- 3.06.2014 00:00
TİB'deki mahkeme kararlarına dayanan yeni dinleme furyası düşündürücü.
Bunun kadar düşündürücü olan diğer bir husus bu konuya, özellikle savunma ve silah sistemleriyle ilgili kişilerin dinlenmesine dahi merkez medyanın soğuk ve ilgisiz kalması.
Bu güvenlik deliklerine, cemaatin ürettiği ve kullandığı enformel ve gayri meşru alana AK Parti'nin özel meselesi gibi bakmak gerçekten ciddi bir sorun. Nedeni ise malum. Bu gayri meşruluğun ve tehlikenin varlığını kabul etmek kimileri için yolsuzluk ve otoriterleşme iddialarına halel getirmek anlamına geliyor. Sonuç olarak hükümetin 17 Aralık sonrası yargıya yaptığı müdahaleyi, salt iktidar kişileşmesine bağlayarak 'kısmen ele geçirilmiş emniyet ve yargı' gibi kendi başına bir otoriterlik hali ve baskısı üreten 'nedenleri' görmezden gelmek, soluduğumuz kutuplaşmış havanın ağır yan etkileri arasında yer alıyor.
Bu yan etkilerin iki boyutu var.
İlki Türkiye'yi anlamayı bir kez daha ıskalamakla ilgili...
'Cami ile kışla kavga ediyor bize ne' formülüne benzeyen bir tarzda 'eski ortaklar kapıştı, bizim dışımızda ve asıl mesele AK Parti'nin yıpranmasını engellemek bizim işimiz değil...' yaklaşımı, kaba bir iktidar mücadelesi takıntısıyla 'Türkiye'yi anlamamanın açık simgesi' haline geldi.
Türk siyasi hayatını AK Parti liderinin kişisel eğilimleri üzerine oturtmak, otoriterlik ve yolsuzluk üzerine kurulu 'tek faktörlü analizler'de yapmak, bunu dünyaya haykırmak başta muhafazakar kesimi ve ülkedeki siyasi hareketliliği açıklamıyor.
Şubat 2012'de MİT kriziyle başlayan büyük gerginlikle ilgili olarak o tarihte 'İslami kesim içinde tarihin en büyük kavgası yaşanıyor' demiştim. Bu kavga, niteliği ve sonuçları ve etkileri itibariyle görülmemiş 'toplulukçu aidiyet' üzerine kurulu bir devlet krizi üretti. Siyasi iktidara yöneldikçe onu yönlendirdi ve keskinleştirdi, muhafazakar kesimde bu çerçevede laik dünyanın hissetmediği, anlamadığı büyük bir baskı, siyasallaşma yarattı. Mısır darbesi, Gezi olaylarının artçı sarsıntıları, Batı'dan esen olumsuz rüzgarlar bu siyasallaşmayı, tarihi ve sınıfsal bir mağduriyet duygusunu ve komplocu algıyı da besleyerek, bir içe kapanma dalgasına dönüştürdü. Ve homojen siyasi davranış mekanizmalarını tahrik etmeye başladı.
AK Parti'nin son dönemde arkasındaki artan destek ve meşruiyetin özü burada yatıyor.
Dahası var: Bu ayrışma ve çatışma, gerek hakim iktidar kavgası gerek demokratik sistemin yeniden yapılanması açısından yeni ana bir dal ve hassasiyet damarı oluşturuyor.
Laik, seküler, liberal muhalefet bunu es geçse de, cemaat meselesine göz kapayıp, o sularda seyretse de, gerçeğin önemli bir boyutu böyle ve bu boyut belirleyici olmaya devam edecek...
Yan etkilerin ikinci boyutuna gelince...
Bu boyut, 'devlet içi cemaatleşme' halini hafife almak ve iç siyasete kurban etmektir.
Işte yaşanan vahametle ilgili son örnek:
Cevat Öneş tanınan bir isim. Uzun yıllar Milli İstihbarat Teşkilatı'ında görev yapmış, istihbarattan sorumlu müsteşar yardımcısı olarak emekli olmuş biri. Son yıllarda istihbaratın demokratikleştirilmesi, Kürt sorununun çözümü gibi meselelerde görüşleri, makaleleriyle düşünce hayatına da önemli katkılarda bulunuyor.
Cumartesi günü yayınlanan TİB'deki yeni dinlemeleri, casusluk imalarını, Selam örgütü zırvalığını, Başbakan'ın bu pakete yerleştirilmesini konu alan yazımdan sonra aradı Cevat Öneş.
O da savcılığa davet edilmiş, gidince kendisinin de KCK şüphelisi olarak dinlendiğini öğrenmişti.
KCK şüphelisi eski MİT Müsteşar Yardımcısı, bu talepte bulunan savcı, buna izin veren hakim...
Sonra aklıma geldi. Öneş, iki yıl kadar önce HDK'nın organize ettiği, pek çok gazeteci ve aydınla katıldığı bir Kürt Meselesi Çalıştay'ından sonra çeşitli karalamalarla karşı karşıya gelmişti.
Bugün gazetesi Öneş'i KCK'lı bile ilan etmişti.
Sonrası malum...
Cevat Öneş, 'Şikayetçi oldum, sadece bu dinleme işlemini yapanlardan değil, imkan veren herkesten' diyordu. TİB olayını konuşunca, ortalık casus kaynar hale gelmiş tespitini yapıyordu.
Sorun gerçekten derin ve ciddi...
Anlatabildim mi, bilmem?
Yorum Yap