- 13.11.2012 00:00
AK Parti'nin her daim artma eğilimi gösteren oy oranı, CHP'nin kendisini belli bir yaşam biçiminin temsiline kilitledikçe yüzde 20-25 arasında sabitlenen potansiyeli, Kürt hareketinin yüzde 5-6 civarındaki oyu, yüzde 10'larda seyreden keskin milliyetçi reaksiyon, MHP…
Ortalıkta bu siyasi dengeyi değiştirecek hiç bir ışık görünmüyor.
Daha da öte...
Başbakan'ın arzu ettiği başkanlık modeline geçilirse, 2014'ten itibaren AK Parti 5+5 sistemiyle bir 10 yıl daha, 2024'e uzanan bir iktidar süresi hedefine sahip.
"Başkanlık modeline geçiş doğru mudur, kolay mıdır" soruları bir yana, bilmek gerekir ki, "AK Parti'nin ana stratejisi" budur.
2002'den 2024'e, 22 yıl demektir...
Genç bir cumhuriyet ve eksik bir demokratik düzen için uzun bir süre...
100 yıllık öykünün beşte biri...
Bu, sadece spekülatif bir tahmin ya da varsayım değil...
Ciddiye alınması gereken bir ihtimal...
Bu ihtimalin taşıyıcısı da hiç şüphe yok ki, AK Parti kadar, hatta ondan daha çok, Tayyip Erdoğan'dır.
Nasıl?
Lider faktörünün Türk siyasetinin belirleyici unsurlarından olduğuna şüphe yok. Amerika, Fransa, İngiltere gibi ülkelerle karşılaştırıldığında dahi Türkiye bu konuda çok daha önde durur.
Bizde liderleri bu örneklerde olduğu gibi siyasi partiler üretmez, tersine siyasi partiler güçlerini ya da meşruiyetlerini önemli ölçüde liderlerinden alırlar.
12 Eylül sonrası partilerini yoktan var eden Ecevit ve Demirel örnektir. Özal başka bir örnektir.
Tersten de bakılabilir duruma...
CHP gibi kökleri olan bir parti bile, kendisini belirli bir yaşam biçimine hapsetmesinin yanında, uzunca bir süredir, Baykal'dan Kılıçdaroğlu'na, ancak liderinin gücü ya da siyasi özgül ağırlığı kadar anlam taşıyor, seçmenlerine ancak o kadar umut verebiliyor.
Tayyip Erdoğan en son ve en güçlü örnek...
Partisinden daha önde duran, partisini kendi kişiliği ve kimliğiyle besleyen, belediyecilikten yatırımlara, yasama faaliyetinden devlet kadrolarının şekillenmesine, güvenlik politikalarından çevre siyasalına kadar siyasi iktidara değen her konuda "hakim" ve "mikro management" anlayışını hayata geçiren bir lider tipi...
Ve başarıyı temsil ediyor..
Bu başarı paketinin içinde, toplumsal özgüven, etkili bir modernleşme, kamu hizmetinde ülkenin çıta yükseltmesi, siyasi ve ekonomik istikrar, güçlü gelecek fikri, demokrasi ve İslam birlikliğine oturan bir modeli var...
Erdoğan'ın başarı kaynaklı bu gücünü "yalnızlığı" pekiştiriyor...
Nitekim Türkiye daha önceki siyasi dönemlere oranla lider rekabetinin çok düşük olduğu bir evreden geçiyor. İsmet İnönü-Menderes-Bayar, Demirel-İnönü, Ecevit-Demirel-Erbakan, Çiller-Yılmaz tarzı rekabetlerin çok uzağında, siyasi alanın sadece tek bir isim, tek bir lider tarafından doldurulduğu bir dönemde yaşıyoruz.
Bu koşullar veri alınırsa, başkanlık sistemi talebi ve önerisinin liderler arasındaki açık arayı sabit tutacak, Tayyip Erdoğan nezdinde AK Parti'ye uzun bir iktidar kapısını aralayacak bir düzenleme olacağına hiç şüphe yoktur.
Denebilir ki, parlamentonun mevcut koşullarında bu geçişin çok kolay olmayacağı açıktır.
Doğrudur. Ancak şu da açıktır ki ve AK Parti'nin Anayasa Komisyonu'na verdiği taslak da göstermektedir ki, önümüzdeki dönem tüm çaba ve AK Parti içi dahil siyasi kırılmalar bu çerçevede yaşanacaktır.
2014'ten 2015'e uzanacak iki seçimli dilimde, kim ne derse desin, açık başkanlık rejimi, fiili başkanlık rejimi, parlamenter rejimde devam gibi ihtimaller arasında ilk rejim tipinin şansı çok daha yüksek görünmektedir.
Ve şu soru kaçınılmaz bir sorudur:
Tekrar edelim, mümkün olursa, fiili ya da anayasal başkanlık rejimi, kurumsal gelenekleri ve kuşatması sınırlı bu ülkede AK Parti'nin tarih sahnesinden çekilmesi anlamına gelir mi?
Tartışılacaktır...
Yorum Yap