- 3.04.2013 00:00
Gerek siyasiler gerek toplum gerek basın için gündemin tek maddesi var:
Barış ve barış süreci…
Bir yola çıktık ve yol alıyoruz.
Yol, itirazlar, endişeler, belirsizliklerle dolu.
Bu doğal…
Ancak aynı yolda beklenti, umut, yenilikler de var ve işin bu tarafı öte tarafından daha önemli.
Zira tartıştığımız sadece silahların susması ve ülkeyi terketmesi meselesi değildir. Hedef, sadece Kürt sorununun çözülmesi değildir. Mesele ve hedef Kürt sorunu ve çözümü üzerinden Türkiye'nin çok-kültürlü, çoğulcu ve demokratik bir dokuyla yeniden inşasıdır…
O zaman çıkılan yol, daha önce de söyledik, 'ülkenin kendisini siyasi, idari, zihni dokusuyla baştan kurma hamlesi' demektir.
Kürt meselesinin çözümüne yönelik girişim, yeni Türkiye meselesi, ülkenin 2000'li yıllarla girdiği değişim ve yenilenme sürecinin 'ikinci hayati aşaması'nı oluşturmaktadır.
Bu çıplak gerçek, benimsense de benimsenmese de herkesin gerçeğidir.
Kürt Hareketi'nin de hükümetin de diğer siyasi partilerin ve sivil diğer güçlerin de…
Bu nedenle, çözüm parçalı değil, tam demokrat tutum gerektirir, anayasa, anayasal rejim, denge ve denetim tartışmaları, açık toplum ve Kürt sorununun çözümü bir bütün oluşturur.
Çıkılan yolda, mutabakat, konuşma, katılım, uzlaşma bu nedenle hayati önemdedir.
Ve taşıyıcı güç toplumdur, toplumsal grupların değişim ve dönüşüm istikametindeki ağırlığı, ittifakı ve üreteceği meşruiyettir.
Bunun içindir ki, Türkiye'ye çatışma çözümünde (belki haklı olarak) farklı ülkelerin tekniklerini salık vermek gereklidir, ancak yeterli değildir.
Zira burada mesele, Güney Afrika'yı biraz andırır şekilde çatışma çözümünün ötesindedir.
Ülke, 'toplum merkezli kurucu iktidar iklimi' nin doğumuyla ilgili bir kavşakta bulunmaktadır.
Akil insanlar ve benzeri girişimler, gerek işlev gerek terkip itibariyle kimi siyasi beklentileri karşılamayan bir görüntü sunsa ve eleştiri oklarını üzerine çekse de, şüphe yok ki, gerek toplumsal meşruiyetin pekişmesi, gerekse toplum ve siyaset mekanizması arasında yeni bir bağ kurma açısından önem taşımaktadır.
Bunu tam kavramak için olup biteni uzak açıyla değerlendirmekte fayda var.
Bunun birinci koşulu, gelişmeleri ve barış süreci siyasi iktidara (yakın ya da karşıt) endekslemekten, alan kavgası fikrine, salt gücü itme üzerine kurulu ezeli muhalefet takıntısına uzak durmaktır. Her aktörü ve yapıyı, sivili, memuru, hükümeti ve basınıyla barışa, barış sürecine oranla yerli yerine oturtmaktadır.
Ancak açıktır ki, yaşanan bu süreç ne seyirci kalmakla ne yan sokak kavgalarıyla ne karından konuşmakla geçiştirilebilir.
Bu gazeteci için de iş adamı için de, akademisyen için de böyledir.
Bir süredir toplumsal meşruiyet ve demokratik ittifat meselesine dikkat çekmeye çalışan yazılar yazıyorum.
Unutmamak gerek, Türkiye eski düzeni yıktı, bunu 'demokrat bir ittifak'la gerçekleştirdi.
Şimdi ise yeni düzeni kurmaya çalışıyor.
Bunun için de aynı ittifaka ve demokratik siyasete ihtiyaç vardır.
Unutmamak gerekir, inşanın nasıl, ne kadar güçlü olacağı tümüyle bize bağlıdır ve yolda şekillenecektir. Kesin ve keskin gelecek politikası yerine, kesin ve keskin 'şimdiki zaman siyaseti' demokrasi açısından hayatidir.
Ve yine unutmamak gerekir ki, konuşmak, kurma çabası, bu anlamda içinde demokratik itirazları da barındıran bir siyaset biçimidir.
Yorum Yap