- 31.01.2012 00:00
Onun gibiler çok azdır... Hem Kürt siyasi hareketinin şiddet siyaseti ile Stalinist yapı ve tutumunu, hem devletin baskıcı, inkârcı, asayişçi Kürt politikalarını alabildiğine eleştirir. Birini eleştirirken diğerinin ne tuzağına düşer ne kucağına ...
Zor yerde durur, ama dimdik durur...
Dışarıdan bir adam değildir. Yılları Diyarbakır hapishanesinde geçmiştir, Musa Anter'in yanında yediği kurşunlarla ölümden dönmüştür. Önce devletin sonra örgütün hedefine koyduğu adam olmuştur.
Ama ne doğru bildiğinden şaşmıştır ne de entelektüel duruşundan...
Düşünsel ve eleştirel derinliği pozisyon almadan ibaret bir tür siyasete tercih etmiştir...
Orhan Miroğlu sevdiğim, beğendiğim, istifade ettiğim bir adamdır.
Vuruluş öyküsünü merkeze alan otobiyografik Dıjwar adlı kitabına bayılmıştım. Onunla tanışmadan önce okumuştum bu kitabını ve tanıştığımızda "lütfen yaz, roman, öykü yaz..." demiştim Orhan'a... Affet Bizi Marin okuduğum son oturaklı kitabıydı, Kürt insanlarını, çatışma artıklarını, kalıntılarını anlatan...
Önümde yeni kitabı var. "Silahları Gömmek" adını taşıyor.
Bu kez farklı bir iş yapmış Miroğlu, Kürt meselesinin tarihsel ve siyasi derinliklerine inmiş. Devletin tavrı, PKK'nın evreleri kadar, Kürt siyasi hareketinin tümünü, PKK öncesini ele almış, zihinlerin en çok ihtiyaç duyduğu noktaya, siyasetin imkânlarına, bunu mümkün kılacak bir birikime, Kürt hareketinin tarihsel çoğulcu nüvesine işaret etmiş...
"Dr. Şıvan Kalan Miras" başlıklı yedinci bölüm "bilgi sever" benim gibiler için dünü bugüne bağlayan, dünü konuşturan bir şaheser... Kürt meselesini anlamanın, PKK'ya yeniden bakmanın bir rehberi adeta...
Kitap şöyle başlıyor:
"Şeyh Said'den Seyyid Rıza'ya, devlete isyan eden ve ayaklanan Kürtlerin kaderi birbirine benzedi. Zamansız ve hazırlıksız başlayan, hatta provoke edilen isyanlar yenilgiye uğradı ve isyancıların lider kadrosu, darağaçlarında can verdi. Kürt tarihinde başarısız kalmış isyanlardan sonra başlayan sessizlik dönemi, 1980'li yıllara kadar sürdü; 1984'te PKK'nin öncülüğünde yapılan Eruh ve Şemdinli baskınlarıyla isyan hareketi uzun sürmüş bu sessizlik dönemini sona erdirdi.
Şimdi, tarihi bir yol ayrımında, tarihi bir kavşaktayız (...)
Acaba son isyancılar da yağmalanmış bir tarihin içinden çıkıp gelen kendilerinden önceki isyancıların uğradığı yenilgiye mi uğrayacak?
Yoksa son isyancılar; geçmişlerinin bir karşılığı olarak, 21. Yüzyılın, onlara yeni bir gelecek sunmaya hazır olduğunu anlayabilecek ve silahlı mücadeleye son mu verecekler?
Kürt mücadelesinin son isyancıları, acaba daha fazla kan dökmek, muhaliflerini sindirmek, sivillere yönelttikleri şiddet eylemleriyle korku salmak, kendileri gibi düşünmeyenleri susturmak ve cezalandırmak yerine onlara geçmişlerine karşılık yeni bir gelecek vermeye hazır olan tarihi yenmeye çalışmaktan vazgeçip müzakere ve diyaloga geçmeyi kabul edecekler mi?.."
Bu cümlelerle başlayan kitap şu cümlelerle sona eriyor:
"Kürt siyaseti mağduriyet siyaseti yapmaya devam ediyor...
Birkaç kuşağın ömrünü tüketecek kadar uzun sürmüş silahlı mücadelelerin saflarında her zaman kişisel olarak hüsrana uğramış çok sayıda kişi bulunur. Kişisel olarak hüsrana uğrayanlar, ulusal gurura sığınır, ulusal hoyratlığı, ulusal kimlik adına ölmeyi ve öldürmeyi teşvik ederler.
Ulusal hoyratlığı ve şiddeti besleyen ulusal gurura karşı toplum ve gençleri korumak demokratik bir bilinç ve anlayışı geliştirmek ve bedeli ne olursa olsun bunu mümkün kılacak fikirleri savunmaktan geçiyor...
Buna en çok Kürtlerin ihtiyacı var..."
Miroğlu herkesi davet ediyor...
Yorum Yap