Cumhuriyetin dört ayaklı mağduru

  • 25.03.2012 00:00

Cumhuriyetin dört ayaklı mağduru

Şapka Devrimi ilan edilirken Atatürk’ün yanı başındaydı, Latife Hanım’ı Çankaya Köşkü’nde ev sahibi olarak da o karşıladı. Yurt gezilerinde, meşhur sofralarda, diplomatik ve siyasi görüşmelerde Atatürk’le birlikteydi, bütün kalabalıklar çekildiğinde, herkes gittiğinde Atatürk’ün yanında yine o kaldı. Karısı dışında kimse Atatürk’e onun kadar yaklaşamadı. Kitap okurken, uyurken ayaklarının dibindeydi. Atatürk’ün Çankaya Köşkü’nde yalnız geçen yıllarının tek vefalı dostuydu.

Anılarını yazabilseydi yer yerinden oynardı. Maalesef anıları yok. Gözleri herkesten daha çok şey gören, kulakları herkesten çok şey duyan Cumhuriyet’in ilk yıllarının bu en önemli tanığı hakkında o yüzden çok az şey biliyoruz.

Foks ( ya da Fox) bir Alman pointeri. Yani bir avcı köpeği. Hangi tarihler arasında Atatürk’ün yanında yaşadığıyla ilgili o kadar az şey biliyoruz ki, onu, Atatürk’ün Birinci Dünya Savaşı’nda Doğu Cephesi’ndeyken kapısında nöbet tutan ilk köpeği Alp, Kurtuluş Savaşı sırasında esir düşen bir Yunan generalle birlikte esir düşerek Atatürk’ün yanına gelen yine bir av köpeği olan Alber ile zaman zaman karıştırıyoruz.

Ama Foks’un Atatürk’un en meşhur köpeği olduğuna şüphe yok. İngilizce tilki demek olan adının nereden geldiği bilinmiyor. Muhtemelen kurnazlığı buna sebep. Belki de adını ilk sahibi böyle koymuştur. Çünkü Foks’un ilk sahibi Atatürk değildi. Atatürk köpeği neredeyse kamulaştırmıştı.

Atatürk’ün uşağı Cemal Granda o günü şöyle anlatır:
Atatürk’ün Foks adında bir köpeği daha vardı. Yalova’da banyolarda seyyar fotoğrafçılık yapan Hasan Efendi’den 50 liraya satın almıştı. O zaman 50 lira oldukça önemli bir paraydı.
Atatürk, bir sabah gezintisinde, seyyar fotoğrafçının sehpasının ayakları arasında yatan köpeği görünce sordu :
- Bu köpek senin mi ?
Fotoğrafçı birden ne yapacağını şaşırdı. Sonra toparlanarak,
- Evet paşam, diye karşılık verdi.
- Çok güzel bir şey.
- Çok beğendiyseniz size hediye edeyim paşam.

Köpek o zaman yavruydu. Asil filan değil, bayağı sokak köpeğiydi. Ama tüyleri çok güzeldi.
Atatürk bir daha hayvana dikkatle bakarak, yanındakilere,
- Bu adamı memnun ediniz, dedi.

Böylece, fotoğrafçının köpeği Foks, Atatürk’ün köpeği oldu.

Foks’un yıldızının parladığı andı bu. Bundan sonraki hayatını Türkiye’nin kurucusunun yanı başında geçirdi, tüm resmî ve gayrıresmî görüşmeler ve gezilere katıldı, geceleri onun karyolasının dibine konan özel yastıkta uyudu. O güne kadar…

Foks’la ilgili hatıratlarda anlatılanlara baktığınızda karşınıza bu sahibinden başka kimseye eyvallahı olmadığı anlaşılan köpekle ilgili hafif korku dolu, bol diş izli hikâyeler çıkar.

Anılardan çıkan, Atatürk’ün iyi bir hayvansever ve Foks’a çok düşkün olduğudur. Atatürk’ün uşağı Cemal Granda’nın anılarına bakılırsa Foks’un ne zaman kimle çiftleştirildiğini bile yakından takip etmiştir.

Bir gün Ankara’da köşkün bahçesinde dolaşırken, köpeğin hareketlerini dikkatle izliyordu. Foks’un tembelliği mi üzerindeydi, neydi, bir köşeye çekilmiş, boş gözlerle sahibine bakıyordu.

”Atatürk hayvana uzun uzun baktıktan sonra bana döndü. - Bu hayvan aç dedi. Yemeğini az önce yedi, diye karşılık verdim. -Yese böyle olur mu, sorusuna -Bir tencere pilavı elimle verdim. Hem öyle bir pilav ki, fukaranın (yoksulun) evinde üç, dört kişi doyar. Hiç sesini çıkarmadı önce... Çıkarmadı ama, aklına Foks gelmiş olacak ki, yemekten sonra sözü yine ona getirdi: -Bu köpek çitleşti mi, diye sordu. Anlaşılan Foks’unun keyifsiz halini, bu kez de cinsel durumuna yoruyordu. -Konya’da iki ay önce çiftleşmişti dedim.  -O orada kaldı. Ben burada bir şey oldu mu diye soruyorum. -Henüz olmadı Paşam!  O zaman Atatürk şöyle konuştu; -Hayvanlar muayyen zamanlarda çiftleşirler. Onların hiç değilse bir zamanı var. Onlar kadar olamıyoruz...”

Falih Rıfkı’nın Çankaya’da anlattığı ünlü ısırma hikâyesinde ise “Cumhuriyet idealleriyle yetişmiş” Foks, “Osmanlı geleneklerinden gelen Vali”ye karşıdır. Neredeyse Foks’un valiyi ısırdığı an Cumhuriyet için zafer vakti gibi anlatılır: “Köşkte vilayetlerimizin birine tayin olunan bir zat bir gün kendisini ziyarete gelir. Çalışma odasından girer. Foks bir köşede yatmakta... Atatürk masasının başında... Vali, Babıâli protokolünden gelme olduğu için, oda içinde bir müddet yürüdükten sonra, birdenbire yarı beline kadar eğilip “yerden” dedikleri Osmanlı selamını verir. Cumhuriyet Devri görenekleri içinde yetişen Foks, bu ani hareketi görünce Atatürk’e bir fenalık (kötülük) yaptığını sanarak, fırlayıp adamcağızı tam kaba etinden ısırır. Ne olduğunu, ne yapacağını şaşıran vali de tam tersine yere düşer ve ayakları havaya kalkar.”

Atatürk’ün kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun anılarında da Foks’un Florya’dan Sirkeci’ye Atatürk’le yaptığı bir tren yolculuğu anlatılır. Atatürk’le birlikte trene binen Foks’a furgon bileti alınmıştır. Tabii Foks birinci mevkide seyahat etmektedir. Az sonra biletleri kontrol eden görev disiplini fazlaca yüksek biletçi “Bu biletle birinci mevkide gidemez” deyiverir. Az sonra olacakları tahmin eden Atatürk bozuntuya vermez, “İyi o zaman götürün furgona” der. Tam biletçi Foks’u alıp götürürken köpek hırlar ve biletçinin eline saldırır. Atatürk “Neden köpeğe bilet sorarsın be adam” diye haklı olarak kahkahalarla gülmektedir.

Çankaya Köşkü’ndeki uzun saatler süren sofraların korkulu rüyası haline gelmiştir Foks. Anlaşılan sofranın altında dolaşan Foks’un parçaladığı pantolonlar da bu şöhretin yayılmasında etkili olmuştur. Bu yüzden Atatürk’ün de epeyce masrafa girdiği anlaşılıyor. Öyle ki bazı konukların, eski pantolonlarını Foks’a bile isteye parçalatıp Gazi’nin köpeği için yaptığı bonkörlükten faydalanmak istediğini bile söyler Falih Rıfkı.

Son kurbanlarından biri Andımız’ın bânisi, Atatürk’ün sofrasında başına gelmeyen kalmamış Mili Eğitim Bakanı Reşit Galip olmuştur. Herhalde yine Atatürk’ten çok Atatürkçülük yaptığı hararetli bir anda sahibi için beka kokusu alan Foks, tüm protokol kurallarını ihlal ederek Milli Eğitim Bakanı’nın pantolonunu fena halde harcamıştır. Bu durum karşısında utanan Atatürk, Reşit Galip için terzisine bir pantolon siparişi verir. 

Şimdi geldik bu “hayvansever ulu önder” hikâyesinin bulanıklaştığı, müphemleştiği, karartıldığı esas karar notasına.

O gün olan biteni önce Falih Rıfkı’dan okuyalım:

Nihayet bir akşam geldiğimizde Atatürk’ün elini sarılı bulduk. