- 11.10.2012 00:00
Yıllar önce, Akçakoca-Düzce arasında yolcu taşıyan minibüslerin önünde “Yeşil Turistik Akçakoca” yazardı... Şimdi ise “Parlayan Kent Akçakoca” yazıyor... Ne oldu bizim o “Yeşil”imize de “Parlayan Kent Akçakoca” olduk.
Cenevizlilerden günümüze kadar konumunu koruyan Kale, bugün mesire yeri olarak halkımıza hizmet vermekte... Cenevizlilerden bize miras kalan Kale, arkeologların desteğiyle restore edilerek turizme hizmet verebilir... Kale Mevkii’nin en acı tarafı şudur: Yakın zamanda, arsa sahibinin arsasında temel kazısı yapılırken, 950 senelik tarihi bir kilise tabanına rast gelinir, bu gün 950 senelik bu tarihi eserin kalıntısından hiç bir eser yok.
Cumayeri Mesire Alanımız, Akçakoca tarihine ışık tutan yerlerimizden biridir. Burada tarihi bir hamam kalıntısı vardır ve bir tarihi cami, aslına uygun olmayan bir şekilde “restore” edilmiştir. Bu caminin hiç geçmişi araştırılmamıştır. Bu caminin yanında Ahmet Dede diye bir zat yatmakta... Akçakoca halkı, burada yatan bu zatı ermiş olarak bilmekte... Ben şimdi sorarım; bu dede, alevi dedesi değildir de ne dedesidir?
Kepenç Köyü sınırları içinde, Omaköy (Tapu-Kadastro’da Omköy) olarak anılan mevkide 400 haneli bir yerleşim vardı, eskiden. Bu yerleşim yerinin kilisesinin olduğu alan, şu an Akçakoca’da av bayiliği yapan Murtaza Kalaycı’nın tarlası... Kiliseden yalnızca, bu kilisenin Vaftiz Pınarı kaldı. Halk dilinde Faryan (Far Yanı) denilen Vaftiz Pınarı çevresi, yakın zamana kadar yeşil bir alandı. Pınarın aktığı iki tekne, oyma taşlardan yapılmıştı. Şimdiki durumu, yürekler acısı... Defineciler tarafından tahrip edilmiş...
Kepenç Köyü Camisi batı kapısının girişindeki iki dikili-taştan birinin üstünde yazı bulunmakta... 1960’lı yıllarda, Doğu Almanya’dan bir profesör, Kepenç Köyü’ne gelir... Ben de tesadüfen köydeydim... Bu profesör; yazılı taşın üstünü temizler, özel bir kartona kabartmasını alır, “Bunu ne yapacaksın?” diye sorduğumuzda, üniversitede talebelerine bu konu hakkında ders vereceğini söyler... O günün Doğu Almanya’sından gelip Akçakoca’nın Kepenç Köyü’nü bulmuş, bu çalışmaları yapmış... Bugün bizler, ne yazık ki bu tarih mirasımızı koruyamıyoruz.
Akçakoca’da tescilli ve koruma altına alınan tarihi evlerin restorasyon çalışmalarına, masrafın yüzde otuzu Turizm Bakanlığı tarafından karşılanmak üzere, başlanmıştır. Bunlardan birkaçının dış restorasyonu bitmiş, iç restorasyonunun ev sahibine ait olduğu söyleniyor. Akçakoca Belediyesi’nin, genel bir proje çıkartıp bu konuya el atması daha uygun olmaz mı?
Koruma altına alınan mahallelerimizin eski Arnavut kaldırımlarının üstüne, biri geldi, mıcır asfalt döktü... “Yapma” dedik, “Sen ne anlarsın?” cevabını aldık... Diğeri geldi, asfaltın üstüne kilit taş döşedi... Bu geldi, bazı caddelerin kilit taşlarını sökerek baskı beton yaptı, yapmaya da devam ediyor... Bir yeni gelen de bunları söker yerine saç döşer... Yakışır be Akçakoca’ya... Doğallıktan yapaylığa...
Gelelim Devlet Hastanesi’nin olduğu yere... Burası, daha önce mezarlık idi... Buradan sökülen tarihi mezar taşları, Orhan Gazi Okulu’nun karşısındaki, yine eski bir mezarlığa dikilir... Bu mezar taşlarının baş kısımlarının kırılarak çalındığına şahit oldum... Atalarımıza ve tarihsel mirasımıza bu saygısızlığı yapanlara, bir “Dur!” diyecek çıkmayacak mı?
Hani Belediye’nin altındaki Çok Katlı Otopark hizmete açılınca Akçakoca’nın park sorunu hallolacaktı? Değişen hiç bir şey olmadı... Eski, aynen devam ediyor... Pes doğrusu…
Su sorunumuz halen devam ediyor... Her yağmur yağdığında suyumuz, bulanmadan dolayı kesilecekse... Önümüz kış... Vay halimize...
Akçakoca’da yeniden turizmi başlatmak istiyorsak, tarihsel mirasımıza sahip çıkarak ve doğal dokuyu koruyarak hizmet vermeyi, tarihi bir görev saymaktayım. Turizm; tarih, doğallık, hizmet ve hoş görüdür... Beton değildir...
Yorum Yap