bağlantıyı sağlayan arka merdiven başındaki, 204’nolu sınıfta öldürüldü.

Reşat Erguvan Dersini bitirmişti. Saldırı  “Vurun Allahsızlara, Vurun Komünistlere” nidaları ile başladı.

 Olay anını Naver’in sıra arkadaşı Ekrem Serbay’dan dinleyeceğiz. Ekrem Serbay, Balıkesir Cinge Köyü 1958 doğumludur. NEE’nin Türkçe Bölümü’nde okurken bir yandan da Elektomekanik’te çalışmaktadır. Danıştay kararıyla döndüğü Necati Eğitim Enstitüsü’nü 1980 yılının sonunda bitirir. Öğretmenliğe 1981'de Balıkesir Gazi Osman Paşa Ortaokulunda başlar. 1990’na kadar “Her gün tekrar tekrar yaşadım” dediği Naver Engin’in katledilişini şöyle anlattı:

 

        “Naver’le tanışmamız NEE’deki ilk ders gününde oldu. Okul zaten daha ilk günden gerginlikler, sataşmalar, laf atmalar ile başlamıştı. Naver olayların altında kalacak biri değildi, tepkisini hemen verirdi. Birbirimizle kolayca yakınlaştık. Gece bölümünde aynı sırayı paylaştık.  Deneyimli eski öğrenciler “elektrikler kesildiğinde dikkatli olun, saldırabilirler” diye bizi uyarırlardı. Okulda saldırı her an beklediğimiz bir şeydi. Teneffüslerde koridor başlarını kontrol etmeye alışmıştık.

        Sınıfta üç Faşist hemen dikkatimizi çekmişti. Kemal Koyuncu, Şemsettin Şahin ve Yahya Baz. Bunlar hal ve tavırlarıyla sadece sınıfın değil, bütün koridorun, hatta okulun elebaşlarıydı. O havalardaydılar. Naver, Necdet  Çayır ve Hasan Korkmaz hem yiğit tavırları hem de sempatik tutumlarıyla iyi anlaştığım arkadaşlarımdı.

     Bahar ayı gelmiş, günler uzamıştı. Olay günü sanırım Elektromekanik’te çalıştığım için ikinci derse anca yetişebilmiştim. Sınıfta dikkatimi ilk çeken, yukarıda saydığım üç Faşist’in sınıfta olmayışı idi. İkinci teneffüse çıktığımızda bu duruma dikkat çektim, arkadaşları uyardım. Teneffüs’te Şemsettin Şahin ve Yahya Baz’ı takım elbiseli, kravatlı görmüştük. Naver’i de diğer arkadaşları da, dikkatli olalım, bunlar bir şeyler çeviriyor, diyerek uyardığımı hatırlıyorum. Alt kattaki Matematik koridorundan üst kata, Sosyal Bilgiler koridoruna geçerken bu üçünün bize doğru alaycı bakışları hâlâ belleğimdedir.

Olay günü okulda Bursa Toplum Polisi görevliydi. Dışarıda da jandarma güvenlik sağlıyordu. Üçüncü ders, sanırım Reşat Erguvan hocamızın dersiydi. Teneffüs ziliyle birlikte sıralarımızdan kalkıp kapıya yöneldik. Naver’e sigara tuttum. Kibriti yakmak için elime aldığımda koridordan gürültüler yükseldi. Sınıfa Şemsettin Şahin ile tanımadığım bir kişi daldı. Arkamdan bir el beni geri çekti (Ferit Sarı çekmiş). Ön sıralar devrildi. Şemsettin Şahin bir sırayı kaldırıp bizim üstümüze attı. Biz de karşılık verdik.

Naver’i öğretmen kürsüsünde elinde sandalye ile kendini savunurken gördüm. Katil elinde bıçakla önce bize doğru hamle yapmıştı.  Biz de sıra ve oturak atarak karşılık verince bir anda Naver’e yöneldi. Naver, katilin kendisine doğru geldiğini gördü. Anınd bir sandalyeyi kaptı, kaldırdı. Katil profesyoneldi, eğildi sandalye tepesinden geçerken elindeki bıçağı Naver’in göğsüne sapladı. Çok sakindi. Şemsettin Şahin’in koluna “işimiz bitti” der gibi dokundu. Sonra da fırlayıp sınıftan çıktılar. Sınıfa girmeden önce de koridorda üç kişiye daha bıçakla saldırdığını, ikisini de yaraladığını sonradan öğrenecektim.

Olay, göz açıp kapayıncaya kadar olup bitti, çok kısa sürdü. Hemen kürsüye koştum, Naver’in sırtındaki montu sıyırmaya çalıştım. Naver, “Ekrem ben gittim”, dedi, kollarıma yığıldı.

Naver’e koşan ikinci kişi Kamil Yeşil’di. Bu çok ilginçtir. Bizim kuşağın dramını yansıttığına inandığım için Naver-Kamil ilişkisine burada değinmek isterim. Naver de benim gibi Halkın Kurtuluşu grubuna yakındı. Kamil Hoca ise Naver gibi Burhaniye’liydi, ama araları bozuktu. Nedenini Naver’e sormuştum. “Bırak şu İGD’li Sosyal Faşisti” demişti. O günlerde ha Faşist, ha Sosyal Faşist ikisi de aynı şeydi bizim gözümüzde. 

Dört kişi Naver’i kucakladık (diğer ikisi Hasan Korkmaz ve Hasan Yorulmaz olabilir). Koşar adım ilerlemeye başladık. Koridorda havaya kalkan, sırtıma yönelen bir bıçak gördüm. Adını unuttum, daha sonra bir ağabey “onu duvara çarpan bendim” dedi.  Bahçeye çıktık, sınıf pencerelerinden atılmaya çalışan öğrenciler vardı. İlginçtir, koridorda, alt katta tek bir polis gördüğümü hatırlamıyorum o gün. Okul önünde bir sivil polis ile birlikte bir yolcu minibüsünü durdurduk. Sürücü yanına, Naver kucağımızda oturduk. SSK hastanesine gidiyoruz. Naver, yol boyunca iki kez kendine geldi, hırıltılı sesle “Ekrem”, dedi, kolumu sıkıp bıraktı.

Hastanenin bahçesinde bizi bir sedyenin ve bir trafik polisi aracının karşıladığını, Naver’i sedyeye koyduğumuzu, sağlık görevlisinin “başınız sağ olsun” deyişini hayal meyal hatırlıyorum.

Şimdi yıllardır çözemediğim bir şeyi paylaşayım sizlerle. Naver, hastane bahçesinde daha sedyedeyken panik halinde bir polis aracına yöneldim. Araçta anımsadığım kadarıyla üç trafik polisi vardı, cam açıktı. Naver’i vuranlar ile ilgili üç isim saydım. Bana bir şey sormadılar, hemen süratle hareket ettiler.

Naver’i bıraktıktan sonra bizi hemen hastane altındaki Gazi Osman Paşa Polis Karakoluna aldılar, tanık sıfatıyla. Komiser yeni atanmıştı. Karakolun etrafında toplum polisleri vardı. Ayaküstü tedavileri yapılan arkadaşlar da ifade için karakoldaydı. Ne kadar geçti bilmiyorum. Ünlü 544 plakalı Emin Aslan yönetimindeki ekip, adını verdiğim o üç kişiyi, karakola getirilip nezarete koydular, sonra da gittiler.

Onlar gittikten biraz sonra birkaç toplum polisi karakol komutanının uyarısına aldırmadan içeri dalıp kafamıza gözümüze copla vurmaya başladılar. Komiser elinde steni ile girdi, bir yandan valiyi ararken diğer yandan o toplum polislerini dışarıya çıkardı. Emin Aslan ve ekibi bir süre sonra tekrar geldiler, nezaretteki o üçlüyü aldılar. Yanımızdan geçerken bu üç kişi yanımızdan geçerken, rahat, pervasız, alaycı bakışlarla bize doğru bakıp gülümsüyorlardı.

Emin Aslan ve Kolombo adıyla tanıdığımız iki polis eğilip biraz daha sabretmemizi bizden istediler. Gelip sizi emniyet müdürlüğüne götüreceğiz dediler. (Ekrem’in ismini andığı Emin Aslan ve Kolombo namlı Polis’in Balıkesir’de Sol gençlerin insanca ilişki kurabildikleri polisler olduklarını eklemeliyim. A.T.)

Sonradan öğrendiğimize göre katille birlikte bu üçlü jandarma ablukasına rağmen olaydan sonra okuldan hemen ayrılmışlar. Balıkesir’den kaçarken Değirmen Boğazı mevkiinde bir otomobilde yakalanmışlar. Kaçmaları-kaçırılmaları için toplum polislerince ortam hazırlanmış. Üzerinde durulması gereken bir konudur bu.”

Aynı gün Devrimci bir gurup Naver’in cenazesini almak için hastane önüne gelir. Polislerle aralarında çatışma çıkar. Gençlerden bazıları gözaltına alınıp karakola getirilirler. Aralarında bayanlar da vardır. Ekrem içlerinden tanıdığı bayan arkadaşının bir polis tarafından taciz edilircesine aranmasına kayıtsız kalamaz. Müdahale eder. Toplum polislerince kafa göz denmeden coplanır.

Nihayet Emin Aslan gelir Ekrem’i ve birkaç arkadaşını tanık olarak ifadelerini almak için Emniyet’e götürürler. İfadelerini aldıktan sonra gece yarısı Emniyetten çıkıp evlerine gitmeleri için serbest bırakılırlar. Halbuki, ölümlü bir saldırıya tanıklık etmişler, katilleri kendilerine gösterilen resimler arasından tespit etmeye çalışmışlardır. Kendi başlarına eve giderken başlarına ne geleceği belli değildir. Bunu görür, Ekrem birkaç arkadaşı ile Emniyetin merdivenlerine oturur. Bir süre sonra İhsan Komiser (Kolombo) gelir onları alır evlerine bırakır. Arabada giderken sokak köşelerinin tutulduğunu görürler. Uyanık ve tedbirli davranmaları belli ki onları “kim vurduya” gitmekten kurtarmıştır.

Naver’in katillerinin kaçırılmasının planlanmış olması, bu planları boşa çıkaran Ekrem ve arkadaşlarına Toplum polisinin şiddet kullanılması, bütün bunlar sadırının öyle gelişigüzel, “münferit” bir olay olmadığını, lojistik konular da dahil olarak saldırının bütün yönleri ile titizce planlanıp hazırlandığını açıkça göstermektedir.

Tetikçiler, katiller hep bellidir. Haftaya anlatacağımız Dursun Duman olayında da böyledir (Hrant Dink olayında da belliydi). Peki bu planlama kimler tarafından nasıl bir örgütlenme içinde yapılmıştır. İşin bu yönü hiçbir olayda açığa çıkmaz. Burada asıl üzerinde durulması gereken de budur.

Bu olaydan 5 ay sonra Eski Yol-İş Başkanı Baki Yeşiloğlu yollandığı Balıkesir Cezaevinde bir saldırı sonucu öldürülecektir. Ardından “Ya kan kusturacağız, ya tam susturacağız” sloganı ile evlerin altından TİT imzalı bildiriler atılır. Günün akşamında da Necati Eğitim Enstitüsü Fizik Kimya Biyoloji Bölümü öğrencisi Dursun Duman’ın evi taranarak öldürülür. Elektrikler gene kesiktir. Ve katiller Adalet Partisi il yönetiminden birine ait Metruh bir eve sığınırlar orada ihbar üzerine yakalanırlar. Bu olayında üzerine gidilmez.

Naver’i öldürmekle suçlanan iki isim (K.K ve Y.B) Dursun öldürüldüğünde Balıkesir Cezaevinde tutukludurlar. Olayın ardından isyan çıkarırlar. İsyan sırasında iki kişi daha öldürülür. Bu iki isim İsyancıların temsilcileri olarak Adalet Bakanı ile görüşürler. Bunlar yaşanırken mi, daha sonramı bilmiyoruz. Ama aynı yıl (1978), Muhsin Yazıcıoğlu Balıkesir Cezaevini ziyaret eder. Balıkesir Cezaevi bahçesinde bu isimlerle gurup fotoğrafı çektirir. Bu fotoğraf bugün internette hala dolaşmaktadır.

Naver’in öldürüldüğü saldırıda Necati Eğitim Enstitüsü’nde 8’i ağır 28 öğrenci de çeşitli yerlerinden ciddi biçimde yaralanmıştır.

Saldırı sırasında kimi sınıflarda bazı Polisler, Solcu öğrencilerin kalabalık olduğu sınıflarda kapıları tutarlar. Öğrencileri dışarıya çıkarmazlar. Öğrencilerin kaçmalarına yardımcı olan polislerde olur. Bazı sınıflarda ise öğrenciler sınıf kapılarının arkasına sıralar yığmış, saldırganların sınıflarına girmelerine engel olmuşlardır. Saldırıdan en fazla zararı güçlerin dengeli dağılmadığı sınıflar görmüştür. (Olay tanıklıkları) 

Naver’in öldürülmesinin ardından Necatibey Eğitim Enstitüsü Disiplin Kurulu olayı hemen incelemeye alır. Derinlemesine bir soruşturma yürür. Olaya ka öğrencilerin tek tek ifadeleri alınır, bu ifadeler birlikte değerlendirilir.

Saldırıya dahil olan, 28 öğrenci önce uzun süreli, 3 öğrenci ise kısa süreli uzaklaştırma cezası alırlar. Daha sonra bu öğrencilerden 9’una yönetmeliğin 5. Maddesinin d bendi uyarınca okuldan “sürekli uzaklaştırma” (atılma) cezası verilir. Disiplin Kurulunun son cezalandırmada olayla ilgili tespitleri dikkat çekicidir:

“Öğrencimiz Naver Engin’in ölümü, 28 öğrencinin yaralaması ile sonuçlanan 17 Mayıs 1978 olaylarının daha önce soruşturması yapılıp suçlu görülenlere gerekli cezalar verilmiştir. Olay önceden planlanmış, tüm okulda aynı anda başlatılmıştır. Amaç can güvenliğini ortadan kaldırarak Enstitüyü kapattırmaktır. Yeni gelen öğrencileri korkutmak, yönetici ve öğretmenleri yıldırmaktır.” (Tarih: 9.2.1979)

Naver’in katilleri muhtemelen hala hayattalar. Muhtemelen Fecbookta meşreplerine uygun resimler de paylaşmaktalar. Acaba diyorum, Naver’i, gençliğinin baharında katlederken kayıt altına girmiş, sonra donmuş asılı kalmış bir resim, bir şema var mıdır katilinin hafızasında? O görüntü zaman zaman su yüzüne çıkınca, vicdanında onu rahatsız eden bir sızı çıkar mı ortaya?

Kaynaklar:

Necatibey Eğitim Fakültesi Arşivi, Necati Eğitim Enstitüsü Disiplin Kurulu Karar Defteri (1978)

Tanıklıklar. Ekrem Serbay

 

 

                 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums