- 2.03.2015 00:00
Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı Bab-ı Âli Toplantıları'nın 123.'sünde bir konuşma yapmış. Eğitim Fakültelerini Kapatmak ile ilgili sarf ettiği sözler eğitimciler üzerinde şok etkisi yarattı. Yaptığı konuşmanın metnini internette aradım, bulamadım. Konuşma içeriği ile ilgili en geniş bilgi “eğitimajansı.com.” sitesinde bulabildim. Bu sitede yer verildiği kadarı ile konuşmasında dile getirdikleri üzerinde durmaya değer.
Bakan Avcı geçmiş ihtiyaçlara göre teşkilatlanmış MEB’i 12 yıldır yeniden yapılandırmaya çalıştıklarını söylüyor. Hatırlayın Cumhurbaşkanı 19 Şuranın (1-6 Aralık 2014) açılışındaeğitim sisteminin yükü kitap olan eşekler yetiştirdiğini, değişmesi gerektiğini söylemişti. On iki yıldır değiştiriyorsunuz dahala işin başındasınız öylemi?Peki bu değiştirme işi daha ne kadar sürecek, daha neler yaşayacağız?İlginç, bir o kadar da vahim bir durum.
Bakan, eğitimde yapılan değişikliklerle çıkarları zedelenenlerin sistematik bir kampanya sürdürdüklerini söylüyor. “Eğitim felsefesi”, “Eğitim politikası” gibi büyük sözlerin bugün bir anlamı yokmuş. Bunlar günümüzün oynak ve değişken hayatını karşılamakta yetersiz kavramlarmış. Bu lafları duyunca bir eğitimci olarak telaşım daha da arttı doğrusu. Bir felsefeniz, düşünceniz yoksa her şeyi keyfinize göre pekâlâ altüst edebilirsiniz.
Bir ideolojiye dayanarak eğitimde A'dan Z'ye her şeyi düzenleyici programlar yapılamayacağını söylüyor Bakan. “Totaliter bir mantıkla” “bir kavramsal çerçeveye göre eğitimi tasarlamanın ve gençleri buna göre formatlamanın doğru olmak bir yana mümkün de olamayacağını açıklıyor. İyi de 4+4+4 düzenlemesiyle tam da yaptığınız bu değil mi Sayın Bakan. “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının önce ilkokullarda, bizi biz yapan temel değerleri öğrenmeleri ve içselleştirmeleri” gerekiyor derken ne yaptığınızı sanıyorsunuz?
Ziya Gökalp kültür aktarma görevini hiç olmazsa liseye yüklemişti.Bu gençlerin gelişim özellikleri ile örtüşen bir durumdu üstelik. Ortaöğretimin mesleki eğitim değil de kültür aktarma temelinde kurumlaşmasının kaynağında bu düşünce durur. Siz daha da ileri gittiniz; temel bilgi ve alışkanlıklar kazandırma işlevi yüklenmesi beklenen ilköğretimi dindar gençlik yetiştirme amacı doğrultusunda yeniden yapılandırmaya başladınız. Bu totaliter, ideolojik bir mantıkla eğitimi şekillendirmek değilse nedir?
Bakan’a göre bizi biz yapan değerlerimizin içselleştirileceği bir eğitimde öncelik ana dil eğitimine verilmeli. Ana dilden anladığı da sadece Türkçe. Ana dili kendi başına bir değer olarak görür, Türkçeden başka bir dili de “ana dil” saymazsanız kusura bakmayın bu da eğitime totaliter, ideolojik bir dayatma olur. Dilin değeri bir araç olmasında, araç olarak kullanıldığında ortaya çıkar. Bir ülkede birden fazla ana dilin olması birlik bütünlük için zaaf değil, zenginliktir. Farklılıklara saygı, hoş görü, çok kültürlülüğe saygı gibi ortak değerlere sahipseniz; insanların birbirlerini anlamalarına fırsat yaratan, bu ortak paydalarda bir araya gelmeyi kolaylaştıran bir zenginlik haline gelir birden fazla anadilin olması.
Sahi şu çok önem verdiğiniz, dilinizden düşürmediğiniz çözüm sürecinde siz neyi çözecektiniz? Eğitimi böylesine ideolojik bir biçimde yeniden yapılandırırken kangrenleşmiş bir sorunu çözmek mümkün mü?
