Selam yaratana

  • 14.08.2023 18:14

Sevgili dostum Zafer Aydın’ın “İlerici Liseliler Derneği (İLD) 1977 -1980 Mektepten Sokağa Liseli Gençlik” kitabını okudum nihayet. Anlatılan binlerce insanla beraber benim de hikâyemdi. Hem o hikâyenin, hem de anlatan kitabın yazımına “deryada katre kadar” da olsa katkım vardı ayrıca. Kimliğimi, kişiliğimi oluşturup beni bugünlere taşıyan İLD’nin yaşı tutmadığı için üyesi olamayan acul bir militanıydım çünkü. Kent kent dolaşıp İLD’lilerle sözlü tarih çalışması yapan Sevgili Nesrin Uçar ve Bediz Anat Sel Zonguldak’a gelmiş, o günlerden aklımda kalanları aktarmıştım ayrıca.

Kitabın kapağını kapadım, sonra filmi geriye sarmaya başladım. 1970’lerin 2. yarısıydı. Henüz oyun çağında çocuktum daha. İnançlı bir insan olan babam hep Mendereslerin idamına kahırlansa da, nedendir bilmiyorum, “anarşit” dediği Denizler daha çok yakıyordu içimi. Bu nedenle olmalı oyun bahçelerindeki şen çocuk seslerinden daha çok, sokağın uğultusu cezbediyordu beni. Çok gecikmedi, o uğultudan yükselen “Eşitlik, özgürlük, adalet, barış, devrim, sosyalizm” seslerine ben de kattım çocuk düşlerimi.  Doğrusu bu ya, devrimci ağabeylerimin, ablalarımın peşinde erken olgunlaşmıştım biraz da…

BİRAZ DA MAHALLEMİZDEKİ ÜLKÜ OCAKLARI SAYESİNDE SOLCU OLDUK

Ne mahalleydi! Yalnızca ağabeylerim, ablalarım değil, diğer büyüklerim de silme solcuydu. Ya onlar gerçekten çok şey biliyordu ya ben cahildim, hem çok iyi hem de bilge insandılar. Merakla dinler, çok da öykünürdüm. İşin kötüsü hemen dibimizde Ülkü Ocakları vardı. Biraz da onlar sayesinde solcu olduk. İnanın haksızlık etmiyorum, mahallemizdekiler ne kadar incelikli, ne kadar naifse o kadar kaba ve ilkeldi onlar da. Bizimle iletişim kurmak gibi dertleri yoktu bir kere, tek ikna yöntemleri içimize ürkü salmaktı. Ne çok tehdit yedik o kabadayı özentilerinden. Küçücük çocuklardık oysa. Sağ olsunlar yine de, solculuğumuzu perçinleyerek bizi biz yaptılar çünkü…

Okuma heveskârı bir çocuk olarak, kitapların büyülü dünyasında, bilincimi, hümanizm değerleriyle şekillendirdiğim o yıllarda çok da sol örgüt vardı. Ama İlerici Gençler Derneği’nin sokaklarda kol gezen şiddete “Hayır” demesi gönlümü çeliyordu doğrusu. Çok gecikmedi, 12 Eylül mahpusları arasında yerini alacak Bahaddin Arı teklif etti, İGD’ye gittik birlikte. Gidiş o gidiş. Zaman içinde en az mahalledeki kadar güzel insanlar tanımakla kalmadım herkesten çok da oralı oldum . Kısa süre sonra İLD şubesi kuruldu. Merkez Ortaokulu temsilcisi oldum ben de. Çok okumak ve bir eylemden diğerine koşmaktan başka bir şey yapmasam da, İLD temsilcisi olmak çocuk dünyam için çok şeydi. Tutmasam, Komintern temsilcisi bile sayabilirdim kendimi…

BİZİ DAHA DA OLGUNLAŞTIRAN12 EYLÜL OLDU KESİNLİKLE

Sonrası daha çok okuma, öğrenme çabasından tutun da, haksızlıklarla yalın yürek mücadeleye kadar bitmeyen bir kavga... Erkenden sınıf mücadelesine katılabilmek için Çırak Kursu’na yazıldım, ortaokuldan sonrasını bile isteye okumadım mesela. 18 yılı yeraltında olmak üzere 31 yıl işçilik yaptım, yüzüm gözüm kapkara ocaktan çıktığım günler alnımın en ak günleriydi. Büyük Madenci Grevi dahil tarihsel ölçekli birçok eylemin örgütleyicileri arasında da yer aldım, Irak Dünya Mahkemesi Vicdan Jürisi Üyeleri arasında da. Kapısından girmeyi yaşamımın en büyük bahtiyarlığı saydığım “Parti”nin legale çıktığında ilk il başkanlığını bile yaptım hatta…

