Siyasetin dili üzerine!

  • 19.05.2013 00:00

“Barış süreci” başlayınca kendi adıma söyleyeyim, umutlandım. Galiba siyasetçilerimizin katı saflaşmaları, dalaşmaları, günü birlik laf giydirmelerini, her fırsatı siyasi bir getiriye dönüştürme gayretlerini, dediğim dedik çaldığım düdükleri bir kenara bırakacakları; birbirlerini daha fazla anlamaya çalışacakları yeni bir sürece giriyorduk. Siyasi maskelerin arkasındaki insan yüzlerini daha fazla görebilecektik belki artık.

Yanılmışım. Son günlerde siyasi liderlerde tanık olduğum siyasi üslup silahların sustuğu yerde barışın dili hâkim olacak diye bir kural olmadığını bana bir kez daha hatırlattı.

Barış süreci bir bakıma aynı toprakları paylaştıkları halde bu güne kadar gerçek anlamda birlikte yaşamayı becerememiş iki toplumun birbiriyle buluşması anlamına geliyordu. Fakat süreç bu buluşmaya karar veren toplumlardan Kürt tarafında ortak paydaları güçlendiren, farklılıkları birbirine yaklaştıran bir yolda ilerlerken Türk tarafında tam tersi bir görüntü ortaya çıktı. Türk tarafında yaşam tarzları etrafında tanık olduğumuz saflaşma sertleşmeye, ayrışma derinleşmeye başladı.

Neden böyle oldu. Çünkü siyasetin kimlikler üzerinden yapılanması ve sürdürülmesinde belirleyici olan taraf, “Millet-i Hâkime”  olan taraf Türk tarafıydı da ondan. Yıllardan beri aldığı eğitim sonucu şu hayatta övünmeye, gerekirse uğruna ölünmeye değer bir şey varsa onun da Türklük olduğuna inanmıştı adam. Tarih bilgisi lisede okutulan resmi tarihin, edebiyat bilgisi lisede okutulan bölük pörçük derslerden öteye gitmiyordu. Aynı toprakları paylaştığı insanların duygularını, alışkanlıklarını, göreneklerini tanımıyordu. Onları yok sayması öğretilmişti ona yıllarca.  Bu toprakları Türkleştirmeyi bir ibadet olarak kabul etmişti. Bunun için her türlü trajediyi göze almış, her türlü bedeli ödemişti ve de ödetmişti. Hayata tutunmadaki gücü, damarlarındaki asil kanda bulacağına inanmıştı bir kez.

Şimdi ise kendi içinden birileri kalkıyor “Ya galiba biz yanlış yapmışız, bu işi telafi etmemiz lazım” diyordu. Şimdi ne düşünmesi, ne hissetmesi gerekiyor bu vatandaşın? Kimyasının nasıl bozulduğunu, duygu dünyasında nasıl bir alt üst oluş, nasıl bir kırılma, nasıl bir sahipsiz kalma duygusu yaşadığını anlamaya çalışın. MHP ve CHP liderlerinin son günlerde tanık olduğumuz söylemlerinde işte ben böyle bir ruh halinin temsil edildiğini düşünüyorum.

Reyhanlı’da bölge halkını infiale uğratacak, muhtemelen oradaki Suriyeli göçmenlerle yerli halk arasındaki gerilimi sabote etmeyi hedef alan, belki de Suriye politikası nedeni ile Türkiye’ye bedel ödetmeyi amaçlayan, 51 insanımızın hayatına mal olan provakatif bir terör eylemi yaşadık. Patlamalar sonucunda ortaya çıkan acının ve karmaşanın siyasi aktörlerin insani yönden birbiri ile buluşacakları, teröre karşı ortak bir tepki geliştirecekleri bir zemin haline gelmesi gerekmez miydi? Gerekirdi. Ama bu elim olay anında tarafların elinde bir birlerine karşı kullanacakları siyasi bir silaha dönüşüverdi. Bu nasıl bir siyaset?

Reyhanlı olayı üzerinden AKP’nin Suriye politikası eleştirilemez mi, elbette eleştirilebilir ve eleştirilmeli. İnsani yönden kapı dibi komşunuzda yaşanan trajediye kayıtsız kalmanız elbette beklenemez, ancak AK Partinin Suriye Devlet Başkanı Beşr Eset’e erken ve sert tavır almasının, muhaliflere doğrudan destek vermesinin ne Suriye’deki halka, ne de Türkiye’nin güvenliğine olumlu katkı sağlamadığı da ortada. Bunu eleştirmek, “bu politika olmasa Reyhanlı olayı olmazdı” demek başka. “51 kişinin katili Erdoğan’dır”, “Ha Erdoğan ha Eset aralarında fark yok” demek başka.

CHP liderine göre iktidar partisi ve R.T. Erdoğan ülkede olan biten her türlü olumsuzluktan sorumludur.  Böyle bir mantıkla pekâlâ Fenerbahçeli Raul Meireles’in Galatasaraylı Sabri Sarıoğluna yaptığı hareketin hesabını da başbakandan sorabilirsiniz.

Muhalefeti böyle bir mantıkla ve üslupla yürütürken etkili ve başarılı olabilmeniz mümkün mü? Söylemleriniz aynı kulvardasiyaset yaptığınızı iddia ettiğiniz Halkına karşı balistik füze kullanan, kimyasal silah kullanan diktatörle siyasi rakibinizi aynı kefeye koyduğunuz için aynı kulvarda yürüdüğünüzü iddia ettiğiniz Avrupa’daki partiler tarafından bile eleştirilirken, sosyalist enternasyonalin lideri sizinle yapacağı toplantıyı iptal ederken, sizi destekleyen insanlara iktidar yolunda yürümenizi sağlayacak nasıl bir moral destek verebilirsiniz ki?

Başbakan Erdoğan, Bayda köyünde Esat’ın estirdiği terörde parçalanan, yakılan bebeklerin görmezden gelinemeyeceği ile ilgili insani bir duygudaşlık üzerinden politikalarını savunmaya kalkınca; muhalefet liderlerinden biri “Türkiye’de ölenler de bebek değil mi?” diye soruyor, diğeri “bebek katili” Öcalan ile işbirliği yaptığını hatırlatıyor. Pes doğrusu!

Öcalan’a dönük şu “bebek katili” lafının iki toplum arasında düşmanlığı, bir birine yabancılaşmayı bilinçli olarak körükleyen bir rol oynadığını da görelim artık. Unutmayalım PKK ile savaşta 40.000 insanımız öldüyse bunun 30-35 bini Kürt’tür. Niyetim çekilmek istenen mecrada kalem oynatıp Kürt halkına karşı yapılan zulmün listesini vermek değil. Çünkü gün yaraları kaşıma, kanatma günü değil.

Fakat ne yazık ki siyasi liderlerimiz söylemleri ile bunun tam tersini yapıyor. Kürtler ve Türkler arasında ve bu toplumların kendi içinde, Suriye’den gelenler ve bölge halkı arasında inanç, yaşam biçimi ve değerler üzerinden ayrılıkları derinleştirecek, insanları birbirine yabancılaştıracak, ötekileştirecek, insanları birbirine selam vermez hale getirecek bir üslup kullanıyorlar.

Ve kabul edelim ki bu üslup okulda, mahallede, ilçede yaşayan insanların birbirleri ile kurdukları ilişkileri etkiliyor. Herkes kendi düşünce, algı, değerler kabuğuna çekiliyor. Giderek bizim dışımızdakilerin duygularına, sorunlarına, bakış açılarına daha duyarsız, daha hoş görüsüz, daha tahammül edemez hale geliyoruz.

15 Mayıs’ta Cumhuriyet gazetesinde bir haber çıktı. Habere göre Ankara’da bir okulda bir öğretmen okulda mescit açmak için veliler imza vermeyince "Komünistler ve Aleviler kucak kucağa oturan milletlerdir" demiş ve sınıfta alevi çocuklarla suni çocukları ayrı ayrı oturtmuş. Bir gün sonra haberin okul müdürlüğü tarafından, öğretmen ve veliler tarafından yalanlandığını öğrendik. Umarım yalan haberdir. Doğru ise yetkililerin şimdiye kadar çoktan müdahale etmesi gerekirdi. Şimdi, eğer bu haber yalansa, böyle bir haber Cumhuriyet gazetesi gibi köklü bir gazetede, farklı kaynaklarca doğrulanmadan neden ve ne amaçla yayınlanır?

Öte yandan bazı “ulusal” kanallar da Reyhanlı’da terör kurbanı acılı halkı Suriye’den gelen mültecilere karşı kışkırtacak, galeyana getirecek, bölge insanını birbirine düşürecek yayınlar yapıyorlar. Şimdi bunları “yayın özgürlüğü” deyip hoş mu görmemiz gerekiyor?

Zaman zaman bu üslup AK Parti liderleri tarafından da kullanıyor. Hükümet yer yer insanları birbirine yabancılaştıran bu üsluba çanak tutan bir politikalar izliyor. Bugünlerde içki satışı ile ilgili yeni kısıtlamalar getirmek amacıyla yeni bir yasa tasarısı hazırlığı yapılıyor. Bu yasa hazırlığını yapanlara “açık havada içki içilen yerleri kapatarak, içkilerin ya da içki reklamlarının camekânlardan görünmesini engelleyerek nereye varmak istiyorsunuz?” diye sormak gerekiyor.

Bu yasa tasarısı, hükümetin Türkiye’yi bir din devletine doğru götürdüğüne inanan ve yaşama biçimini tehdit altında hisseden ulusalcı-laik kesimin daha da içine kapanmasına, çevrelerinde AKP politikalarına destek verenlerden kendilerini daha da soyutlamalarına çanak tutmayacak mı? AKP’li yetkililer zaman zaman yürürlüğe koydukları bu kesimin duyarlılıklarını kaşıyan, kışkırtan bu tür politikalarla nereye varmak istiyorlar?  

Yeni yaşam birliktelikleri, yaşama biçimleri, siyaset tarzları üzerinden “güvenli adacıklar” oluşturmaya başladık. İki üç haftadır değişik yönleri ile üzerinde durmaya çalıştığım “kimlikler” üzerinden siyaset yapmanın sonucu bu.  Farklı bir adacıkta yaşayanı karşı komşusunun ihtiyaçları, mağduriyetleri, ıstırapları eskisi kadar ilgilendirmiyor. Karşıt düşüncelere, eleştirilere tahammülümüz yok. Farklı önerilere kapımız sımsıkı kapalı.

Siyasi liderlerimizi kutluyorum.

Yarattıkları bu eserleri ile ne kadar övünseler azdır. Çocuklarımıza bırakmak istediğimiz Türkiye bu mu?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums