- 17.10.2011 00:00
Akçakoca, Türkiye’de turizmi ilk başlatan beldelerden biridir. Turizm potansiyelleri birinci sıralarda olan Akçakoca’mızın, ne yazık ki, turizm sıralamasında adı dahi geçmemektedir. Şimdiki de içinde, bu güne kadar gelen Akçakoca Belediye Başkanları, külahlarını önlerine koyup bir düşünsünler.
Akçakoca’mız, eşi az bulunan güzelliğe sahip bir belde iken, neden mi bu durumlara geldi?
Yakınımızdaki beldelere dönüp bir bakalım: Turizme hizmet veren Safranbolu, Amasra, Beypazarı; doğal dokularını koruyarak, tarihi binalarını restore ederek turizme açıldılar.
Biz ne yaptık? Arnavut kaldırımının üstünü mıcırla, onun üstünü kilit taşla örttük. Şimdi, onları da söküp yerine Arnavut kaldırımı görünümü verilmiş beton döküyoruz.
Dünyanın en harika kumuna sahip Merkez Plajı’mızın olduğu yere liman yaptık. Bu limanın yapılmasıyla, batısında Armutçuağzı Plajı’nı, doğusunda Çınar Plajı’nı kaybettik. Neden? Jeolojik denge bozuldu. Turizme hizmet veren Esentepe Kamp Alanı’nı Öğretmen Evi, Değirmenağzı Canlı Balık’ı ise Halı Saha yaptık. Bu yapılanlara okumuşu da, okumamışı da karşı çıkmadı.
Sonra da oturmuş konuşuyoruz: “Dokuz günlük bayram tatilinde, turizm patlaması olacak.” Ya bayramdan sonra ne oldu? Bomboş bir kasaba... Olaya uzun vadeli bakamazsak, bir yere varamayız. Allah aşkına, bu beldenin yetkili kurumlarına soruyorum: Turist bizim karakaşımızı, kara gözümüzü seyretmeye mi gelecek?
“Parlayan kent Akçakoca’da, su musluktan içilir”miş... Daha önce bu halk, suyu dereden mi içiyordu?
Özellikle şu soruyu sormak isterim: Yağmur yağdığında, sularımız neden kesiliyor? Tabii Su Havzası’nda Orman İşletmesi’nin kesim yapmasına göz yuman Belediye, kesimden sonra bulanan suyu Arıtma’ya vermemek için, kesmeyi tercih ediyor.
İstanbul’a su veren Melen Çayı bulandığında, acaba İstanbul’un suyu da kesiliyor mu, Sayın Belediye Başkanı Fikret Albayrak?
Turizme hızla açılmamızın yolu nedir? Beldemizde ilk yerleşim alanlarındaki tarihi evleri restore etmek, doğal dokuları korumak... Örf ve adetlerimizi, gelenek ve göreneklerimizi, yöresel yemeklerimizi tanıtan etkinlikler düzenlemek... İlk yerleşim alanı Yukarı Mahalle’yi eski konumuna kavuşturmak, organik tarım ürünlerini, el sanatları ürünlerini, kadın el işlerini burada sergilemek...
Saatleri 1970’lerde durmuş statükocu kafayla, “ben geçmişte neysem bu günde aynıyım, hiç değişmedim” zihniyetiyle bu dediklerimin olacağı kanısında değilim. Önce zihniyet değişecek, demokrasi özümsenecek.
Herkesin elini taşın altına koyması gerek...
Türk, Kürt, Abaza, Çerkez, Hemşinli, Laz, Gürcü bir olup “Bu yarışta bizler de varız” diyerek, beldemizi dünyanın turizm cenneti yapmak bizlerin elinde.
Yorum Yap