İNSANLARIN KENDİNİ AŞAĞILANMIŞ HİSSETTİĞİ BİR YAPIYA DEMOKRASİ DENİR Mİ?

  • 16.07.2012 00:00

 Geçenlerde Steve Mc  Queen’in “Açlık” filmini seyrettim. Olay 1981 yılında Kuzey İrlanda’da geçiyor.  Margaret Thatcherhükümeti hüküm giyen IRA militanlarını politik tutuklu olarak kabul etmiyor. Mahkûmlar kendi sivil giysilerini kullanmak gibi en temel haklardan mahrum edilince,  önce hiç giysi giymeme, yıkanmama gibi direnişlere başvuruyorlar. Bunlardan sonuç alamayınca da ölüm orucuna başvuruyorlar. 9 politik tutuklu, 6 gardiyan olaylarda öldükten sonra nihayet hükümet mahkûmların kendi giysilerini giymelerine izin veriyor. Tabi bu arada da ölenler de ölmüş oluyor.

Ölümü göze aldıran bu tür direnişler görünürdeki taleplerle ne açıklanabilir ne de anlaşılabilir. Sivil elbise giyme talebinin gerisinde, kendine biçilen değerin karşı tarafça kabul edilmesi gibi son derece insani bir duygu yattığını görmeden IRA mahkûmların eylemini anlayamazsınız. İnancı doğrultusunda hayatını ortaya koyan bir militanı ortaya koyduğu eyleminden dolayı yakalayıp cezalandırdığınızda  “hamama giren terler” diye düşünüp verdiğiniz cezayı kabullenebilir. Ancak siz ona hırsızlara giydirdiğiniz elbiseyi zorla giydirmeye çalışırsanız; onun öz saygısına saldırmış olursunuz, kendini değersiz hissetmesine yol açarsınız. Mahkûm bunu kabul etmeyecek, ölümüne mal olsa da direnecektir. Çünkü öz saygı kişinin en değerli varlığıdır, onurlu insan onu hayatı pahasına savunur.

Fakat askeri diktatörlükler, onların güdümünde hareket eden işkenceciler  “psikolojik mücadele” olarak tanımladıkları bu yöntemi bilinçli bir biçimde kullanırlar. Amaç tam da psikolojik olarak kendini üstün hisseden militanın inancını, inadını kırmak; kendini değersiz hissetmesini sağlamaktır. Çünkü bu başarılabilirse ortada savunulacak bir dava da kalmaz. 12 Eylül devirmesinden sonra politik tutuklu ve mahkûmlara bu yöntem yaygın olarak kullanıldı. Sadece askeri diktatörlükler de değil liberal demokrasi’nin merkez üsleri olarak kabul edilen İngiltere IRA mahkûmlarına, Amerika Guantanamo tutuklularına bu yöntemi kullandı.

Demokrasilerde siyasal iktidarların “hak gaspı” olarak nitelenebilecek müdahaleleri de kitlelerde demokratikleşme sürecini tahrip eden benzer psikolojik sonuçlara yol açar. Ülkemizde bu tür müdahaleleri ne yazık sıkça yaşıyoruz.

BDP  Diyarbakır’da geçtiğimiz Cumartesi günü bir miting yapmak istedi. Vali izin vermedi. BDP ısrar etti. Sonuç: Savaş alanına dönen, olağanüstü hal ortamına giren Diyarbakır, gaz bombaları, yaralanan hastanelik olan milletvekilleri; meşru hakkını kullanamamış olmanın öfkesini yaşayan, gururu kırılmış, onuru incinmiş yığınlar.

Bir taraftan barış diyeceksiniz, huzur diyeceksiniz diğer yandan barışa davet ettiğiniz insanların kendilerini ifade etmelerini, yani siyaset yapmalarını engelleyecek, onları küçük düşüreceksiniz, öfkelerini ateşleyeceksiniz. Buradan ne çıkar: olsa olsa kargaşa çıkar, şiddet çıkar. Peki bu ülkeyi yönetenler, Diyarbakır’ı yönetenler bunu bilmezler mi?  Bilirlerde, kısa vadeli siyasal amaç peşinde koşmayı kar sayalar. AKP bu tür olaylar aracılığı ile yandaşlarını BDP tabanından ayrıştırarak bölgede yaşadığı kan kaybının önüne geçmeye çalışıyor anlaşılan. Ama olan ülkeye oluyor.  

