- 18.03.2016 00:00
ABD'nin iki eski Türkiye Büyükelçisi Morton Abramowitz ve Eric Edelman'ın Washington Post'a yazdıkları “Erdoğan ya reform yapmalı ya da istifa etmeli" başlıklı yazının üzerinden daha bir hafta geçmedi.
Yazı özellikle ‘Türkiye içindeki Türkiye muhalifi' kesimlerin literatürüne aşina olanlar için okunması durumunda sıkıcı bir tekrardan ibaret. Ancak yazarlarının kariyeri ve kimliği literatürün membaını faş etmesi bakımından manidar.
PKK'nın başını çektiği 9 terör örgütünün Türkiye'ye karşı birleşme kararı aldıklarını açıklamalarının üzerinden daha bir hafta geçmedi.
Birleşme, çimlerin üzerine kondurulmuş derme çatma bir masanın başında terör örgütünün elebaşlarından Duran Kalkan'ın aya kalkıp ellerini çırparak ergenler gibi slogan attığı bir görüntü ile servis edildi. Söylemeden geçemeyeceğim, Ahmet Altan veHasan Cemal gibilerin 15-16 yaşındaki Kürt kızlarını dağa kaldırarak özgürleştiren(!) otobüs durağında bekleyen savunmasız insanları patlatan bu canilerden epik kahramanlar çıkarma uğraşlarını görüp de tiksinti duymamak gayri kabil artık.
İstanbul'da Gezi Toplumsal Dayanışma Derneği'nin deklare edildiği etkinlikte Demirtaş'ın yapmış olduğu konuşmada sarf ettiği “ Cizre'de, Sur'da dolaşan direniş ruhu Cerattepe'de dolaşan direniş ruhu aramızda dolaşıyor…. Bizler de birleşmeliyiz. Bizler Aleviler, devrimciler, direnenler de birleşmeliyiz. ” sözlerinin üzerinden daha bir hafta geçmedi.
Ankara Kızılay meydanında öğrencilerin, teyzelerin, amcaların, çocukların, kardeşlerin, seyyar satıcıların, taksicilerin, memurların, işçilerin ve otobüs durağında bekleyen yolcuların hedef alındığı bombalı saldırının ardından daha bir hafta geçmedi.
Türkiye'nin dışarıdan çevrelenerek ve içeriden taşeron örgütler eliyle kat edilerek kuşatılma girişimleri sürüyor. Ne var ki bu süreklilik tek taraflı değil! Çünkü Türkiye'nin kuşatma politikalarına karşı hem dışarıda hem de içeride mücadelesi de sürüyor. Morton Abramowitz ve Eric Edelman gibilerin “Erdoğan ya reform yapmalı ya da istifa etmeli"çağrıları Türkiye'nin bu mücadelesinden vazgeçmesi için yapılıyor. Eğer Türkiye CHPlideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun hayalini kurduğu gibi bir ülke olursa, bizzat Kılıçdaroğlu'nun ifadesiyle politikasını “180 derece” değiştirirse mesele kalmayacak. Ya da başka bir ifadeyle söylersek böyle bir durumda, çocukları bombalayanlar için Türkiye bir mesele olmaktan çıkacak. Çünkü artık Türkiye diye bir ülke olmayacak!
Türkiye'ye karşı öncelikle; çözüm sürecini araçsallaştıran, şehir savaşlarına hazırlık olarak süreci istismar eden, bölgesel gelişmelere paralel biçimde Türkiye ile hesabı olan emperyal güçlerin odalığı haline gelen PKK, koçbaşı olarak istihdam edildi. Bu koçbaşını tutan elleri eski elçilerinin yazılarından, sıcak denizlere inme sevdalarını Kuzey Suriye'de PYD üzerinden Türkiye'yi çevreleme manevraları ile zenginleştirenlerden, mezhepçiliği körükleyenlerden, kraliçenin kadife eldivenlerinin içindeki parmaklarının hissedilmeyen dokunuşlarından seçebiliyoruz. Kendilerini anti-emperyalist anti-kapitalist olarak tanımlayan envai çeşit sol örgütün yancı yazıldıkları ve Türkiye'ye karşı öncelikli hedefi “Erdoğan'ı düşürmek” olan konsorsiyum da bu işte!
Ankara'da vahşet ile yüzünü gösteren terör, terörle mücadelenin de örgüt üzerindeki yıkıcı etkisini gösteriyor. Kadın, çocuk, genç, ihtiyar demeden savunmasız insanları hedef alan bu cinayet şebekesi kan kaybediyor. Zalimliğinin, barbarlığının artması bu yüzden.
Örgütün siyasi uzantıları, ittifakları ve uluslararası desteği dikkate alındığında mücadelenin derinleşmesi ve çok katmanlı bir biçimde koordine edilmesi Türkiye'nin etkili bir biçimde saldırıları boşa çıkarmasının önkoşulu.
Örgüte karşı güvenlik güçlerinin sahada elde ettiği üstünlük siyasi ve hukuki veçhesi, ekonomik hamleleri, kültürel boyutu, sosyolojik duyarlılığı ve sivil kuruluşların çabaları ile bütünleşik ve eş anlı olmak zorunda. Türkiye'yi acz içinde göstermeye dönük bu saldırıları püskürtmek her şeyden önce meseleye bütüncül yaklaşmayı gerektiriyor. Bu ise askerî üstünlükten daha fazlası, tek bir kişiye, kuruma meselenin havale edilmesinden daha fazlasını gerekli kılıyor.
Örgütün siyasi kanadı ısrarla ve pervasızca siyasal alanı dejenere ediyor. Dokunulmazlıkların kaldırılması ve terörle mücadelenin hukuki boyutunun öne çıkarılması için son saldırıyı gerçekleştiren teröristin taziyesine gidecek milletvekilini beklemeye gerek yok! Bunu ‘90'lara dönüş' olarak yorumlamak tarihe şaşı bakmaktır. Kuşkusuz örgüt, medyadaki destekçileriyle birlikte bu söylemi öne çıkaracaktır. Terörün dili siyasetten tasfiye edilmedikçe siyasetin imkân ve çözüm kapasitesine sürekli biçimde darbe indirmeye devam edecek. Terör insanlık suçudur, nokta! ‘Demokratik çocuk öldürmek' diye bir şeyin olabileceğine ya katiller ya da hainler inanır.
Her saldırının ardından tam da terörün maksadı doğrultusunda hizaya gelen ve ses veren içerideki zayıf halkaların varlığına rağmen Türkiye, hem oyunu boşa çıkarmaya, tuzağı etkisiz hale getirmeye hem de iddiasını sürdürmeye muktedirdir.
Dost ve düşman böyle bilsin!
Twitter:@_aydinali
Yorum Yap