- 6.05.2012 00:00
Milli Eğitim Bakanlığı Orta Öğretim Kurumları Yönetmeliğini değiştiriyor. İlköğretimin 4+4+4 şeklinde yeniden düzenlenmesi, “Ben yaptım oldu” mantığı içinde getirilip yasalaştırılınca, eğitim kamuoyunda bu hoşnutsuzluğa yol açtı. Bu hoşnutsuzluğu yatıştırmak için olacak bu sefer Milli Eğitim Bakanlığı geliştirdiği yeni Orta Öğretim Kurumları Yönetmelik Taslağı’nı görüş almak için “paydaşlarına” yollamış.
Olacak şey değil! Paydaşlardan bazıları hemen tasarıyı basına yetiştirmişler. Bakan bir kızdı, bir kızdı. Efendim gönderilen belge adı üstünde taslakmış; son şekli verilmiş gibi acımasızca niye eleştiriliyormuş.
Sadece bu olay bile bizi yönetenlerin, kafalarının nasıl işlediğini görebilmek için yeterli. Empati kurup bu zihniyeti anlamaya çalışmakta yarar var.
Osmanlı da padişah aynı zaman da en iyi inanan olarak Allah nezdinde toplumu temsil etme yetkisini elinde tutardı. Buna İslam hukukunda Velayet-i amme denir. Velayet-i Amme gereği halife topluluğun vasiliğini üstlenir, topluluğu gözetmek, kollamakla sorumludur. O nedenle padişah tabası karşısında Batıda olduğu gibi taraflardan biri değildir. Padişah ile kapıkulu, hocayla talebe, pir ile mürit, arasında Allah ile kul arasındaki ilişkiden kaynağını alan bir özel bir statüko bulunur. O yüzden Padişah fermanı, uygulamaları öyle ulu orta eleştirilemez. Hocanın, ustanın, pirin söyledikleri ve yaptıkları da eleştirilemez; gelenek bu.
O nedenle, böyle bir anlayış ve gelenek içinde kimliğini bulmuş, yetişmiş yeni yöneticilerimizden, adına “taslak” da deseler; bu taslağa yönetilen eleştiriler karşısında gösterdikleri tepkileri aldıkları eğitim gereği “normal” karşılamak gerekir.
Bunu anlıyoruz da; hazırladığınız taslağı ilgili sivil toplum örgütlerine niye yolluyorsunuz? Muska yapıp boyunlarına assınlar diye mi? Bu kafayla “taslak” mı hazırlanır. Bunu anlamıyoruz. Madem kamuoyunda tartışılmasını istemiyordunuz, eleştirilere tahammülünüz yok, yollamasaydınız. Basına yansıyacak, tartışılacak ki, eksik yanlış ne varsa ortaya çıksın. Tartışmalar sağlıklı bir yönetmeliğin ortaya çıkmasına yardımcı olsun. Bundan niye gocunuyorsunuz.
Fakat biz gene de zamanla kaynağını gelenekten alan bu tutumlarını giderek değiştireceklerini, çağdaş anlamda “normalleşeceklerini” umut ederek; taslakla ilgili görüşlerimizi dile getirelim.
Yönetmelik taslağı tüm liseleri kapsıyor. İmam hatip liseleri, meslek liseleri, fen liseleri, anadolu öğretmen liseleri gibi farklı lise yönetmelikleri ortadan kaldırılıyor. Taslakta olumlu bir gelişme olarak değerlendirilebilecek tek düzenleme bu.
Bu taslakla başarılı öğrencilere liseyi 3 yılda bitirme hakkı getiriliyor. 11. sınıf sonunda bütün derslerden başarılı olan, 100’lük sisteme göre en az 90 ve üzeri başarı puanı alan öğrenci 12’nci sınıfı okumadan mezun olabilecek. İyi de sormak gerekiyor. Erken mezun olan öğrenci 12. sınıfta verilecek bilgileri almadan mezun olacağına göre, bu bilgiler gereksiz miydi ki buna kapı aralıyorsunuz. 12. sınıftaki bilgiler gereksiz ise, bu sınıfta okuyacak diğer öğrencilerin günahı ne? Çıkabilirsen, çık işin içinden.
Ama işin aslı şu: Milli eğitim Bakanlığı demek istiyor ki; benim lisede verdiğim bilgiler, üniversiteye giriş sınavında öğrencinin başarılı olabilmesi için zaten yetersiz. Bari başarılı öğrencinin zamanını lisede boşuna tüketmeyeyim. Gitsin kendini nerede daha iyi yetiştirecekse zamanını orada değerlendirsin. Bence bakanlık burada doğru düşünüyor. Gerçektende üniversite iddiası olan öğrenci için lise sonda liseye gitmek zorunda kalmak zulüm. Çünkü öğrenci bir şey alamıyor, zamanını boşa tükeniyor. Bunu zaten biliyorduk, Ama bunun bakanlık tarafından da kabul edilmiş olması da ilginç.
Bir başka değişiklikte not sisteminde getirilmiş. Liselerde 0-44 geçmez not olarak düzenleniyor. Birinci dönem notu 35’in altında olan öğrencinin o dersten geçebilmesi için ikinci dönem 70 ve üzerinde not alması gerekecek. Birinci dönem 35 ve üstünde not alan öğrencinin ise geçebilmesi için ikinci dönem 45 alması yetecek. Yani birinci dönem bir dersten ortalaması 34 olan, ikinci dönem ortalaması 70 olsa bile kalacak. Diğer yandan birinci dönem bir dersten ortalaması 36 olan ikinci dönem ortalamada 45’i yakalarsa geçebilecek. Adalet mi bu?
Ancak değerlendirmedeki sıkıntılı bu durum, 7 dersten başarısız olanın sınıfta kalacağı şekilde bir düzenlemeyle bir ölçüde aşılmış. Yılsonu başarı puanı 50 ortalamayı geçenler, alttan altı başarısız dersi olsa dahi sınıf geçebilecek. Örneğin 12. sınıfta öğrencinin alt sınıflardan başarısız olduğu dört dersi var, birinci dönemde de iki dersten kaldı. Son dönem başarı ortalaması 50’nin üzerindeyse bütün kaldığı derslerden geçecek. Mezun olabilecek.
Bunun anlamı şu. Yeni Orta Öğretim Kurumları Yönetmeliği bu haliyle yasalaşırsa liseden mezun olmak kolaylaşacak. Devlet öğrencileri mesleki eğitime yönlendirecek şekilde Üniversite Seçme Sınavı’nda sorulan soruların zorluğu oranında liseden mezun olmayı zorlaştıracağına, tam tersi bu yönetmelikle daha da kolaylaştırıyor.
Üniversite hedefi olsun olmasın öğrenci bir lise diploması alabilmek için liseye gelmeye devam edecek. Sonra da liselerden mezun ettiklerimizin büyük kısmı üniversite sınavında sıfır çekerek hayata atılacaklar. Artık bu vatandaşlara, işletmelerin devlet destekli ucuz iş gücü kullanmalarına fırsat veren meslek edindirme kursları ile sözüm ona bir meslek edindirmeye çalışacağız.
Üniversite hedefi olanlar ise maddi olanakları elverdiği ölçüde liseden nasıl olsa mezun olacaklarını bildikleri için; kendilerini yetiştirebilecekleri özel öğretim alanları araştıracaklar. Yani devlet, parası ve iddiası olana dershaneleri adres gösteriyor. Yeni yönetmeliğin anlamı kısaca budur.
Ha bir de, bu yönetmelikle geçmişte en fazla 26 kişilik olması gereken sınıf mevcudu 30’a çıkarılıyor. Eğitim literatüründe 25’in üzerindeki sınıf büyük sınıf olarak değerlendirir. Sınıf mevcudu bu oranın üzerinde arttıkça sınıfın fiziki koşulları (havalandırma, gürültü, oturma durumu) eğitimi sağlıklı sürdürmeyi zorlaştıracak şekilde kötüleşir. Öğretmenin öğrencileriyle tek tek ilgilenmesi, sınıfa hâkim olması, içine kapanık öğrencinin sınıfta kendini ifade etmesi zorlaşır. Ama zaten bu taslakla ortaöğretimin dershanelere havale edildiği bir biçimde ilan ediliyor. O nedenle sınıf mevcudunun böyle düzenlenmesinde de şaşılacak bir durum yok.
Gerçekten mesleki eğitimin önünü açmak; Mesleki kişilik sahibi vatandaş yetiştirmek mi istiyorsunuz?
ü Lisede okumayı özendireceğiniz yerde; üniversite seçme sınavı yerine, bu sınav güçlüğünde lise bitirme sınavı getirin.
ü Üniversiteler öğrencilerini lise bitirme sınavında başarılı olanlar içinden kendileri seçsin.
ü Mesleğe yönlendirmeyi ikinci kademenin sonunda başlatın. Lise birinci sınıftan itibaren her sınıfta yatay geçişlere izin verin. Koşulları elveriyorsa isteyen istediği meslek lisesine, okula geçebilsin.
ü Meslek liselerini çağın, ülkenin gerçeklerine, saptanan stratejik sektörlere, yörenin ihtiyaçlarına göre çeşitlendirin.
ü Mesleki yeterlilik standartlarını gerektiği gibi belirleyin. Her mesleği örgün eğitim içine alın, programa ve belgeye bağlayın.
ü Meslek okullarını İl Genel Meclisleri bünyesinde oluşturulacak ilgili alan temsilcilerinden oluşturulacak kurulların bünyesinde yeniden örgütleyin; bölge ihtiyaçları ile ilişkilendirin. Bu okulları esas olarak organize sanayi bölgelerinde kurun.
Bunu yapacak yerde, taslakta ortaya çıkan umutsuz, mevcut durumu kabul eden, kendini geliştirmeyi özel eğitim kurumlarına havale eden bir anlayışla Orta Öğretim Kurumları Yönetmeliğini “yinelemek” istiyorsunuz; öyle anlaşılıyor.
Ne diyelim, hayırlı olsun.
Yorum Yap