Kamuoyu bu tür gerginliklerle uğraşırken bir de duyuyoruz uzunca bir dönemden beri toplumu alıştırmaya çalıştırdıkları işçilerin kıdem tazminatına el koyma operasyonunda düğmeye basılmış. İşçilerin iş güvenliği açısından kıdem tazminatı çok önemlidir. Tazminat ödemek durumunda olması, işverenin kolayca işçiyi işten atmasını engeller. Taslağa göre ise işten atılan işçi kıdem tazminatını alamayacak. İşveren askere gidene de evlenen kadına da tazminat ödemeyecek, teklif yasalaşırsa.. Yani hükümet temsilciliğine soyunduğu Anadolu Sermayesine diyor ki : “işçiyi işten atmak mı istiyorsun at, arkanda ben varım.”

Tazminat ödemek durumunda kalınsa bile ödeme vergiden muaf da olmayacak. Yani işçi aldığı kıdem tazminatının bir de vergisini verecek. Zaten kıdem tazminatına işverenin katkısını da %4’den % 2,5’a indiriyorlar. Aradaki fark işsizlik sigortasından karşılanacak, yani işçiler ödedikleri vergileri ile kendi tazminatlarını finanse etmiş olacaklar.

Anadolu sermayesi AKP’yi nasıl sevmesin? Peki ya işçiler, onların kazanılmış haklarını ellerinden alıyorsun; genel grevi, dayanışma grevini de yasaklamışsın. Kendilerini savunacak araçtan da yoksunlar. Başında Demokles’in kılıcı gibi %10 barajı, barajı aşamadın diye toplu sözleşme yetkisini elinden alma tehdidini de sürekli canlı tutuyorsun. İşçiler kendilerini kandırılmış, aşağılanmış hissetmeyecekler mi, onurları zedelenmeyecek mi?  Peki bunun toplumsal barışa katkısı var mı?

Geçen haftanın bir diğer olayı Gazi Üniversitesine öğretim üyelerinden en az oy alanın rektör olarak atanmasıydı. Ahmet İnsel Radikal2’deki yazısında seçilen rektör ile öğretim üyelerinden en fazla oyu alan adayın seçim beyannamelerini karşılaştırmış. En fazla oyu alan “susturulan değil, konuşturan bir üniversite” diyor. Seçilen rektör ise “Bilim insanı devletin ve milletin ekmeğini yerken ona sövemez, bilim adına bile olsa onu incitemez” diyor. YÖK üniversitedeki seçimde 6. Sırada yer alan bu adayı üçüncü olarak Cumhurbaşkanının önüne koymuş; Cumhurbaşkanı da rektör olarak Gazi’ye atamış. Rektör seçimlerinde kullanılan 1939 oydan sadece 188 oy alan rektörümüz üniversiteyi kendine oy veren 188’in içinden birileri ile yönetecek, diğerlerini dışlayacak doğal olarak. Atanmış biri olarak üniversitede Cumhurbaşkanı temsil edecek. Peki, seçtikleri adayın yerine seçmedikleri adayın rektör olarak atanması karşısında Gazi Üniversitesi’nin öğretim üyeleri kendilerini nasıl hissedecekler? Önemsenmediklerini, dışlandıklarını, tercihlerine saygı gösterilmediğini düşünüp kendilerini aşağılanmış hissetmeyecekler mi?

Kürtleri bir birine düşürüp önemli bir kısmını dışlayarak iradenizi zorla kabul ettirmeye, çalışacaksınız. Alevilerin nasıl ibadet edeceklerine Diyanet’iniz karar verecek. İşçileri oyuna getirip kıdem tazminatı yükünden işvereni kurtaracaksınız. Öğretim üyelerine kendinizi yönetecek olanı seçecek kapasite de değilsiniz, mesajı vereceksiniz. Sonra da çıkıp aynı insanlardan oy isteyeceksiniz?

Sizce burada bir terslik yok mu? Toplumun önemli kesiminin kabul edilmemişlik duygusu yaşadığı, kendini aşağılanmış hissettiği bir sosyal yapıya demokrasi denebilir mi?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums