- 21.06.2011 00:00
Vesayetçi rejime ve darbe heveslilerine halk, gereken cevabı, sandıkta yüzde elli ile verdi. Silivri’den Meclis’e kanal açanlar da paylarına düşeni aldı. Şimdi sandığın aynasında kendileriyle yüzleşmek yerine, başarılı olup olmadıklarını tartışıyorlar.
Bu halk, artık yepyeni bir Sivil Anayasa yapmak ve Kürt Sorunu’nu silahtan arındırarak çözmek istiyor. Bu halk, artık insanca yaşamak için ulusal gelirden payına düşeni almak istiyor. Bu halk, üretmek ve ürettiğinin karşılığını almak istiyor. Bu halk, ileri demokrasiyi istiyor, kendi kendinin yöneticisi olmak istiyor.
Başbakan, balkon konuşmasında, “Gün hesaplaşma günü değil, helalleşme günüdür” diyerek barış elini uzattı. CHP, MHP ve BDP bu barış elini tutmaya istekli mi? Parlamentodaki dört parti (AK Parti, BDP, CHP ve MHP), yepyeni bir Sivil Anayasa hazırlamaya, Kürt Sorunu’nun çözüm yollarını müzakereye hazır mı? Bizim siyasi partilerden beklentimiz nedir?
BDP’den başlayalım. BDP, seçim öncesindeki uzlaşmaz dilini bırakacak mı? Öcalan, 15 Haziran 2011’de avukatlarıyla yaptığı görüşmede, 14 Haziran günü devlet adına gelen bir heyetle görüştüğünü söyledi ve önemli açıklamalarda bulundu. BDP’ye ve KCK’ye çağrılar yaptı. Seçimlerde AK Parti’nin yüzde elli oy almasını, BDP’nin oylarını ve vekil sayısını önemli ölçüde artırmasını, ayrıca CHP’nin de çözüme katkı mahiyetindeki seçim mesajlarını demokratik anayasal bir çözüm için umut verici veriler olarak sıraladı. Ve “Biz Kürt sorununun çözümü için demokratik anayasal çözümü esas alıyoruz” dedi. Şöyle bir uyarı da yaptı Öcalan: “Gösterilerde, öyle gelişigüzel, sağa sola molotof atmalarına gerek yok, bu da süreci zorlayan bir husustur. Devrimci direnişleri olacak ama bu sağa-sola gelişigüzel molotof atmak değildir. (…) Bir anayasal çözüm için koşullar uygun hale gelmiş sayılabilir. Bu noktada BDP’nin ve Blok bileşenlerinin, işin ciddiyetini ve alacakları rolün önemini iyi kavramaları, geç kalmamaları gerekiyor.”
BDP’den beklediğimiz, bu çağrıları dikkate alması ve sürece, kendi demokratik katkısını yapmasıdır. Böyle bir tutum, seçim sürecinde kaçırdığı Ana Muhalefet Partisi olma şansını yeniden yakalamasını sağlayabilir.
CHP de seçim öncesinde önemli mesajlar verdi. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na 1988’de imza sırasında, 1991’de 3723 sayılı yasa ile ve 1992’de Bakanlar Kurulu Kararı ile koyulan ve 1993’de Resmi Gazete’de yayımlanan çekincelerin kaldırılmasını kabul edeceğini açıkladı. Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurulmasına destek vereceğini açıkladı. Demokratik Anayasa sürecine katılacaklarını açıkladı. Bir “akil adamlar grubu”nun oluşturulmasını önerdi. Ama öte yandan, Anayasa’nın ilk dört maddesinin ve dolayısıyla “Başlangıç” bölümünün “değiştirilmesi teklif dahi edilemezliği”ni “kırmızı çizgileri” olarak ilan etti. Oysa o “değiştirilmesi teklif dahi edilemez”ler, “Demokrasiye âşık Türk evlatları” diye adlandırdığı bir vasi tayin ediyor, millete. O “değiştirilmesi teklif dahi edilemez”ler, “Devletin milleti”ni tarif ediyor. Bize gereken ise “Milletin devleti”ni tarif eden bir Anayasa.
CHP’den beklediğimiz, yepyeni bir Sivil Anayasa hazırlama sürecine katılmasıdır. Böyle bir tutum ona, gerçekten değişme şansını verir. Toplumun gerisinde kalmama şansını verir.
AK Parti’den beklediğimiz ise, aldığı yüzde elli oyun hakkını vermesi, yepyeni bir Sivil Anayasa hazırlama sürecini iyi yönetmesi, özellikle BDP ile müzakere ve mutabakat imkânlarını değerlendirmesi, her durumda Sivil Anayasa taslağını referanduma götürmeye yetecek en az 330 milletvekilini bulmasıdır. Kürt sorununun çözüm yollarını silahtan arındırması, barışı getirmesidir. Türk ve Kürt evlerine ateş düşmesine son vermesidir.
12 Haziran 20011 seçimleri, halkımıza barışın ve huzurun yolunu açtı. Bu şansı iyi değerlendirmek, bir an önce yeni anayasamızı yapmak, Kürt sorununda sivil çözüm arayışına geçmek gerek.
Yorum Yap