Bakan okullarda yabancı dil öğretilemediğini kabul ediyor. Sonra da “İngilizcemizi uluslararası ölçekte ölçtüğümüz gibi Türkçemizi ölçüyor muyuz” diye soruyor. Bakanın belki haberi yok ama PISSA (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı)Türk Eğitim Sisteminin Türkçeyi ne kadar öğretebildiğini de ölçüyor. 2012 PISSA verilerine göre Okuma - Anlama Becerileri kazandırmada 65 ülke arasında 42.yiz. Türkiye’de öğrencilerin %30’u okuma yazma becerilerinde en alt düzey olan seviye 1’in altında performans gösteriyor. Yani kabaca üç öğrencimizden birine askeri okuma yazma becerisi kazandıramıyoruz. Öğrencilerimizin sadece %1,8’ine en üst düzeyde düşünme, muhakeme, problem çözme yeteneği kazandıracak şekilde okuma yazma konuşma becerileri kazandırabiliyoruz.( PISA 2012)On yıldan beri iktidardaydınız, bunun hesabını kimden soracağız; bu nasıl milliyetçilik?
Bakan Avcı Eğitim Fakülteleri mezunlarına öğretmenlik yapma şansını neden veremediklerini şöyle açıklıyor: “Veremiyoruz. Çünkü bugünkü şartlarda bütün okullarımızda tekli eğitime geçtiğimizde, sınıfların ortalama mevcudunu 30'un altına düşürdüğümüzde en ideal koşullarda 95 bin öğretmen alabiliyoruz. Şu anda kendini atanamayan öğretmen diye vasıflandıran 300 bin kişi var. Eğitim fakültelerinde okuyanlarla birlikte 500 bine yaklaşıyor. Bunun çözümü yok. ”
Bu da doğru değil. Derslik başına öğrenci sayısı okullar, bölgeler ve öğretim düzeyleri arasında son derece dengesiz dağılıyor. Bazı il, ilçe ve kasabalarda sınıf başına düşen öğrenci sayısının düşük olması; sınıf başına öğrenci sayısının yüksek olduğu yerlerde her sınıfın en fazla 30 öğrenciye göre yeniden düzenlenmesi durumunda, buralardaki öğretmen ihtiyacını daha da arttıran bir rol oynuyor. Bunu görmemek için kör olmak lazım. Öğretim düzeyine göre öğrenci sayılarını, öğretim düzeyine göre derslik sayılarına böldüğünüzde ortaokullarda sınıf başına ortalama 43, lise ve meslek okullarında ise 39-40 öğrenci düşüyor. Bu eşitsiz dağılımda ilkokullarda en fazla 25, ortaokul ve liseler de en fazla 30 öğrenciye göre yeni bir düzenleme yapılsaydı, bütün okullar ikili öğretim sistemine göre yeniden düzenlenseydi; birleştirilmiş sınıf uygulamalarına son verilseydibakanın yaptığı hesaba göre şu anda diploması olup da öğretmenlik yapamayan öğretmen kalmazdı. Ama bakanın verdiği sayılar çok doğru değil.
Bakan Avcı “Eğitim Fakültelerinde okuyanlarla birlikte 500 bin atama bekleyen öğretmen adayı var” diyor. Oysa 350 bin dolayında atama bekleyen diplomalı öğretmenin yanı sıra her yıl 120-140 bin civarında Eğitim Fakültelerinden mezun olan, bir o kadar da formasyon eğitimi alan Fen ve Edebiyat çıkışlı öğrenci varatanmak için sıraya giren.
Bakan Eğitim Fakültelerini “gücümüz yettiğince sıfırlayacağız” diyor. Bu sistemi bu hale getiren AKP hükümetleri değil mi Sayın Bakan. Hatırlayın 1997-1998 yıllarında MEB ister işletme olsun ister veterinerlik hangi fakülteden mezun olduğuna bakmadan formasyon eğitimi adı altında verdiği birkaç aylık eğitimlerle sınıf öğretmeni aldı. Önüne gelenin öğretmen olduğu o yıllardan bu günlere ağırlıklı olarak AKP iktidarları eliyle gelmedik mi? Üniversite sayısı o günlerden bugünlere neredeyse iki misli arttı. Her üniversiteye Eğitim Fakültesi kuran da, alan eğitimindeki kontenjanları her gün biraz daha arttıran da siz değil misiniz? Bu gün eğitim Fakültelerinde 60-70 kişilik sınıflarda eğitim yapıldığınınfarkında mısınız? Eğitim Fakülteleri’nin orta öğretime öğretmen yetiştiren bölümlerini siz kapatmadınız mı? Bugün 1997’lerde kullanılan o yöntemle (Formasyon yöntemi) orta öğretime öğretmen yetiştirmiyor musunuz? Eğitim Fakültelerinin dört yılda verdiği öğretmen meslek eğitimini, Fen ve Edebiyat Fakültesi çıkışlılara 14 haftada vererek atadığı öğretmenle üniversiteye öğrenci yetiştiren bir başka eğitim sistemi dünyanın hangi ülkesinde var?
Ortaya çıkışında siyaseten sorumlusu olduğunuz sonuçtan bugün şikâyet mi ediyorsunuz? Edin etmesine de önerdiğiniz ne, Eğitim Fakültelerini kapatmak çözüm mü? İlahiyat Fakültelerini öğretmen yetiştirecek şekilde yeniden düzenlemek mi yoksa niyetiniz. İlahiyat Fakültesi mezunlarını formasyon almadan öğretmen olarak atama kararını 19. Şurada aldınız zaten. Şimdi İlahiyat fakültelerine öğretmen yetiştirme rolü yüklemeye gelmiştir belki sıra kim bilir; yapmak istediğiniz bu mu Sayın Bakan?
Sahi MEB’e bağlı kuruluşlar kaleminde yer verdiğiniz şu Eğitim Akademisi’ni neden kurmadınız bir türlü? Bu akademide alanında uzman eğitimciler yetiştirip, MEB’de yeterince deneyim kazandırdıktan sonra Eğitim Fakültelerine öğretmen yetiştirecek eğitimciler olarak atasaydınız ne olurdu? MEB’in taşra ve yurt dışı örgütlerinin yöneticilerini de okulların yöneticilerini de buralarda yetiştirebilirdiniz, on iki yılda bunu neden yapmadınız? Ama o zaman MEB’in yapısı ile istediğiniz gibi oynayamayacaktınız belki. Canınızın istediğini, istediğiniz yere nasıl atayacaktını değil mi?
Bakan liselerdeki dönüşümün sadece İmam Hatip şeklinde olduğu konusunda kamuoyundaki yaygın algıdan da rahatsız;iyi de bu algı gökten zembille mi indi, sizin bu algının oluşmasında hiç mi vebaliniz yok?
Meslek liselerine imam hatip liselerinden daha fazla öncelik veriyorlarmış. Meslek liseleri öğrencilerinin ortaöğretim öğrencileri içindeki payı % 54 olmuş. Bakan böyle söylüyor.
Bakıyorum MEB istatistiklerine,İmam Hatip Liseleri dışarıda bırakıldığında mesleki eğitime giden öğrenci sayısı 2012 sonunda 2.090.220 öğrenci iken, 2014’de 2039.791’e düşmüş. Gerçekten meslek liselerine gidenlerin sayısı düşerken nasıl oluyor da meslek liselilerin orta öğretim içindeki sayısı artıyor. Sakın mesleki eğitim adı altında sayısını arttırdığınız İmama Hatip Liseleri’nden ve bu liselere aldığınız öğrencilerden ileri geliyor olmasın bu artış. Doğru 2012’de ortaöğretimde 4.756.286 öğrenci okurken, 2014’de 5.420.178 öğrenci okuyormuş. Ama bu artış İmama Hatiplere giden öğrenci sayısındaki artıştan kaynaklanmış. Bunu neden söylemiyorsunuz?
İmam Hatipler dışarıda bırakıldığında meslek okullarının ortaöğretim içindeki payı %28’dir, tabi bu 214 itibarı ile böyleydi. 2013-2014’de İmam Hatip Lisesi sayısı 854, okuyan öğrenci sayısı 474 Bin iken bugün 2.544 İmam Hatip Lisesi’nde 750.000 civarında öğrenci okuyor. Demek ki meslek okulları adı altında okula gönderdiğimiz her dört öğrenciden birini İmam hatip okullarına göndermeye başlamışız. Bunu neden gizliyorsunuz Sayın Bakan?
Bunun adına siz ne dersiniz bilmiyorum ama ben“ideolojik eğitim” diyorumSayın Bakan. Bu laflar bunun üstünüörtemez.Ama ortaya koyduğunuz pişkinlik inanındikkate değer, şapka çıkardım.
KAYNAK
Nabi Avcı, Bab-ı Âli Toplantıları,http://www.egitimajansi.com/haber/egitim-fakultelerinin-kapatilmasi-gerekiyor-haberi-38040h.html
PISSA verileri, 2012 (http://www.oecd.org/pisa/keyfindings/)
MEB, Milli Eğitim İstatistikleri, 2012-2014;
.
Yorum Yap