Zihniyetin gücü

  • 29.10.2015 00:00

 Seçimlere ramak kaldı.

Cenge gider gibi seçimlere gidiyoruz.
Bu savaşçı ruh halimiz neden?
Siyasi iktidarın gidişi, özgürlük düzenindeki aksamalar, hukuk düzenindeki eksikler, yargının siyasallaşmış haline yeni bir renk daha eklenmesi bu ruh halini açıklar mı?
Belki bir ölçüde…
Bu ruh halinin arkasında “taş” gibi, eğilmeyen, bükülmeyen, örselenmesi nesilleri aşan yıllar süren bir de zihniyet var.
Ataerkil bir zihniyet...,
'Fikir' ve 'çıkar' arasındaki can damarını oluşturan bir tür varoluş hali...
Hiç bir kesimde, tersini iddia edenler, tersi için mücadele ettiğini söyleyenler dahil, çıkarın, keskin cemaat doğrularının düşünceyi araç haline getirilmesinin önünde durulamıyor.
Bugün siyasi ve toplumsal ilişkilerin yerleştiği zemin bu.
İlke yerine güç, fikir yerine çıkar...
Ve bunlar arasındaki ölümcül çelişkiler...
Türk siyasi sistemi, Osmanlı'dan bu yana bu ölümcül çelişkinin içinde debelenip durur.
Sorun, aslında, gücün tanımıyla, güce yönelik beklentiyle ilgilidir. Gücün, devlette yığılı nemaları (ayni, nakdi, simgesel, ideolojik, kimliksel) çıkar sağlama ve cazibe merkezi olmaya yönelik şekilde keyfi ve ilkesiz yolla dağıtma aracı olarak tanımlanmasıyla ilgilidir.

Böyle bir “güç tasavvuru”yla alakalıdır.
Belki de bunun içindir ki, Türkiye'de çok partili düzen, gerçek anlamda çoğulcu bir yapıyı gündeme getirememiş; bu nemaları yeni beliren gruplara dağıtan ara bayilerin sayısının artmasından, çoklaşmasından ibaret olmuştur.
Mesele, devletin toplum tasavvuruyla, toplumda yarattığı beklentiyle siyasete hareket kabiliyeti son derece sınırlı, değiştirme gücü yok denecek kadar dar bir alan bırakmasıyla yakından ilgilidir.

Ve ciddi bir sonuç: Siyaset ve siyasetçinin topluluk ya da cemaat anlayışından toplum anlayışına hâlâ geçememiş olmasıdır. Bu ülkede siyasetçinin tam bir toplum tasavvuru yoktur.

Tabakalaşmaya ve meşruiyetine dair, değer çokluğuna dair bir bir tasavvur da yoktur. Diğer ifadeyle tüm toplulukları farklarıyla ele alan, onların ortak paydasından, etkileşiminden hareketle tanımladığı bir “toplum fikri” bulunmaz, siyasetçinin zihninde.
Bunu yeknesak ve muğlak bir bütünü ifade eden, aslında savunduğu topluluğun bizzat kendisi olan (ya da olmasını istediği) millet kavramıyla ya da farklı olanı yok sayan milli irade kavramıyla ikame eder, siyaset ve siyasetçi...

Toplulukçu siyaset ise köylü, kentli, sermayedar, İslamcı, Kürt, laik, kim olursa olsun, belli bir grubun diğer gruplar karşısında ve genellikle diğer gruplar aleyhine yaşam alanının genişletilmesi üzerine kuruludur.

Yaşam alanının genişletilmesi üzerine oturan politikalar gücünü kaçınılmaz olarak, bir yandan topluluğun kendi içyapısından, diğer yandan bu topluluğa aktarılacak imkân ve kaynakları denetleyen devletten alır.

Sistemin özüyle, yapısıyla, bunların değişimiyle hiçbir şekilde ilgili olmayan; tersine onu olduğu gibi koruyup kendisine yontmaya çalışan siyasi söylemlerin, devleti kontrol mücadelesine endekslenmiş siyasi çekişmelerin, savaşların kökü de burada yatar.
Ve sonuç olarak, siyasi partilerin demokrasi arayışı, söylemi ne denli samimi olursa olsun, bu anlayışla sınırlı kalır.
Bugün yaşadıklarımızda bu yön hala baskın...

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums