- 25.03.2014 00:00
Yaşadığımız bir çılgınlık. Gerekçesi, nedeni ne olursa olsun, bir iletişim aracını kullanmayı yasaklamak, bu çağda internette, twitter'a erişimi engellemek başka türlü tanımlanamaz.
Tartışılıyor: Geldiğimiz bu nokta, twitter'a erişimin yasaklanması yaşadığımız krizin, kuralsız bir siyasi mücadelenin yarattığı yeni bir otoriterleşme baskısı mıdır ya da otoriterleşme baskısında gelinen keskin aşamalardan birisi midir?
Yoksa muhaliflerin iddia ettiği, dünya basınının algıladığı gibi siyasi iktidarın yaşadığı bilenen otoriterleşme sürecinin yolsuzluk durağına uğraması, bunun görülmesini engellemek için otoriterleşme dozunu arttırması hali midir?
Hem yolsuzluk iddiaları, hem kuralsız kavganın yarattığı otoriterleşme baskısı (yani cemaat meselesi) birbirini ortadan kaldırmayacak iki çıplak duruma dönüştüğüne göre, sorulara verilecek yanıt ikisinin orta noktasında bir yerdedir.
Kriz Türkiye'yi, siyasi karar alıcıyı, Erdoğan'ı bu noktaya kadar sürüklemiştir.
Ancak siyasi iktidar, kavga ve krizle gerekçelendirilemeyecek, geçiştirilemeyecek, siyasi akıl sınırlarını zorlayan kararlar almakta kendi çapını dahi aşmıştır.
Türkiye önüne koyduğu demokrasi çıtasına uygun davranmıyor.
Yasaklara ilişkin hiç bir gerekçe, hiç bir dönemde demokratik ilke ve değerler düzeyinde karşılık bulamamıştır. Cemaat-hükümet gerginliği içinde yasaklar kamuoyunun bir kesimi tarafından sıradan bir çatışma aracı ve mağduriyeti engelleme hamlesi gibi algılansa da 'değer tahribatı' açısından esas değişmiyor.
Siyaset ve siyasi akıl açısından durum çok farklı değildir. Yasağı önlem olarak alanlar açısından koruyucu görünen bu tür hamleler orta ve uzun vadede büyük kayıplara yol açarlar.
Yok saymakla yok olmayan toplumsal taleplere, varoluşlara, özgürlüklere yönelik her yasak bir yenilgidir. Ve her yenilgi, yenen için de yenilen için de öfke, güvensizlik, daimi bunalım demektir.
Bunu en iyi bilmesi gereken AK Parti iktidarı değil midir?
'Özgürlükler ne denli birleştiriciyse, yasaklar o denli bölücüdür' gerçeğini geçmişte en çok yaşayan onlar değil midir?
Yasak baş edemediğiniz bir durumu tarif eder.
Ve sizi o durumun esiri kılar.
Nitekim TİB'in twitter kararının oluşturduğu Türkiye görüntüsü bunun bir örneği değil midir?
Yasak cemaate karşı bir tedbirse, zaten cemaatin istediği bu yasakçı görüntü değil midir?
Sinyaller kötü...
Seçimler sonrası için pek çok soru var ortada...
Üç mesele önde duracak.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri, aday tespitleri, AK Parti içi seçkin dönüşümü...
Kürt meselesi ve barış sürecinin ivme kazanması beklentisi...
Ve cemaat sorunu...
Siyasi iktidar için öncelik, sık söylüyoruz, devlet içindeki cemaat dokusunun temizlenmesi hamleleri olacak. Tasfiyeler ve soruşturmalar ufukta görünüyor, muhtemelen yargıda bir yeniden yapılanma da bunu takip edecek.
Umarız Kürt meselesi ve barış süreci bu hamlelerin altında ezilmez, gölgesinde kalmaz.
Umarız AK Parti cemaatle mücadele etrafında demokratik dokuya son yasak örneğinde olduğu gibi zarar vermez.
Bir süre önce şöyle demiştik, tekrarlayalım:
Siyasi iktidar iki farklı yol tutturabilir.
İlk yol kendisini otoriterleşme baskısına bırakmak, hatta bu baskıyla kendi otoriter ve muhafazakar eğilimlerini iç içe sokmaktır.
İkinci yol, kuşatıcı ve yumuşak söyleme geri dönüş, cemaatin devlet içindeki enformel varlığıyla mücadele için bir 'demokratik eylem' paketi ilan etmek, siyasi aktörleri bu çerçeveye davet etmek, toplumu demokrasi açısından uyarmak ve Kürt sorununda ciddi bir sıçramanın ipuçları vermektir...
Bu yollardan birisini seçerek Türkiye'nin istikametine AK Parti karar verecek..
Yorum Yap