Zaten ruh halimiz iyi değildi de, şu uğursuz darbe girişimi dengelerimizi altüst etti iyice… Olan biteni kendi bağıntıları içinde ele alıp, tüm yönleriyle değerlendirme yetimizi tümden yitirdik toplumca… Tam bir kakofoni yaşıyoruz… Sürrealist bir resmin en ortalık yerindeyiz sanki herkes anlamı parçalamak, başka bir boyuta taşımak için, akıl almaz bir yaratıcılıkla çalışıyor… Olaya bakın, devlet içinde herkesin gözünün içine baka baka örgütlenen bir İslamcı cemaat, devletin kilit noktalarını ele geçirmesine büyük katkı sunan İslamcı iktidara karşı darbe girişiminde bulunuyor… Darbe başarısız olunca tekbir sesleri ve salalarla gösteriler yapılıyor ülkede. Sokaklara bakan insanlar, tıpkı Mısır’daki gibi, seküler bir cuntanın, İslamcı iktidara darbe yaptığını zannediyor…
Hep dile getiriyorum yazılarımda, sirk çadırına döndü ülke… Cemaatin bankasından es kaza havale yapmış olmak, kurduğu dershanelere, okullara öğrenci göndermek insanların hayatını karartmak için yeterli sayılırken, her türlü desteği, üstelik hukuksuz bir şekilde verdiğini söyleyen
AKP elebaşları hakkında hiçbir işlem yapılmıyor. Halkın üzerine yaylım ateşi açıp, meclisi, cumhurbaşkanlığı sarayını bombalayan örgütün bu güce ulaşması için çabalayanlar
“Kandırıldık, Allah affetsin” diyerek işin içinden sıyrılmaya çalışıyor… Uçan kuşa dava açan savcılar da bu pişkinliği görmezden geliyor nedense… En kötüsü de,
“yardım ve yataklık” suçu işleyerek darbeye iştirak edenler,
“Demokrasi kahramanı” olarak ortalıkta dolaşıyor.
DARBELERE DEĞİL DE KENDİNE YAPILMASINA KARŞI
Dahası var. Başbakan, Cumhurbaşkanı dahil ağzını açan her hükümet yetkilisi istihbarat zafiyetinden, MİT’in sorumluluğundan söz ediyor. Başbakan Yıldırım CNN Türk Ankara Temsilcisi Hande Fırat’a verdiği röportajda, MİT’e, saat 15.00’te, darbeyle ilgili istihbaratın geldiğini söylüyor ve ekliyor: "MİT Müsteşarı neden bize haber verilmediğinin cevabını veremedi." Suçlu suçsuz, on binlerce insanın sorgusuz, sualsiz görevden alındığı bir dönemde, bilgiyi gizleyen Müsteşar Hakan Fidan’a hiç kimse dokunmuyor… Hakkında en küçük bir işlem bile yapılmamasının esbabı mucibesini, insan, ister istemez,“Erdoğan’ın sır küpü” oluşuna bağlıyor…
Kalabalıklar toplanıyor meydanlara… Devletin onca çabası, valilerin emniyet müdürlerinin olanca gayreti, politize olmuş tipler dışında büyük kalabalıkları çekemiyor sokaklara… Çekemez, darbe karşıtlığı değil de kör bir Erdoğan hayranlığı sergileniyor çünkü oralarda. Aynı özlemi 0duyan toplumun diğer kesimlerinin hassasiyetleri çok kaba şekilde hiçe sayılıyor… Tekbirler getirilip Erdoğan marşları çalınıyor ısrarla, giderek azalsa da “İdam isteriz”haykırışları, eylemlere damgasını vuruyor… Sormak hakkım, benim gibi ömrünü tüm canlıların yaşam hakkını savunmaya hasretmiş insanlar niçin gitsin o meydanlara? “Darbelere değil de kendine yapılmasına karşı”olduğu için sokağa çıkmış bir dolu samimiyetsizin arasına nasıl sığsın?
O DAVALAR HUKUKEN “YOKLUKLA MALUL”
Kritik davalara sansasyonel imzalar atan hâkimler, savcılar tutuklanıyor peş peşe… Yapılan itiraflardan, cemaatin talimatıyla birilerine kumpas kurdukları, suçsuz pek çok insanı uydurma delillerle hapse tıktıkları anlaşılıyor. Adaleti hiçe sayan zalimlerin KCK davalarında yaptığı hukuksuzluklar olduğu yerde duruyor ama… Şimdi iyice gün yüzüne çıktı ki, bu davaların büyük bölümü, toplumda kamplaşmayı artırıp ülkeyi istikrarsızlaştırmak için açılmış meğer. Halk arasında kin ve nefreti körüklemek için uydurma delillerle kamuoyu aldatılmış... Darbe için böyle bir psikolojik atmosfere ihtiyaçları vardı çünkü… Gerçek demokrasi için talep net olmalı bence: Hukuk adamı payeli çetecilerin yaptığı tüm yargılamaların yeniden ele alınması gerekiyor… O davalar hukuken “yoklukla malul” çünkü…
Darbe girişimi sonrası çok garip şeyler oluyor gerçekten… Esasen suçlusu olan bir dolu zevat, meydanlarda mağduru oynuyor… En tuhafı da büyük kalabalıkları ikna ediyor kolayca… Toplumsal muhalefet ise kabuğuna çekilmiş durumda iyice; köşesinde oturmuş sıranın kendine gelmesini bekliyor… Kimi aklıevvlellerse “yesinler birbirini” diyerek ellerini ovuşturuyor… Ama bunun fazla sürmeyeceğini düşünüyorum… FETÖ’nün tasfiyenin ardından, Gezi eksenli bir gözaltı dalgasının olabileceği geliyor aklıma… Gezi’yi bir darbe girişimi olarak gösterip, büyük tutuklamalar yapılabilir pekâlâ… Bu tehlikeye karşı Gezi’deki birlikteliği örmek için daha ne bekleniyor?
Yorum Yap