Bizi daha da olgunlaştıran12 Eylül oldu kesinlikle. Büyüklerimizin hapse düşmesiyle örgüt faaliyeti resmen bize kaldı. Aman Allah’ım nasıl büyük bir sorumluluktu o? Aslında ben de şans eseri kurtuldum o zulümden. Türkiye Komünist Partisi’nin kuruluş yıldönümü olan 10 Eylül’de Acılık’taki demiryolu köprüsüne pankart asma görevi verildi 2 arkadaşımla birlikte. Sabahın köründe köprüye tırmanmış, “TKP yol gösteriyor” yazılı pankartı asıyorduk ki, bir polis geldi, “İzniniz var mı?” dedi. Biz de “İzinsiz asılır mı?” deyince yürüdü gitti. Şayet o gün bizi alıp karakola götürseydi, 12 Eylül’ü büyük olasılıkla gözaltında karşılayacaktık ki, sonrasını hayal etmek bile zor…

KİTAP İÇİN 142 KİŞİ İLE YÜZ YÜZE GÖRÜŞME YAPILMIŞ

Kolektif hafıza böyle bir şey. Nesrin’le Bediz’in söyleşileri kadar Zafer’in titiz işçiliğinin payı da çok elbette, Zonguldak’la ilgili benim unuttuğum birçok detay yer almış kitapta. Özellikle Endüstri Meslek Lisesi’ndeki eylemleri çok iyi anımsıyorum da, 11 Ocak 1978’de Fener Lisesi’nde yapılan boykot hiç aklımda kalmamış örneğin. Cumhuriyet Ortaokulunda, İGD’nin kalesi Ontemmuz Mahallesi halkıyla faşist okul müdürüne karşı yapılan eylem de keza yine öyle. İLD’nin Ankara, İstanbul, İzmir başta kurulu olduğu onlarca il için de aynı şey söz konusudur elbette…

Üşenmedim saydım, Bediz Sel, Bedia Anat, Haluk Sarptunalı ve Nesrin Uçar sürecin aktörü olan tam 142 kişi ile yüz yüze görüşme yapmış. Bilgilerinin açıklayıcı olacağı düşünülen 20 kişinin de görüşüne başvurulmuş. Zafer, 30 kitabı kaynakça olarak kullanmış ayrıca, 28 süreli yayın ve 3 internet sitesini taramış. Başta TÜSTAV ve DİSK olmak üzere birçok kurumun yanı sıra, isimleri tek tek yazılı onlarca kişisel kütüphane ve arşivden yararlanmış. Böylece üzerinde çalışacaklar için başvuru kaynağı olacak bütünlüklü İLD tarihi çıkmış ortaya. Bu emeğe şapka çıkarıp “Var olun kardeşler” demekten başka ne düşer ki bana

KÖTÜLÜKLER TOPLUMU DÜŞLERİMİZİ ACIMASIZCA EZSE DE HÂLÂ YOLLARDAYIZ

Biz daha adil, daha eşit bir dünya düşüne küçücük yaşlarda kendini kaptırmış dal gibi çocuklardık. Muzırdık, heyecanlıydık, inançlıydık. Boyumuza posumuza bakmadan paranın padişahlığını yıkmak için çıkmıştık yola. Kötülükler toplumu acımasızca ezse de düşlerimizi hâlâ yollardayız. Kitaptan öğrendim ki, o ateşten günlerde, kimilerinin adını o yıllardan bildiğim 24 yoldaşımızın acısı düşmüş toprağa. 2 yoldaşımız aldığı yaraların izlerini daha fazla taşıyamayıp, sonraki yıllarda bizlere veda etmiş. Aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum onların. Kendilerine karşı hep mahcubum, öyle de böyle de olsa yaşayıp gidiyorum çünkü…

Aslına bakarsanız hepi topu 4 yıl bile sürmeyen çok uzun bir kavga öyküsü İLD. Arkasında da önünde de yüzlerce yılın mücadele tarihi var. Dört yılı isteyen Spartaküs’ten, dileyen Paris Komünü’nden, canı çeken 1920’deki Doğu Halkları Kurultayı’ndan başlatsın. Neresinden başlatsanız hep onur, hep umut, hep aydınlık dolacak sayfalarınıza. Ne mutlu. Kısa tutmak için akıl almaz derede zorlandığım bu uzun yazıyı kitabın ithaf cümleleri ile bitireyim: “Yeni yetme günlerinde gök yarısı kadar bayraklarla haklı bir dava için yola çıkan, ellerinde dağıttıkları bildirinin, duvarlara yazdıkları yazının sıcaklığını, yüreklerinde umutlarını kaybetmeyen, eşitlik ve özgürlük düşü görmeye devam eden tüm yoldaşlarımıza… Düşlerimizi yalnız bırakıp giden arkadaşlarımıza…” Selam olsun. Selam olsun…

https://www.ozgurhalkinsesi.com.tr/yazarlar/ahmet-ozturk/selam-yaratana/21/?fbclid=IwAR33j7TkSRi5vqAxPLZxgSReAPdMw-BnGbxlfkDgClT-2b-yjGrWtRhudxI

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Resmi İlanlar