- 8.02.2016 00:00
“Hakkaniyet” açısından, Suriyelilerin bu ağır mağduriyete düşmesine yol açan birkaç müsebbipten biri biziz. Amerika, Avrupa ve Rusya’yı bir kenara bırakalım, Suudiler-Körfez, İran ve Türkiye’nin halen süren hatalı tutumları olmasaydı Suriyeliler bu hale düşmezdi.
Cumhurbaşkanı R.Tayyip Erdoğan’ın Suriyelilere vatandaşlık verileceğine ilişkin yaptığı açıklamadan sonra kamuoyunda bir tartışma başladı. Şu sorunun cevabı aranıyor: Suriyelilere vatandaşlık verilsin mi, verilmesin mi? Beklendiği üzere tartışmaya katılanlar iki gruba ayrıldı: “Evet” ve”hayır” diyenler.
Tartışma Türkiyelilerin genel vasfı insan, dini mensubiyeti Müslüman, etnik kökeni farklı ve mekânsal olarak komşu olan “öteki”ye karşı gerçek zihni tutumunu, bilinçaltında uykuda iken bu mesele dolayısıyla uyanan kodlarını ele vermesi bakımından önemlidir. Bu çerçevede “hayır”cıları dünya görüşleri ve mevcut siyasi pozisyonları itibarıyla beş gruba ayırabiliriz:
1) “Resmi rakamlara göre Haziran 2016 itibarıyla Türkiye’de 2 milyon 749 bin Suriyeli bulunuyor. İddiaya göre kayıtlı olmayanlarla birlikte bu rakam 4 milyona çıkıyor. “Hayır” diyenler bu kadar insana vatandaşlık vermenin Türkiye’yi sosyal bakımdan zora sokacağını söylüyor. 4 milyon rakamı abartılı, gerçek sayı 3 milyon civarında olabilir.
2) “Suriyeliler etnik bakımdan Arap, Kürt ve Türkmenlerden oluşur. Bunların kabulü mevcut demografik yapıyı yüzde 4 değiştirir, bu da çeşitli sorunlara yol açar. 3 milyon Suriyeliyi düşünürsek bunun yaklaşık 400 bini Kürt, az bir kısmı Türkmen, ana gövdenin ise Arap olduğunu söyleyebiliriz. Her üç etnik grubun Türkiye’de karşılığı var. Söz konusu etnik denge “kimlerin aleyhinde” değişecek? Bu vuzuha muhtaç bir sorudur. 150 senedir Kafkaslardan, Balkanlardan ve daha 1987’de 300 bin Bulgar göçmeni geldi, ne Kürtler ne Araplar buna itiraz etti, kucaklarını ve gönüllerini açtılar. Neden Araplar ve Kürtler gelince “diğerleri”nde rahatsızlık yaratsın?
3) “Mültecilerin büyük çoğunluğu eğitimsiz, vasıfsız. Türkiye’ye yük bindirirler.” Bu doğru değil, önemli bir bölümü iki dil konuşur, üniversite mezunu ve vasıflı. Eğitim genel bir sorun, onlar da bu sorunun bir parçası olurlar. Kaldı ki, henüz muhasebesi yapılmış değil, kaç senedir ekonomiyi ayakta tutan en önemli faktörlerden biri Suriye’den gelen ve Suriye dolayısıyla durmaksızın akan sıcak paradır. Körfez ve Suriye iç savaşı olmasaydı ekonomi çoktan krize girerdi.
4) “Erdoğan’ın gizli ajandasında önümüzde olacağı tahmin edilen bir seçim veya başkanlık referandumu var. Suriyelilerin vatandaşlığa kabulü durumunda bu, 1 milyon 800 seçmen demektir.” Erdoğan’ın bundan istifade edeceği doğru, ama Erdoğan istifade etmesin diye milyonlarca insanı sefalete, fuhşa, organ mafyasına veya denizlerde ölüme mi terk edelim?
5) “Demokrasi teorisi açısından toplumun büyük bölümü AK Partili seçmen dahil Suriyelilere vatandaşlık verilmesine karşı, en azından konu referanduma götürülmeli. Bu hakikaten siyaset bilimi açısından önemli bir konudur. Hangi konular için referandum olur veya olmaz, tartışmak lazım.
Vatandaşlık verilmesine taraftar olanları da kabaca üç ana grupta toplamak mümkün:
1) Türkiye, nüfusu yaşlanan bir ülke sürecine girdi; 3 milyon yeni vatandaş nüfustaki dengeyi sağlar. İyi bir organizasyon uygulanırsa Almanya gibi ilave bir beşeri güç elde edilmiş olacak ki, Almanya başarılı yol takip ederek yaklaşık 1 milyon Suriyeliyi kabul etti, massetmeye çalışıyor.
2) Erdoğan’ın siyasi hesapları veya “3 milyon Türk vatandaşı Suriyeli”nin gelecekte Halep ve Sünni-Arap bölgesinin Türkiye’ye bağlanması imkânı açısından bakanlar. Bunlar ihlası olmayan ulusalcı/milliyetçi siyasi ve stratejik hesap peşinde kimselerdir.
3) İslam kardeşliği açısından bakanlar, Suriyelilere vatandaşlık verilmesi gerektiğini savunuyor.
Kişisel olarak ben İslam referansı ve ümmet perspektifi açısından bakmanın doğru ve hakkaniyetli olacağını düşünüyorum. Müslüman kardeşlerimiz muhacir olmuşsa biz onlara “ensar” olmak zorundayız. Belki dünyanın her muhacirine ensar olamayız, elimizden geldiği kadar yardım ederiz. Ancak “hakkaniyet” açısından, onların bu ağır mağduriyete düşmesine yol açan birkaç müsebbipten biri biziz. Mutlak sorumluluğumuz var. Amerika, Avrupa ve Rusya’yı bir kenara bırakalım, Suudiler-Körfez, İran ve Türkiye’nin halen süren hatalı tutumları olmasaydı Suriyeliler bu hale düşmezdi. Payımıza düşen sorumluluğu yerine getirmek üzerimizde vecibedir.
Yorum Yap