İKTİDARIN MUHALEFETİ KONTROL ETME POLİTİKALARI ÜZERİNE

  • 12.05.2013 00:00

 AKP bir yandan gelecek beklentisi oluşturma yoluyla kamuoyunu kendi yanında tutma politikaları yürütüyor, diğer yandan da beklediği tepkileri verecek biçimde muhalefete yönelik söylemler ve politikalar geliştiriyor. İzlediği stratejisi ile, bir biçimde muhalefeti kontrol etme mekanizması geliştirmiş oluyor.

Siyasi yaşamda uzlaşma kültürünün gelişmesi, iktidarı ile muhalefeti ile siyasetin temsili nitelikte üretilmesine ve sürdürülmesine bağlıdır. Bu temsili karakter üretim ilişkileri içinde ortaya çıkan ekonomik, sınıfsal kümelenmelere buna dayalı kültürel birlikteliklere ya da baskı altında tutan/tutulan saflaşmalarına dayalı olarak üretildiği ölçüde uzlaşma uygun bir kültürün gelişmesine zemin oluşturur. Çünkü siyasete temel oluşturan bütün bu gruplar yaşamın içinde vardır ve sonuçta birbirini ortadan kaldırmanın pratikte olanaksız olduğunu görürler; çıkarlar üzerinden bir biçimde uzlaşmak zorunda kalırlar.

Fakat siyaset ortak çıkarlar üzerinden oluşan kümelenmelere bağlı değil de “kurtarıcının” soyut biçimde temsil ettiği kimliğin devlete hâkim olmasını, devleti kontrol etmesini sağlama mücadelesi biçiminde oluşuyor ve sürdürülüyorsa orada “uzlaşma kültürü” gelişmez. Çünkü orada başarının tümüyle diğer kurtarıcı adaylarını minder dışına atmaya bağlı bir süreç yaşanır. Ne yazık ki Türkiye’de devleti ayakta tutmaya dönük elit devşirme rolü üstlenen eğitim sonucunda ortaya çıkan siyasal kültürün geleneksel yapılanma biçimi de budur. O yüzden Türkiye’de siyasal yaşam, “temsil” üzerinden değil “kimlik”  üzerinden sürdürülmektedir.

Meşruiyetini “İslami Kimlik” üzerinden elde etmiş bir parti olarak AKP, devlet üzerindeki kontrolünü gelecekte de sürdürebilmeyi güvence altına almak için muhalefeti kontrol etme stratejisine özel bir önem veriyor. AKP’nin politikaları, Tayyip Erdoğan’ın zaman zaman bilinçli olarak sertleştirdiğini bizlere düşündüren, karşıtlarını duygusal tepkilere zorlayan söylemleri bu yargıyı haklı çıkarıyor.

Ana muhalefet rolü üstlenen CHP, ne yazık ki “AKP karşıtlığı” üzerinden geliştirdiği tepkilerle AKP’nin stratejisini hayata geçirmesine yardımcı oluyor. AKP’nin kamuoyunda “gelecek beklentisi” oluşturan politikalarına karşılık veremiyor. Daha çağdaş, daha demokratik, daha huzurlu, büyüyen, yaşama kalitesini arttıran bir Türkiye için “gelecek beklentisi” oluşturamadığı gibi AKP’nin taşlarını döşediği yolda yürümeyi siyaset sanıyor, onun beklediği tepkileri veriyor; kamuoyu gözünde bir tür “oyunbozan” haline geliyor. 

2007’li yılları hatırlayın. Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanı seçimi için meclisin ancak 367 ile toplanabileceğine yönelik mantık dışı, demokrasi dışı bir karar vermişti, CHP buna destek verdi. Arakasından içine girilen süreçte cumhurbaşkanının referandumda halk tarafından seçilmesine karar verildi. Bu AKP’nin başkanlık sistemi arayışına girmesi için cesaret verdi. Diğer yandan 27 Nisan 2007’de Genel Kurmayın verdiği Muhtıraya da CHP sahip çıktı, destek verdi. Muhtıranın kamuoyunda yarattığı tepkiyi arkasına alan AKP yapılan seçimlerden daha da güçlenerek çıktı.  AKP Hükümeti 12 Eylül anayasasında değişik yapmak için 2010’da düğmeye bastığında, CHP çalışmalara aktif biçimde katılabilir, demokratikleşme yolunda daha ciddi kazanımlar elde etmek için bunu bir tür fırsata dönüştürebilirdi. Böylece AKP’nin demokratikleşmede nasıl ayak sürüdüğünü kamuoyuna gösterebilirdi. Bırakın komisyon çalışmalarına katılmayı, anayasa değişikliği mecliste oylanırken meclise bile gelmedi. Yapılan 12 Eylül referandumu sonucunda AKP daha da güçlendi.

Mecliste yeni Anayasa hazırlığı yapan komisyon çalışmaları içinde CHP’nin tutumunu da yakından izliyoruz. AKP “komisyon dağılsa da işime baksam” havasında, Bekir Bozdağ’ın açıklamalarında bu açıkça görülüyor. CHP ise AKP’nin başkanlık sistemi ile ilgili teklifini öne sürüp çalışmaların ilerlemesini engelliyor. AKP tarafından komisyonun dağılmasına yol açan taraf olarak ilan edilmeyeceğini bilse çoktan komisyonu terk edecek. Öyle bir görüntü veriyor. AKP’nin istediği de bu zaten. Öte yandan CHP de MHP de 12 Eylül Anayasasının “değiştirilemez” ilan ettiği ilk dört maddeyi aynen korumakta kararlı görünüyorlar. Devletin niteliğinin “Türk” olmaktan çıkmasına karşı çıkıyorlar. Böylece CHP kamuoyu gözünde “barış sürecine” köstek olan taraf haline geliyor.

Bu sonuçta AKP’nin süreç içinde CHP’nin üstlenmesini beklediği bir rol oluyor. AKP barışı isteyen, sorunu çözen, geleceği hazırlayan taraf haline gelirken, CHP ne yapacağını bilemez, kendi içinde tutarsız bir görüntü veriyor.

Biryandan da bu koşullarda AKP, asıl muhalefetin parlamento içinden değil, parlamento dışından geleceğini de görüyor.  O yüzden basında, alanlarda eleştirilmeye bu kadar tahammülsüzlük gösteriyor. Basına gözdağı vererek, alanlara çıkanlara gazla, copla, tazyikli su ile müdahale ederek parlamento dışı muhalefetin güçlenmesini, bir araya gelmesini, politikalarına tehdit oluşturmasını önlemeye çalışıyor.

1 Mayısta sendikalara gösterdiği tahammülsüzlüğün altında sizce sadece sendikaların Taksim alanını kullanmakta direnmesinden duyduğu hoşnutsuzluk mu yatıyor? Belki bu da var ama pek çok sendikanın arka arkaya grev kararı almaya başladığı bu günlerde AKP’nin 1 Mayıs’ta neden öyle davrandığı daha anlaşılır hale geliyor.

Talep ettiği ücret artışı ve maaş zammını Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) kabul etmeyince Türk Metal Sendikası Otomotiv, beyaz eşya ve demir çelik sanayinde çalışan 115 bin metal işçisi için 227 iş yerinde grev kararı aldı. Grev kararından etkilenecek şirketler arasında Renault, Tofaş, Arçelik, Otokar, Karsan, Mercedes Benz, MAN, Ford Otosan, Türk Traktör, BMC, Bosch, Borusan gibi dünya devleri de var. Açıkçası ekonomik -sosyal yaşamı etkileyecek son yılların en büyük grev dalgası ile karşı karşıya kalacağız.

Hava-iş sendikası da bir yıl önce hava iş kolunda meclisin aldığı grev kararına karşı çıktıkları için işten atılan 305 işçinin işe dönmesi için THY’de greve gidiyor. Hükümet grev yasağı getirmezse 15 Mayıs’ta 16 bin THY çalışanı greve gidecek. Sosyal yaşamı etkileyecek bu greve hükümet izin verecek mi, önümüzdeki birkaç gün içinde göreceğiz.

Öte yandan DİSK’e bağlı Sosyal-iş de Türk Eczacılar Birliği ile sürdürdükleri toplu sözleşme görüşmelerinden sonuç alamadığı için 24 Nisan’da grev kararı aldı. Hak-iş’e bağlı Çelik İş de toplu sözleşme görüşmelerinden sonuç alamadığı için GAMAK ve KALIPSAN’da 2 Mayıs’ta, Seydişehir Alüminyum’da 6 Mayıs’ta, Kardemir’de (Karabük) 4 bin işçi için 8 Mayıs’ta grev kararları aldı. Tek Gıda-iş’te örgütlendikleri için işten atılan PAKMAYA işçileri 50 gündür grevdeler.

Görüldüğü gibi hak arama mücadelelerinin kızışacağı ve yükseleceği bir süreç var önümüzde. AKP hükümeti bunu görüyor. Bir bakıma 1 Mayısta bu hak arama mücadeleleri karşısında takınacağı tavırla ilgili ipucu vermiş oldu. 1 Mayısta ortaya konan sertliğin, içine girilecek süreçte sendikaların bir araya gelmesini, mücadeleyi birlikte yükseltmesini önlemeye dönük bir gözdağı olduğunu şimdi daha iyi anlıyoruz.

Televizyonlar, gazeteler sendikaların aldığı bu grev kararlarını görmezden geliyorlar. Sendikaların aldıkları kararlar, yaptıkları basın toplantılarıyla ilgili Evrensel, Birgün gibi bir iki sol gazetenin ve Ulusal Kanal’ın dışında basında ve televizyonlarda tek bir haber, tek bir yorum duymuyoruz. Evine haciz gelen kadınların haciz memurlarına direnişini dakikalarca ekrana taşıyan medya, işçilerden yükselen feryatları duymuyor, alınan grev kararlarını haber yapmaya değer görmüyor. Bu nasıl habercilik?

Gün bu hak arama mücadelelerine arka çıkma günüdür.

Bu ülkede demokratikleşme, sosyal devlet, sivil toplumun güçlenmesi gibi bir derdiniz varsa ve kimlik siyaseti üzerinden politika yapan siyasal iktidarın mevcut politikalarıyla bu yolda yürünemeyeceğini düşünüyor ve ciddi bir muhalefet bir çekim merkezi haline gelmek istiyorsanız; önce siz “kimlik” üzerinden siyaset yapma alışkanlığını bırakmak zorundasınız.  Alevicilik, Kütçülük, Türkçülük, İslamcılık ya da bilmem hangi ideoloji üzerinden değil; kimliği, cinsiyeti, inancı ne olursa olsun, ezilen, dışlanan, hakkı gasp edilene sahip çıkma, temsil etme üzerinden siyaset üretmelisiniz. Bütün bu kesimlerde ortak bir gelecek beklentisi oluşturup bunun üzerinden uzlaşma arar, ittifaklar oluşturabilirseniz o zaman muhalefetiniz etkili olur ve güçlenirsiniz. Sonuç almak için bir şansınız olur.

Bunu görmek çok mu zor?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums