- 30.06.2014 00:00
Siyaset, dar anlamıyla devlet işlerini düzenleme ve yürütme becerilerini açıklarken kullandığımız bir kavram. Daha geniş anlamıyla ise bir topluluk içindeki ilişkileri düzenlemeye, çıkarları uzlaştırmaya dönük davranış ve düşünme biçimlerini açıklarken kullanıyoruz.
Sorunları siyaset içinde çözmeyi başaramadığımız yerde kaba güce başvuruyoruz. Şiddete başvurduğumuzda, çatışmayı barış içinde çözecek ilişki kurmada ne kadar beceriksiz olduğumuzu aslında itiraf etmiş oluyoruz. Bu yanıyla siyasetin terbiye ile eğitilmişlik ile yakın ilişkisi var.
Görmezden gelseniz kazançlı çıkacağınız ya da espri, ironi kullanarak vereceğiniz mesajla gelişmeye yön verebileceğiniz yerde, kontrol altına alınamayan öfkeyle olaya müdahale ediyorsanız başınıza iş açarsınız. Zamanlamayı doğru yapmaz, müdahale yöntemini, müdahale şiddetini doğru seçmezseniz Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olursunuz. Gece eve geç gelen oğlunuza “seni çok merak ettim, kaygılandım” derseniz davranışını sorgulamasına yol açarsınız; öfkenize yenik düşüp “ne sorumsuz adamsın” diye bağırırsanız aranızda olan bağı da koparırsınız. Bunlar siyasette ne kadar olgunlaştığınızı gösteren göstergelerdir.
Kullandığınız yöntem, kullandığınız dil, henüz koşullar olgunlaşmamışken yaptığınız zamansız müdahaleler amacınızı esir alabilir ve siz bunun farkına varmaya bilirsiniz.
Otoriterleşme süreci içine giren rakibinize davranışıyla orantısız biçimde “diktatör” diye saldırırsanız, kafası karışık da olsa lideri ile henüz duygusal bağını koparmamış olanın bu yakıştırma kanına dokunur. Bunu hak edilmemiş bir hakaret olarak algılar ve liderine daha fazla sarılır. Kullandığınız yöntem sizi amacınıza yaklaştırmak şöyle dursun, amacınızdan uzaklaştırmıştır. Bu, siyasetten sınıfta kaldığınızın resmidir.
Siyaset, henüz kontrol altına alınamamış değişkenler arasında yaşamı zenginleştirmeye katkıda bulunabilecek olanı, temsil ettiğin çıkarlar açısından en mümkün olanı ortaya çıkaracak davranışa karar verme sanatıdır.
Ayrılma, özerklik talep etme hakkın var mı, elbette var. Durduğun yerde çoğunluk buna karar vermişse, yapacak bir şey yok, hayırlı olsun. Ama sen, Türkiye siyaseti yapmaya soyunuyorsun. Türkiye’yi yönetmeye adaysın. Özerkleşmeden anlaşılması gerekeni fırsat buldukça, bazı alanlarda yerele yetki ve sorumluk devri olarak açıklıyorsun. İyi de adını “yerelleşme” koyduğunda bölge dışında da desteğini alabileceğin insanlar, talebini “özerklik” olarak tanımladığında sana destek vermeyecekler. Bu durumda ille de “özerklik” diye tutturman siyaseten ne anlama geliyor? İktidara gelirsen her ili bir birinden özerk hale mi getireceksin. Siyaseti Türkiye düzeyinde yürütürken, özerkliği sonuçta bölge düzeyinde talep etmen arasında hiç mi çelişki yok?
Cumhurbaşkanlığı adaylığına Yılmaz Büyükerşen bence de daha fazla yakışırdı. Ama gel gör ki bu, birinci turda cumhurbaşkanlığını R.T.Erdoğan’a teslim etmek olurdu. Sayın İhsanoğlu’nun Cumhurbaşkanı seçilmesi ile AKP eliyle otoriterleşmenin önüne geçebilmek mümkün iken, tutup CHP Büyükerşen’i aday gösterseydi siyaseten intihar etmiş olmaz mıydı?
AKP çözüm sürecinin güvece altına alındığı mesajı verecek yeni yasa teklifi ile CHP ve MHP’nin bu hamlesini boşa çıkartmaya çalışıyor. Amacı HDP’yi ikinci turda hiç değilse tarafsız kalmaya zorlamak. Böylece çözüm süreci için garanti vermiş parti olarak II. Turda Kürtlerden mümkün olabilecek en fazla oyu alabileceğini umut ediyor. Bu yasayı palas pandıras meclise getirmesi bile Sayın İhsanoğlu’nun adaylığından ne kadar rahatsız olduğunu yeterince ortaya koyuyor. AKP’nin bu hamlesini Sayın İhsanoğlu Kürtlere ve HDP’ye vereceği doğru mesajlarla bozabilecek mi? Gelecek başarı ya da başarısızlıklarında etkili olacak HDP’nin 2. Tur duruşu ne olacak? Bunları yaşayıp göreceğiz.
Otoriterleşme yolunda yürüyen önüne çıkan engeli bertaraf etmek için ortak adayı dolaylı yoldan karalama, itibarsızlaştırmaya dönük dedikodular üretiyor, bunları yandaş medya aracılığı ile servis ediyor. Neymiş İslam Kalkınma Örgütü’nün başındayken Sayın İhsanoğlu maaşını Suudi Arabistan’dan almış. İslam İşbirliği Teşkilatı’nı en çok Suudi Arabistan fonluyorsa Birleşmiş Milletler Örgütü’nü de en fazla Amerika fonluyor. Bu durumda Birleşmiş Milletler Örgütü’nde, UNESKO’da, ILO’da çalışanlar da Amerikan’ın adamı mı oluyor?
Otoriterleşme süreci hız kesmeden işliyor. Tıp Fakültelerindeki Profesörleri, üniversitelerdeki doktor ve doçentleri, vakıf üniversitelerinin mütevelli heyetlerini kontrol altına alacak yeni hazırlılar yapıyor iktidar partisi. Devlet okullarının işletmesini kiraya vermenin önünü açmak için çıkarılan yasanın ardından, liderin damadı okulları işletecek şirket kuruyor. Hısım akraba köşe başlarını tutarken muhalif olana vergi silahı kullanılıyor.
Ayak sesleri açıkça duyulan tehlikenin önünü kesmek için mümkün olabilecek tek seçeneğe sahip çıkıp, destek olacağına; bütün karalamaları, itibarsızlaştırmaları, çarpıtma- yanıltma haberleri, ayak oyunlarını, provokasyonları boşa çıkarmak için çalışacağına bunlara alet oluyorsan “sen bu siyasetten hiçbir şey öğrenememişsin” demezler mi adama? Sırf ulusal damarına uymadı diye Cumhurbaşkanı adayını karalama, itibarsızlaştırma kampanyasına destek olanlar da, yol kesen, yollarda kimlik kontrolü yapan, polise Molotof Kokteyl atanlar da sonuçta bu otoriterleşme sürecine bir biçimde omuz vermiş oluyorlar. Bu siyaset mi şimdi?
Kullandığın araç meşru değilse, araç amacın yerini alıyorsa haklı olarak çıktığın yolculukta haksız duruma düşersin. Sonuçta var olan moral dayanağını da kaybedersin.
Tolstoy Anna Karanina’nın girişinde “Mutlu ailelerin hepsi birbirine benzer, mutsuz ailelerin mutsuzluğu ise kendine özgüdür” der.
Başarısızlıklarımıza yüzeysel, davranışlarımızla ilgili olmayan, bizim dışımızda bir nedene dayalı kolaycı açıklamalar getirebiliriz. Oysa gerçek çoğu kez farklı bir yerdedir. Ön yargılardan, ayak bağlarından, yanlış algılardan kendini kurtaramamışsan, deneyimlerinden gerektiği gibi yararlanamadıysan, kurman gereken ilişkileri yerinde ve zamanında kuramaz, olaylara olması gerektiği gibi müdahale edemezsin. “İnsanlar beni anlamıyor” züğürt tesellisidir. Senin insanları doğru anlamamış olman daha muhtemeldir.
Bu durumda başarılı olman da mümkün değildir.
Yorum Yap