ÖĞRETMEN YETİŞTİRMEDE SON NOKTA: “MESLEK” YASASI

  • 21.08.2022 08:55

Son iki yazımda meslek eğitiminin önemi üzerinde durdum.

Bizim modern eğitim geleneğimizde bireye meslek edindirme diye bir amaç olmadı. Modern eğitim bizde devleti ayakta tutacak asker sivil elit yetiştirmek üzere ortaya çıktı. Esas olan, devletin ihtiyacı ara insan gücünü yetiştirmekti. O nedenle Osmanlı devletinde kurulan o ziraat mektebi, baytar mektebini Batı’daki benzerleri ile karşılaştırmak doğru olmaz.

Osmanlıda meslek okulları Mithat Paşa tarafından 1860’dan sonra Islahathane adıyla kurulmaya başlandı. Bu okullar kimsesiz çocuklara el sanatı öğretmek üzere hayır işlemek için kuruldular. Bakın Cumhuriyet yıllarında açılan meslek okullarına, fakir fukara çocuklarının gittikleri okullardır hepsi. Türkiye’de gerçek anlamda mesleki eğitim 12 Eylül darbesinden sonra toplanan XI. Milli Eğitim Şurası (Haziran 1982) ardından çıkarılan yasalarla başladı.

İttihatçılara göre mesleklerin başında siyaset gelirdi. İttihat ve Terakki Sultanileri kurarak bu mesleğin hakkını vermeye çalıştılar. Siyasetin en önemli meslek olduğu yerde, mesleki eğitimden söz edebilir mi?

Bu yılın şubat ayında “Öğretmenlik Meslek Kanunu” yayınlandı. Aslında bu yasa, okullarda eğitim işlerinde görev alacak devlet memurunu yetiştirmeyi düzenlemek için çıkarıldı. Öğretmenleri Milli Eğitim Bakanlığı kendi bünyesinde yetiştirmek istiyor, niyet bu!

Öğretmen, programına, hazırladığı programın nasıl uygulayacağına karar veren liderdir. Öğretmen sınıfının lideri olacak şekilde yetiştirilmelidir. Okulların başında müdür değil, insanları ve donanımı okulun amacı doğrultusunda yönetme becerisine sahip liderler bulunmalıdır.

Devlet memuru risk almaz, durumu idare etmeye bakar, idare-i maslahatçıdır. İş yapmak için üstünün onayını bekler. Sorumluluğu büyük, yetkisi sınırlıdır. Yetki hep yukarıda toplanır, kullanılır. Kontrol yukarıdan gelir. Bakın okul müdürlerinin durumlarına, hareket tarzlarına, ne demek istediğimi anlarsınız.

Oysa okul, sınıf canlı bir organizmadır. Kıpır kıpırdır, denge statik değildir orada, sürekli değişir, değişmez ise gelişme olmaz zaten. Onun için gerektiğinde risk almak gerekir, taşın altına elini koymadan olmaz. Devlet memuru ise gücünü atanmış olmaktan alır. O bütün zamanlar için devlet memurudur. Kendini geliştirmek için neden uğraşsın ki!

Oysa lider gücünü atanmış olmaktan değil yönetebiliyor olmaktan alır. Yönetemediği yerde tedavülden düşeceğini bilir. Liderlik ona bağışlanmış bir statü değildir. Sınavla,  kararnameyle lider olunmaz. Yukarıdan biri onayladı diye uzman, usta olmazsınız. Böyle meslek mi olur?

Liderlik hayatın içinde, mücadele içinde elde edilir. O nedenle lider çalıştığı bireyin özelliğini bilir, kimi ne işe koşacağını bilir. Ona öncülük eder. Mesleki eğitimde usta çırak ilişkisi önemlidir. Öğrenmeye açık olmadan, kendini geliştirmeden liderlik, ustalık yapamazsın.

Öyle belge ile usta, uzman olunmaz. O uzmanlığı, ustalığı yeniden ve yeniden hak etmek, hak ettiğini göstermek durumundasın. Otuz yıllık usta öğretmen, ama pili bitmiş, ayağını sürüyerek sınıfa giriyor. Öte yanda ne istediğini bilen beş yıllık öğretmen var ama uzman bile değil. Hangisi daha fazla öğretmen? Siz diğerine usta diyerek o gencin bütün şevkinin içine etmiş olmaz mısınız? MEB ne yaptığının farkında mı?

O nedenle kontrol mekanizmalarının yukarıda toplandığı merkeziyetçi yapılarda liderlik mekanizması işlemez. Öğretmenleri usta, uzman diye paketlerseniz sistemde moral değerleri yıpratırsınız, öğretmenleri birbirine düşürürsünüz. Liderin kim olacağına onunla çalışanlar karar verir. Sınıfın lideri değilseniz, öğrenci sizi dinlemez. Öğretmenin müfettişi öğrencisidir.   

Türkiye’de öğretmen Köy Enstitülü yıllarda bir de o deneyim üzerinde yükselen 1954-1970 Yılları arasında lider olarak yetiştirildi. Öğretmen Okulları, Eğitim Enstitüleri ve Yüksek Öğretmen Okullarının birbiri ile eklemlenmesi ile oluştu o öğretmen yetiştirme sistemi.

O yıllarda bu okullarda oluşturulan öğrenci örgütleri, öğrenci temsilcilikleri öyle göstermelik yapılar değildi. Okul yaşamında, okul yönetmede önemli ağırlıkları vardı. Ulusal çapta örgütlenmeleri vardı. Necati Öğretmen Okulu ve Eğitim Enstitüsünde kantini öğrenci örgütü işletirdi. Okulda radyo yayını yapılırdı. Balıkesir’de çamlık denen ormanlık alanı (bugün telef edilmiş halde), bu öğrenciler yetiştirdikleri fidelerle oluşturdular. Yani bu okullar aday öğretmene inisiyatif vererek, ona öz güven aşılayarak lider olacak şekilde yetiştiriyorlardı. Kimin öğretmen olacağına öğretmeni karar verirdi. Sınıf geçmek öyle kolay değildi. Türkiye’de öğretmenlik mesleğine saygınlık kazandıran öğretmenler o dönmemde yetişti.

1968’de beş eğitim enstitüsü öğrenci örgütü temsilcisi Ankara’da toplandılar. Yayınladıkları bildirgede istedikleri şey eğitim enstitülerinin birer akademi şeklinde demokratik biçimde yeniden yapılandırılmasıydı. Öz güvene bakar mısınız? Bu yapılsaydı, bugün başka bir Türkiye’yi yaşıyor olurduk.

Bugün gelinen noktada Milli Eğitim Bakanlığı öğretmen yetiştirmede eğitim fakültelerini, bu fakültelerdeki eğitim bilimleri bölümlerini baypas etmeye çalışıyor. Yani “çalışacağım devlet memurunu ben yetiştiririm” demek istiyor.

YÖK Eylül 2021 de yaptığı toplantıda Pedagojik Formasyon Sertifika Programı koşullarını yeniden belirledi. Artık açık öğretim ve uzaktan eğitim yolu ile lisans programlarından mezun olanlar, yaptıkları çift ana daldan birine dayananlar pedagojik formasyon sertifikası almak için başvurabilecekler. Hangi üniversite sertifika programı açacak, buna YÖK karar verecek. Sertifika programı koşullarını, kontenjanları o üniversitenin senatosu belirleyecek. Yeter ki senato eğitim fakültesinde, eğitim bilimleri bölümünde en az beş öğretim üyesini ders vermeye ikna etmiş olsun. Oysa bu güne kadar sertifika programının açılıp açılmayacağına, ilgili eğitim fakültesinin eğitim bilimleri bölümünde karar verilirdi.

Artık MEB öğretmen adaylarını buralardan seçeceğine göre, öğretmen olarak devlet memurluğuna atanmak isteyen bir genç, eğitim fakültesine dört yıl okumak için niye gelsin, daha düşük puan ile buna erişebilme yolu varken?

Esas olan devlet memuru vasfına sahip olmaktır, sistemi döndüren dişlilerden biri ol yeter. Kervan yolda düzülür. Sisteme girenler nasıl olsa düşe kalka öğretmenliği öğrenirler. Partili cumhurbaşkanlığı sisteminde YÖK’e, MEB’e hâkim olan anlayış galiba bu.  

İşin acı tarafı öğretmenlerin özlük haklarını savunmak için kurulmuş bir yetkili sendikanın öğretmenlerin usta-uzman diye sınıflandırılmasını talep etmiş olması. Demek ki öğretmeni devlet memuru olarak yetiştirme yolunda, azımsanmayacak bir yol kat edilmiş.

Soru şu: Bu öğretmen yetiştirme anlayışı ile bu ülke nereye gider?

KAYNAKLAR

YÖK, Pedogojik Formasyon Eğitimi Sertifika Programına İlişkin Usul ve Esaslar, 29.07,2021

Öğretmenlik Meslek Yasası, Kanun no 7354, 3.2.2022.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.