Yargıya güvensizlik bilinçli olarak mı kışkırtılıyor?

  • 4.02.2013 00:00

 Hukuk, bireylerin birbirleriyle ve devletle ilişkilerini düzenlemek amacıyla kullanılan, tek tek insanların ve kurumların uymakla yükümlü oldukları kurallar bütünü olarak tanımlanabilir. Hukuk varsa, birey devletin karşısında kendini güven içinde hissedebilir. Hukuka bağlılık, aynı zamanda devletin eylemlerinin sınırını ortaya koyması anlamına gelir.

Hukuk devletinde her işlem yargı denetimi altındadır. Anayasanın 138 ve 139 uncu maddelerine göre hakim ve savcılar görevlerini yerine getirirken hiç kimseden emir ve talimat almazlar, alamazlar. Evet bu anayasa hükmüdür, bilinir. Peki ama “bağımsız” olarak nitelediğimiz yargılama sürecinde ortaya çıkan absürtlüklerin çelişkilerin, karmaşanın, başıbozukluğun, suiistimallerin, haksızlıkların hesabını kamu oyuna kim verir? 

Türkiye’de savcı neden başka ülkelerde olduğu gibi avukatın yanın da değil de Türkiye’de hâkimin yanında oturur? Bunun cevabı açık. Çünkü Meşrutiyetten itibaren hukuksal alanda Türkiye’de belirleyici anlayış “devlet ve millet için hukuk” olmuştur. Savcının, hâkimin yanında oturuyor olması da, mahkeme salonlarında tanık olduğumuz “Adalet Mülkün Temelidir” şiarı da bunun somut göstergeleridir.

Bu vecizede ifade edilen “mülk”, “devlet”tir. Bunu herkes bilir. Fakat “Mülk” sonuçta başka bir gücün elinde olan bir şeydir. Osmanlı devletinde “mülk”, İslam geleneğine de dayalı olarak, ümmetin velayetini üstlenmiş padişahın kontrolündeydi. Dolayısı ile mülkü ayakta tutacak adalet de ondan sorulurdu.

Cumhuriyet ile birlikte mülkün sahibinin de doğal olarak “cumhur” olması gerekirdi. “Cumhur” da mülküne elbette temsilcileri eliyle sahip çıkacaktır. Ancak mühür kimin elindeyse Süleyman da odur. O nedenle Cumhuriyet ile birlikte mülkün kontrolü, Cumhuriyeti kuran asker-sivil bürokratik elitin eline geçmiştir.

Türkiye’de hukuk sistemi düne kadar askeri bağlantılardan aldığı güçle kendini siyasetin üstünde görüyordu. İstediği siyasi ekibi askerin desteği ile siyasette minder dışına itebiliyordu. Asker ile sivil elit arasında Milli Güvenlik Konseyi bünyesinde oluşan konsensüse göre hukuk sistemi kendini güncelliyor, yönünü tayin edebiliyordu.

2000’li yıllardan itibaren sivil siyaset, üzerindeki askeri vesayetten kurtulmaya başlayınca hukuksal alanda da bir boşluk oluşmaya başladı. Eski güçler dengesi, eski koruyucular tarihe karışmıştı. Artık yeni bir durum söz konusuydu.

Geçmişte minder dışına itilmeye çalışılanlar, hukuki kuralları yeniden belirleyecek hale geldiler. Ne yaptın, nasıl yaptın, neden tutukladın, neden bu kadar bu insanlar tutuklu kalıyor, terörist diye tuttukların nasıl ceza evinden kaçabiliyor? İnsanlar ceza evinde nasıl ölüyor, öldürülüyor? Kamuoyuna mal olmuş onca dava nasıl zaman aşımına uğruyor? Bu tip sorular geçmişte pek yüksek sesle sorulmazdı, sorana da pek iyi gözle bakılmazdı.

Bugün yargı ile ilgili her kes konuşuyor.

Muhalefetin ardından birkaç gün önce başbakan da bir televizyon programında, uzun tutukluluk sürelerinden, gereksiz tutuklamalardan rahatsız olduğunu açıkladı. Tutuksuz yargılayabilecek iken, tutuklu yargılamanın hiçbir mantıklı gerekçesi yok iken yargıçlar mevcut durumu nasıl devam ettirebiliyorlar hala diye insan kendi kendine soruyor.

Sivas katliamıyla ilgili bu güne kadar görmediğimiz yeni fotoğraflar, videolar son günlerde basına, internet sitelerine servis edilmeye başlandı. Bu fotoğraflarda, videolarda 1993 Sivas olayları sırasında olayları seyreden askerlere, oteli yakmak için aralarında benzin bölüşen insanlara tanık olmaya başladık. Daha sonra davanın avukatları, televizyonlarda yapılan tartışmalarda bu fotoğrafların dava dosyalarında zaten olduğunu söylediler. Demek ki bu görüntüleri Sivas katliamı davasına bakan yargıçlar görmüşler. Ama ne meydanı göstericilere bırakan subaylar hakkında, ne aralarında benzin bölüşen insanlar hakkında hiçbir işlem yapmamışlar.

Geçen haftalarda da üç kere berat ettiği halde, her üçünde de Yargıtay’da berat kararı bozulan, bozulduktan sonra işkence altında alınan bir ifadeye dayalı olarak Pınar Selek müebbet hapse mahkûm edilmişti. Yargının elinde bazı davalar hasıraltı edilip zaman aşımına uğrarken, bazı insanlar mahkûm olmadıkları halde yıllarca tutuklu kalabiliyorlar.

Bütün bunlar bugün kamuoyunda geçmişte olmadığı ölçüde yoğun biçimde bugün tartışılıyor. Hukuk alanında yaşanan dağınıklığın, karmaşanın, güvensizliğin bedelini sonuçta kamuoyu ödüyor. Kamuoyunda hukuk sistemine olan güven zedeleniyor, adalet duygusu yara alıyor.

Acaba hukuk sistemine güven duygusu, yargının içinden dışından müdahalelerle bilinçli bir biçimde tahrip mi edilmeye çalışılıyor? Yargıya dönük güvensizlik bilinçli olarak mı yaratılıyor, kışkırtılıyor?

Ergenekon davasında ortaya çıkacak kararı sulandırmak için, yargının içinden ve dışından birileri; yargı alanındaki işlemleri muğlâk, belirsiz, tartışmalı hale getirmek için bilinçli bir çaba içinde olabilirler pekâlâ.

Yargının görevini yapmadığını çağrıştıran Sivas katliamı ile ilgili görüntülerler; KCK davasında yasaya rağmen ana dilde savunma yapma hakkına yönelik tanık olduğumuz engellemeler; hatta ceza evinden salınmış bir THKPC militanının Amerikan konsolosluğuna intihar saldırısına bulunması; bütün bunlar yargıya güveni daha da sarsmak için özellikle tezgâhlanmış olaylar olabilir mi? Pekâlâ olabilir.

Diğer yandan bu böyle olsa bile davalarda görev alan savcılar ve yargıçların performansları nasıl değerlendirilir? Davalarda gösterilen performanslar sicillere nasıl yansımaktadır, savcıların, yargıçların sistem içinde geleceklerini bu performanslar nasıl etkiler? Bunlara karar verenlerin yaptıkları işlemler sistem içinde nasıl denetlenmektedir? Yargıdaki yanlışlıkların, başarısızlıkların, hataların, ihmallerin hesabını kamu adına nasıl sorulmaktadır? Bütün bu soruların cevaplarını kamuoyunun bilmeye hakkı yok mudur?

Elbette var. Kamuoyu yargının içindeki ön yargılardan kurtulduğunu, adaletin herkes için eşit dağıtıldığını görmek istiyor.

Gerçekten demokratik, çağdaş bir hukuk devleti, sosyal bir devlet haline dönüşmenin bir zihniyet değişimine bağlı olduğu her zaman olduğundan açık ortadadır.

Adaleti soyut bir sahibin elindeki “mülk” için değil, insanın insanca yaşayabilmesi için, demokrasi için bir temel haline getirmek Türkiye’de yaşayanlar olarak boynumuzun borcudur.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)

  • Hrac Madooglu
    Hrac Madooglu
    2.01.2014 20:06

    Yolsuzluk iddialari teferruat degil. Teferruat olmasini cok isterdiniz ama degil. Hirsizlik yaparken sucustu yakalanan devlet adamlari ve yakayi siyirmak icin savcilari gorevlerinden alan bir hukumetle karsi karsiyayiz. Hirsizlari yakalayanlar bunu siyasi amacla yapmis olabilirler ama sonucta hirsizlar yakalanmistir. Onemli olan da budur.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums