- 30.03.2016 00:00
Bir deterjan markası, “Kirlenmek güzeldir” diyordu reklam filminde.
Türkiye'de gündemi meşgul eden, kamunun ilgisini çeken pek çok tartışmada tarafların “Kirlenmek güzeldir” mottosuna iştahla sarıldıklarını görüyoruz. Haklı ya da haksız olmanın ötesinde “kirlenmeyi” dert etmeyenlerin gün gün artan sayıları kaygı verici.
Sözünü ettiğim, sosyal medyada ya da basın yayın dünyasında karşılaşılan değil sadece, bir meselenin ucundan tutup muhatap aldıklarınızla tartışmaya giriştiğiniz her mahalde karşınıza çıkan sosyal bir durum.
“Kirlenmek güzeldir” diyenler epey bir süredir “kirlenmekten” endişe duyanları tartışmaya çekerek “kirlenmeyi” onlar için bir bedel haline getirdiler adeta.
Mesele artık saçmalayan Kemalist yazar, sosyal medyadaki İslamofobik sanatçı, PKKsever gazeteci, istismarı istismar etmeye yeltenen ahlaksız değil.
Mesele, son beş yıldır Türkiye gündeminde yaşanan atmosferik nitelik krizi ve derin seviye kaybı.
Ciddi bir nitelik krizinin refakatinde haklı ya da haksız çıkmanın ötesinde hele gerçekten haklı olanlar için tam bir ‘tuzak' hükmünde bir durum söz konusu olan. Tartışma başlığı ne olursa olsun muhatabınıza cevap verdiğinizi, laf anlattığınızı, söz söylediğinizi zannettiğiniz bir anda farkına varıyorsunuz ki üstünüz başınız çekildiğiniz çamurlu bir zeminin içinde berbat olmuş.
Tam da İsmet Özel'in büyüklerinde
Son bir haftadır “çocuk istismarı” üzerinden yürütülen tartışmaya bakın!
Bir yabancının kazara yolu düşse de şahit olsa yaşadıklarımıza, adamcağız herhalde ülkenin “istismarı savunanlar” ve “istismara karşı çıkanlar” olarak ikiye bölündüğünü sanır. Sanki bu ülkede çocuk istismarını onaylayanlar varmış gibi bir tarz ve üslupsuzlukta seyreden bu tartışmayı nereye koyalım?
Bu tartışma üzerinden laikliği aklayanlardan modern pedagojiyi temize çekmeye çalışanına, sanki istismar siyasi iktidar tarafından teşvik edilen bir pratikmiş düzeyinde itham edici bir vaziyet alarak akla, iz'ana hücum eden ve üzerinde oturduğu çamuru sağa sola bulaştırmak derdindeki müfteriye ne söyleyelim?
Türkiye'de çamurlu zemini mütemadiyen tahkim eden aktörler var. Akıl tutulmasına meyyal mebzul miktarda ideolojik zihin, dejenere bir medya, meşruiyeti milletin yanında değil karanlık ve kuytu köşelerde arayan şer odakları, tescilli terör örgütü seviciliğini‘muhalif' olmak olarak pazarlayanlar…. Liste uzar; lakin hiçbirisi bu ülkede sahici bir nitelik arayışının yokluğuna gerekçe olamaz.
İsmet Özel'in büyüklerinin öğüdünde bahsedilen “domuz güreşi” ile geçen her gün daha iyi arayışının can düşmanı. İrtifa kaybı garantili bir uçuş bileti. Haklıyken haksız bile çıkabilmenin bir yolu. Gelecekten alıkonulan fazladan bir gün. Bin bir emekle çıkılan zirveden aşağılara düşmenin dramatik bir görüntüsü. Domuzun domuzluğuna halel gelmezken insan olanı yakışıksız kılan acı son.
Evet, şirazesinden çıkmışlık belki birilerinin arayıp da bulamadıkları kaftan, ehliyetsizler, liyakat yoksunları için kendilerini görünmez kılan perde, zaten aşağıda olan ve tek tesellisi kendisiyle birlikte sizi de aşağıya çekmek olanlar için büyük ikramiye; lakin bu ikramiyeyi onlara verecek miyiz? Yoksa kendi sözümüzü mü söyleyeceğiz?
Yeni anayasa çalışmalarından ne haber var?
Eğitim, kültür ve sanat alanından ne haber var?
Basın ve yayıncılık faaliyetlerinden ne haber var?
Çalışma hayatı, koşulları, çalışanların beklenti ve taleplerinden ne haber var?
Entelektüel uğraşlarımızdan, düşünce dünyamızdan ne haber var?
Bilimsel çalışmalardan, yeni buluşlardan ne haber var?
İsmi geçen alanlarda bir dünya dolusu vakıf, dernek, sendika var.
Peki, ne söylüyorlar?
Eğitim fakülteleri ne söylüyor?
Üniversiteler ne söylüyor?
İlahiyatçılar ne söylüyor?
Var mı işiten, duyan?
Şimdi “domuzla güreşmek” vakti!
Şehvetle çamur zeminde hepsi, kimden ne duyacaksın değil mi?
Yorum Yap