- 24.03.2011 00:00
Beş generalin hazırlamış olduğu 12 Eylül 1982 Anayasası’nın süngü zoruyla kabul ettirilmesi, darbenin başı Kenan Evren’i de otomatik olarak Cumhurbaşkanı yapmıştı. Birçok maddesi değişse de 12 Eylül 2010 Referandumu’na kadar ruhu aynı kalan bu anayasa, demokratik değişimin önünde engel oluşturuyordu. 12 Eylül 2010 Referandumu ile vesayetçi rejim büyük bir yara aldı ve yepyeni bir Sivil Anayasa’nın yapılması mümkün hale geldi. Şimdi, yepyeni bir Sivil Anayasa hazırlanmasına katkı için çaba göstermenin zamanıdır.
TÜSİAD’ın son atağı, bu bakımdan övgüye değer bir tutumun ifadesidir.
Yeni Anayasa Platformu’nun aktivistleri, alkışlanacak bir gayretle, ülkemizin her köşesinde forumlar düzenliyor ve halkın yeni anayasa hakkındaki taleplerini, görüşlerini kayda geçiriyor. 19 Mart 2011 Cumartesi günü Düzce’de gazeteci Balçiçek Pamir’in moderatörlüğünde, Anayasa Mahkemesi eski Raportörü Doç.Dr. Osman Can, sanatçı Lale Mansur, Prof.Dr. Erol Katırcıoğlu ve gazeteci Yaşar Güven’in yer aldığı forumda; farklı görüşlerden ve toplumun çeşitli kesimlerinden çok sayıda Düzceli, anayasaya ilişkin görüşlerini, beklentilerini, taleplerini paylaştı. Bütün konuşmalar ve yazılı görüşler kayıt altına alındı. Karşıt pozisyonlar ifade eden insanların birbirlerini saygıyla dinledikleri, beğenmedikleri görüşleri bile alkışladıkları hem yerel basında hem de internet ortamında övgüyle anlatılıyor.
TÜSİAD’ın Yeni Anayasa Platformu’nun ve benzeri girişimlerin çabaları, seçim öncesinde siyasi partilerin bu konudaki pozisyonlarını açıklamalarını teşvik ediyor.
Öte yandan CHP, Ergenekon sanıklarının üyelik ve adaylık başvurularını kabul ederken, mesela Fikri Sağlar’ın üyelik başvurusunu geri çeviriyor. Lahana turşusu ve perhiz!
Beyler, dönüp şöyle bir bakın, Ortadoğu’da neler oluyor? Halk direnişinin karşısında diktatörlükler bir bir yıkılıyor.
Münir Aktolga, Küyerel Düşünce Platformu’nun internet sitesinde 24 Mart 2011 günü yayınlanan yazısında şöyle diyor:
“Gelişmekte olan ülkelerin iç dinamiğini donduran o ulusalcı kalıplar kırılıyor. Burjuva yaratma politikasıyla kendisine bağlı devletçi bir burjuvazi yaratarak iç pazarı bunlara peşkeş çeken devlet sınıfı, globalleşme süreciyle birlikte dışa açılarak, dışarıya mal satarak gelişen yeni tipte bir burjuvazi tarafından kuşatılıyor. Demokrasi, insan hakları, şeffaflık diyerek, yıllardır baskı altında tutulan halkı da arkasına alan bu yeni burjuvalar, varolan dış dinamiği de -globalleşme sürecini de- arkalarına alarak statükoya karşı direniyorlar. Bugün Arap ülkelerinde olup bitenlerin özü budur. Türkiye’de AK Parti’yi doğuran sürecin özü de budur aslında. AK Parti’nin de kurulduktan çok kısa bir süre sonra iktidara geldiği unutulmasın. Ve o zaman bu da herkes için bir sürpriz olmuştu! Yani kimse beklemiyordu böyle bir şeyi! Bugün Arap ülkelerinde olan da bundan farksızdır. Çünkü, bütün bu ülkelerde de statüko, şimdiye kadar gözle görülür bir muhalefet odağının oluşmasına imkân tanımamıştır.”
Münir Aktolga, şöyle bitiriyor yazısını:
“Türkiye diyor ki, ‘Libya Libyalılarındır. Libya’yı kurtarma çabası Libya’yı işgale dönüşmemelidir. Eğer iş bu yönde gelişirse o zaman ilerde bir de o kurtarıcılardan kurtarmak gerekir Libya halkını. Bu nedenle, kimse gözünü ülkenin tabii kaynaklarına -petrolüne- dikmesin, herkes haddini bilsin. Yardım etmekle kurtarmak ayrı şeylerdir. Bırakın Libya halkı kendi sorununu kendisi çözsün. Bir halkın kurtarıcıya değil yardımcıya ihtiyacı olabilir. Dış unsurlar olarak biz de kendimizi bununla sınırlayalım.’ (...) Bir Irak, bir Afganistan deneyleri var ortada. Libya’yı da bir Irak mı yapacaksınız? (...) Kaddafi haksızdır ve gitmelidir. Ama Libya halkını kurtaracağız derken onun başına başka Kaddafi’ler de yaratılmasın. Bunun neresi kötü şimdi. Gene yardım et halka. Halkı bombalayan Kaddafi güçlerine karşı, gene sürdür mücadeleyi. Ama bütün bunları yaparken de taşı gedikten eksik etmeyelim diyor Türkiye. ‘Libya Libyalılarındır. Libya halkının sorunlarını çözecek olan Libyalılardır’ diyor.”
Beyler, dönüp dünya tarihine bir bakalım. Tarihin çarkları hiç bir zaman tersine dönmemiştir, zaman zaman yavaşlamış ama daima ileriye doğru dönmüştür. Değişimden ve demokrasiden yana olanlar kazanacak ve yenidünyayı inşa edecekler.
Yorum Yap