Algı operasyonları ve sivilsizliğe dair

  • 10.02.2015 00:00

 Bu hafta François Lyotard’ın “Pagan Eğitimler” kitabını okudum. Aslında modernizmkadar onun “post” durumunu da sorunlu bulurum,ancak Post modern algının parametrelerini yapılandıranlardanLyotard‘ın “anlatı savaşları” üzerine kaleme aldıklarını yaşadığımız süreci anlamak bakımından anlamlı buldum.

Geçmişte yaşanan gerçek ne, yaşayan kim, doğruyu nerede arayacağız; bütün bunları sadece belgelere bakarak gerçeğe en yakın hali ile algılayabildiğini kim iddia edebilir? Müslüman, Türk ya da Kürtbir aidiyetle hayata bağlanmışız, sonuçta birer anlatılanız; cennetimiz belli, cehennemiz belli, hepimiz birer rol üstlenmiş onu oynuyoruz. Kimimiz iktidarda özgürlüğü için savaşıyor, kimimiz muhalefet iktidarın açığını kolluyor, kimimiz de mağdur adalet arıyor.

Anlatı alanı lider anlatıcıyla, taşeron anlatıcılardan, kendisine anlatılan ile anlatılacak olandan oluşuyor.

Anlatıcı lider kurtarıcı daha önceki anlatıcılardan öyküyü miras alıyor. Anlatıyı içinde bulunduğu koşullara, muhataplara, ikincil üçüncül anlatıcıların (taşeronların) özelliklerine, teknolojik alt yapıya ve kanal çeşitliliğine uygun biçimde yeniden kurguluyor, dolaşıma sokuyor.

Kendisine anlatılan ise anlatanın öyküsü içinde uygun bir imge halinde yeniden kurgulanmış. Oartık sıradan okuyucu değil, anlatıcının dilinehâkim ve o dille belirlenmiş.  Anlatıcının kullandığı işaretleri içselleştirmiş, kendisini ve çevresini yeniden üretmede bu işaretleri kullanışlı birer araç haline getirmiş. Kendisi için belirlenmiş “gelişmeye açık alanda” kendini öykünün bileşeni olacak şekilde yeniden üretiyor. Fakat gene de kendine anlatılan, anlatılanın karakterini ortaya çıkaracak işaretleri kendi başına yorumlama yetisine sahip değil,anlatıcının müdahalesine ihtiyaç duyuyor.

Gezi Parkı Direnişi gibi sıra dışı bir olay yaşandı diyelim. Camideki bira şişesi, öldürülen çocuğun mezarına bırakılmış bilyeler, otobüs durağında bacıya saldırı kurgusu, kurtarıcının“bunu da yaptılar” yollu müdahaleleri anlatının çerçevesini şekillendirmede yol gösterici işaretler oluyorlar. Böylece anlatılan yolunu buluyor; hikaye açık ve anlaşılır hale geliyor. Aynı zamanda bu iman tazelemenin de bir yolu oluyor.

Tabi toplumsal-siyasal yaşam içinde tek bir anlatı yok. Muhalifiolur, Ergenekon’u olur, Paraleli olur. Bütün bunlarınanlatıcıları, anlatılan şeyler, bunların taşıyıcıları ve muhatapları arasında yaşanan ilişkiler Lyotard’a göre anlatı pragmatiğini oluşturuyor.

Anlatılar ham olaylardan, ham olgulardan oluşmuyor. Ölüler bile anlatılana kaydedilmedikçe henüz ölmüş sayılmazlar. Sonuçta her olgu ve birey anlatılan içinde yeniden tarif ediliyor. Böylece anlatılanın anlam dünyası, bu dünya içinde üstleneceği rol de ortaya çıkmış oluyor.Bu dünyaya yabancı başka anlatılar ile ilişki pragmatiği de sonuçta anlatıcının parametreleri tarafından belirleniyor.

Müslüman anlatı egemen milliyetçi anlatının operasyonel orijini Ergenekon ile hesaplaşmaya girmeden rüştünü ispatlayamazdı.Sonradan Paralel ilan edilen ile el ele gönülgönülebir süreç yürüttü.Anlatının ortak yazarları, imtiyazlı dinleyiciler ve üstüne düşen bölümün eksiksiz uygulayıcıları arasında bir görev bölümü vardı. Ancak bu görevleri yerine getirirken sonradan Paralel ilan edilen farklı bir dil kullanmaya, farklı bir dinleyici ile farklı bir uygulama peşinde koşmaya başladı. İçinde uç veren “yolsuzluk” görüntüsü “Paralel darbe” ile değiş tokuş edildi, anlatıdaki karışıklığın önüne geçildi. Öte yandan yeni düşman Paralel Tehdit ilekadim düşman Kürt Kalkışmasının anlatı üzerindeki olumsuz etkilerini bertaraf etmek şart oldu. Bunun için serbest kalan eski düşman Ergenekon ile iş birliğine gidiliyor.Bu günlerde Cizrede bu iş birliğinin sonuçlarının yaşandığına dair iddialar var.

Anlatılan piyasasında üstünlüğü elde tutmak, safları sıklaştırmak için mağduriyet baskılarından “çözüm süreci” gibi araçlar çıkarmak; basında, televizyonda, eğitim sisteminde taşeronların kullanabilecekleri yeni materyaller üretmek gerekiyor.

Bu serüvende taşeronların rolüayrıca önemli;her taşeron, asıl anlatıcıdan devşirdikleriniyaratılmak istenen imgeyi güçlendirmekiçin kullanıyor. Kendi özerk anlatısı ile anlatıyı zenginleştiriyor. Bazen bu süreçte hedeflenen imgeyi zenginleştirecek yeni bir işaret keşfedildiği de oluyor. Bunu lider hemen fark ediyor, kullanışlı hale getiriyor,bu işaretin yaratıcısı ödüllendiriliyor ve dolaşıma giriyor.

Fakatbir üretim sürecinde bütün bunları rastlantıya bırakmak da profesyonelliğe yakışmaz. Rakip anlatılar üzerinde çalışmak üzere özel masalar oluşturmak gerekir.  Gerekli istihbaratın bu masalara akışı sağlanmalıdır. Rakipler bilimsel bir analize tabi tutulmalı,hareketleri titizlikle izlenmelidir.Bu hareketlerin kamuoyunu nasıl etkilediği araştırmalarla ortaya konmalıdır. Sonra da muhalif savları, saldırıları boşa çıkaracak manipülasyonlar kurgulanmalı, gündem tayin edecek algı operasyonları hazırlanmalıdır.

Bütün bunlarındolaşıma sokulduğu yerde ve koşullarda genel seçimlerin anlamı nedir? Anlatıcı hünerlerinin test edildiği, bu alanda sergilenen yaratıcılıkların ödüllendirildiği birer kamuoyu yoklaması değil miseçimler? Kuşku yok, gene de işleyen demokrasinin göstergeleri.

Her anlatı sonuçta bir din, bir ideoloji, bir aidiyet, her gettonun kendi içinde sürdürdüğü bir yaşam biçimi.Bütün bu tasallutların erişemeyeceği sivil bir gölgeyi nerede bulmalı? Pagan eğitimlerde diyor Lyotard. İyi de pagan sonra yerini dine bırakmıyor mu?

İçimizdeki en iyi anlatıcılar diye seçip bu ülkeyi emanet ettiklerimiz, yani milli irademiz geçenlerde tecelli etti. 15 bin metal işçisi alın terlerinin karşılığını alabilmek için verdikleri mücadelede ilan ettikleri greviBakanlar Kurulu süresiz erteledi. Yani işçilerin anayasal haklarına, haklarını almak için örgütlü güçlerini kullanmalarına süresiz el konuldu. Bize de bunu “işçiler milli güvenliği tehdit ediyorlardı, buna izin veremezdik” diye açıkladılar.

Şimdi bu işçilerin içinde AKP’lisi yok mu? Bu işçiler Haziran seçimde sen ne eylersen güzel eylersin, sen bizi nasıl anlatıyorsan biz zaten oyuz deyip gidip gene aynı yere mi verecekleroylarını?

Bazen kentsel dönüşüm tehdidi altında ayağa kalkan gecekondu ahalisi, bazen yeşilin kışlaya dönüşmesine direnen Gezi Parkçılar; bazen HES’e karşı akarsuyunu, termik santrala karşı zeytin ağacını, madenin zehirlemesine karşı toprağını savunan köylüler; bazen de grevinin ertelenmesine karşı toplu sözleşme yapma hakkını savunan işçiler oluyor bu süreçte sivil toplum.

Ama bu hep böyle mi olacak, ateşböcekleri misali bir parlayıp bir sönümlenen sivil vicdanlarda mı bulacağız teselliyi? Sonra da hayat bizim layık olduğumuz yere akmaya devam mı edecek?

Şubatın on üçünde Alevi sivil toplum örgütleri, Eğitim- Sen, Birleşik Haziran Hareketi zorunlu din derslerine karşı büyük bir kampanya hazırlıyorlar. Bir araya gelip hep bir ağızdan “Anlatılarınızla çocuklarımızı şekillendirmeye hakkınız yok” diye haykıracaklar.

Bu sese kulak verecek miyiz, sesimizi bu sese katacak mıyız?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums