Türkiye’de Eğitimde Son On Yılda Ne Değişti? (1)

  • 14.12.2015 00:00

 2002 yılından bu yana 13 yıl kesintisiz süren AKP iktidarları döneminde eğitim sisteminde anlayışta, program, örgütlenme, yönetim ve okullaşma boyutlarında önemli dönüşümler yaşadık. Bu hafta eğitim anlayışı ve program boyutunda yaşadığımız değişim dönüşümler, yaşanan sorunlar üzerinde duracağım.

Türkiye’de modernleşme süreci Tanzimat’ta Batıcılık-İslamcılık, II. Meşrutiyette Türkçülük-İslamcılık; Cumhuriyetin tek parti döneminde Türkçülük- Batıcılık, 1950’lerden sonra Türkçülük, İslamcılık ve Batıcılık, 2000’li yıllar sonrasında ise İslamcılık- Türkçülük arasında yaşanan çatışma-uzlaşma arayışları içinde gelişti. Türkiye’de eğitime yön veren ideolojik-politik doğrultuyu bu kavramlar belirledi. 1950’lere kadar süre gelen Türk kültürü temelinde siyasi birlik arayışı, çok partili siyasi yaşama geçişle biraz yumuşadı; Türklük bir üst kimlik olarak vaaz edilmeye, Atatürk İlke ve İlkeleri, Atatürk Milliyetçiliği ortak paydalar olarak kullanılmaya çalışıldı. 2000’li yıllardan sonra Türkçülük inisiyatifi İslamcılığa kaptırınca Atatürk Milliyetçiliği, Atatürk İlkeleri yerlerini Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı’na bırakmaya; “vatandaşlık” kavramının içi de yavaş yavaş İslami değerlerle dolmaya başladı.

Eğitim Sistemi bu ideolojik politik bükülmeden 2000’li yıllardan itibaren payına düşeni aldı, almaya da devam ediyor.

2000 yılına kadar Eğitim Fakültelerinin Eğitim bilimleri bölümlerinde olsun, MEB bünyesinde bilim kurulu olarak iş gören Talim Terbiye’de, o güne kadar geliştirilmiş programlarda olsun adı konulmasa da hâkim anlayış Davranışçılıktı. 2001’den itibaren MEB’in Eğitimi Araştırma ve Geliştirme Dairesi Başkanlığı (EARGED)bünyesinde bu anlayıştan köklü kopuşun ilk adımları atılmaya başlandı. Müfredat Laboratuar okulları içinde denenmek üzere “Yapılandırmacı” anlayış temele alınarak Öğrenci Merkezli Eğitim Uygulama Modeli geliştirildi. AKP 2002’de iktidara geldiğinde bu çalışmayı elinin altında buldu. Bu, eğitim sisteminde Türkçülüğün tasfiyesi için kullanılabilecek elverişli bir model olabilirdi. İslamcı içerik Yapılandırmacılık gibi çağdaş bir model içinde daha kolay servis edilebilir; 1960’lı yıllarda geçerli Davranışçılıkla mücadele ise sürece meşruiyet kazandırabilirdi. Bulanık suda balık avlamaya fırsat verecek “içe bakış” gibi yöntemler monte edilerek modele son şekli verildi.

Geliştirilen yeni programlar 2004’de 23 kadar ilköğretim okulu ve lisede denendi. Son şekli verilen yeni ilköğretim programları 2005-2006 yılından, yeni orta öğretim programları ise 2011’den itibaren okullarda uygulanmaya başlandı.

Yeni programların ara disiplinleri tanımlama, öğrenme alanları arasında ilişkiler kurma, program hedeflerine daha esnek yaklaşma, öğrenci becerilerine, öğrenci etkinliğine ağırlık verme, öğrenme sonucu ile birlikte öğrenme sürecini de değerlendirme gibi eğitime önemli, yeni kazanımlar getirdiğini kabul etmek gerekir. Yapılandırmacılık gibi çağdaş bir kuramın referans alınması, bunun açıkça savunulması program boyutunda son derece önemlidir, değerlidir.

Ancak program sonuçta öğretmen, yönetici, idareci eliyle uygulanır. Programın kendisi eksiksiz yaşama geçeceğinin garantisi olamaz. İnanç yüklemek için yetiştirilmiş İlahiyat çıkışlı, İmam Hatip çıkışlı, kendi dışındakileri kontrol etme alışkanlığı yerleşmiş, yöneticinin vereceği talimatla harekete geçen öğretmenlerle; 28 haftalık formasyonla yetişmiş öğretmenle öğrenci merkezli, etkinliğe, beceri kazandırmaya dayalı bir eğitimi hayata geçirebilir misiniz?  Okullaşmanız buna uygun mu? Amaçları silikleşmiş, mesleğe mi, hayata mı, akademik yaşama mı hazırladığı belli olmayan liselerde, İmam Hatip liselerinde, Açık öğretim Liselerinde ne becerisi kazandıracaksınız? Kuran Dersinde ayetlerin nesini yapılandıracak da beceri kazanacak çocuk?

1963 programlarıyla gelen Atatürk Milliyetçiliği”, Atatürk ilkeleri gibi kavramlar yeni programlarda yerlerini Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı’na bıraktılar. Vatandaşlık kavramının içi bir yandan inanç öğeleri ile doldurmaya çalışılırken diğer yandan yeni programlarda “insanlığın ortak değerlerine saygı”, “Farklı kültürlere karşı hoşgörü”, “koşullanmama hakkı” gibi yeni çağdaş değerler dile getirildi. Eğitim sisteminin amaçlarını ve ölçütlerini bir biri ile tutarlı değerlerden almadığı yerde uygulayıcılar önlerini göremez, ortaya çıkan kavram karmaşası sistem ruhunu zehirler.  Bugün sistemde yaşanan tam da budur.

Programlarda geleneksel kültür aktarıcı öğeler, farklı kimliklere ayrımcı yaklaşımlar varlıklarını sürdürmeye devam ediyor. Tarih, İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük gibi derslerin içeriği bunlarla dolu? Üstüne bir deDin ve Ahlak Bilgisi, Kur’an-ı Kerim, Hz Muhammet’in Hayatı, Temel Dini Bilgiler gibi inanç yüklemesini temele alan dersler eklendi. Temel Dini Bilgiler içinde Aleviliğe yer verince bütün inançlara eşit davranmış olunmaz; doğru olan inanç eğitiminin ailelerin tercihine bırakılmasıdır.

Yeni programlarda programa dönük değerlendirme ve geliştirme süreçlerine yeterince yer verilmemiştir. Alt sınıflarda yerleştirmek, seçmek, elemek için değil ama rehberlikte kullanmak için mutlaka izlemeye, tanılamaya dönük değerlendirme yapmak zorundasınız.  Bugün eğitim sisteminde temel eğitimin ilk üç dört sınıfında doğru dürüst ölçme değerlendirme yapılmıyor. Program geliştirme süreçleri eğitim sistemi içinde örgütlenmiş değil. Öğretmenler okullarda doğru dürüst zümre toplantıları yapmıyorlar; il ve ilçelerde zümre toplantıları dostlar alış verişte görsün toplantıları haline geldi. Müfettişlerin programların nasıl yürüdüğünü kontrol etme sorumlulukları artık yok, o eskidenmiş. Bu koşullarda olan programlara oluyor. Programlar giderek yukarıdan belirlenmiş katı birer direktif haline geliyorlar. Uygulamadan dönüt alıp kendilerini yenileyemiyorlar; hızla eskimeye başlıyorlar.

Eski alışılmış bakış açılarını, eski değer ve uygulamalarla öğretmen merkezli eğitim anlayışlarını öğretmenler terk edebilmiş değiller. Sistem içinde yol gösterici özellikleriyle değil hala bilgi aktaran rolleriyle öne çıkıyorlar. Öğretmenlere öğrenciyi merkeze alan beceriler, geliştirici ve uygulamalı yöntem ve teknikler kazandırılmıyor; program beklentilerine odaklanacakları hizmet içi eğitimi alamıyorlar. Yeni yaklaşımlara göre öğrenci değerlendirmelerini nasıl yapacaklarını bilmiyorlar.

Durum buysa, Yapılandırmacı eğitim verildiği iddiası züğürt tesellisi olmaktan başka anlam taşımaz. Programın içeriği dogmalarla dolu, program kendini yapılandırmaktan aciz, gelişmeye açık değil; sınıflar kalabalık, birleştirilmiş sınıf uygulamaları devam ediyor; öğretmenimiz gerekli eğitimi almamış, gerekli destekten yoksun, ne yapacağını bilmiyor. Ama biz “Yapılandırmacı” anlayış içinde eğitim veriyoruz. Bu kendini kandırma değilse göz boyamadır, başkada anlam taşımaz.

AKP iktidarları döneminde program boyutunda yaşanan önemli bir değişiklik de 2005’den itibaren Ses Temelli okuma yazma yöntemine geçilmesiydi.

Cümle yöntemi ile okuma yazmanın serüveni 1936 ilkokul programı ile başladı, 1948 programıyla devam etti. 1968, 1982 programları yöntemi daha da geliştirdiler. Cümleden hareket (analiz) yöntemi gözün doğal fizyolojik yapısına, sıçramalı hareketine uygundu. 5-7 yaş aralığındaki çocuğun nesneleri genel hatlar içinde algılama özelliğine, dil becerilerine bu yöntem uygun düşüyordu. Anlamı yakalama güdüsü okuma ve anlamaya hız katıyor; elde ettiği kök ve eklerle çocuk Türkçenin yapısına uygun yeni sözcükler üretebiliyordu.

Bu yönteme en önemli eleştiri okuma yazmanın uzun zaman alıyor olmasından geldi. Bu ise aslında öğrenciden çok öğretmen ile aileyi sıkıntıya sokan, karşı karşıya getiren bir durumdu. Öte yandan ses temelli cümle yöntemi Türkçenin fonetik özelliğine, yapısına, benimsenen yapılandırıcı anlayışa da daha uygun düşüyordu şüphesiz. Burada yöntemin kendisi kadar, belki yöntemden de çok nasıl uygulandığı önem taşıyor.

Ses Temelli okuma yazma yöntemine geçilmesi üzerinden on yıl geçti. On yıl önce bu yöntemle okuma yazma öğrenen ilk öğrenciler bugün üniversite birinci sınıftalar. Peki, ne sonuç aldık?

Ağırlıklı olarak içinde bu çocukların olduğu 2015 YGS’ye girenlerin %6,5’ğunun (139 bin) sınavı geçersiz sayıldı. Sınavı geçerli sayılanlar ortalama 160 sorudan sadece 35 soruya doğru cevap verebildiler. Yani 100 üzerinden 22 alan bu çocuklar bugün Eğitim Fakültelerinin Türkçe bölümünde, Matematik bölümünde okuyorlar. Derslerine giriyoruz, önemli kısmı okuduğunu anlamakta güçlük çekiyor, yazılı anlatımda cümle kurmakta sıkıntı çekiyorlar.

Bunun Ses Temelli yöntemin kendisinden kaynaklandığını iddia edemeyiz. Bu konuda elimizde yeterince araştırma, veri yok. Ama bu uygulamanın eğitim sistemine nasıl girdiğini hepimiz biliyoruz, tanıklık ettik. Bu değişiklikle çocuğun düşünme ve algılama biçimine müdahale edildi. Böylesine köklü değişik yaparken ince eleyip sık dokunduğunu söyleyemeyiz. Gerekli araştırma, analiz, pilot uygulama, değerlendirme, arkasından düzeltme, sistemi hazırlama, öğretmeni hazırlama, öğretmeni yetiştirme, uygulamayı denetleme, iyileştirme bunlar yapılmadı. Yöntemi sitemde doğru dürüst tartışmadık, araştırmadık, öğretmeni hazırlamadık ve yetiştirilmedik. Asıl eleştirilmesi gereken bu, sonuç da ortada. MEB, bu yöntemin bugün sistemde programda yer aldığı gibi uygulandığını söyleyebilir mi?

Merak ediyorum, 10 yıl önce okuma yazma yöntemini paldır kültür değiştirenler, 2015 YGS sonuçlarını görünce ne hissettiler; ya da bir şey hissettiler mi?

KAYNAKLAR:

Ali Türer, “1948-1968-1995 İlkokul ve 2004 İlköğretim okulu programlarının Bu Programlara Yansıyan Eğitim Düşüncesi Açısından Değerlendirilmesi”,1. Ulusal Eğitim Bilimleri Kongresi, Balıkesir: 13-15 Mayıs 2010.

Eğitim Reformu Girişimi,Öğretim programları İnceleme ve Değerlendirme 2005. http://erg.sabanciuniv.edu/tr/ogretimprogramlariincelemevedegerlendirme

Orhan Akınoğlu. Türkiyede Uygulanan ve Değişen Eğitim Programlarının Psikolojik Temelleri Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Dergisi Yıl : 2005, Sayı 22, Sayfa: 31-46

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.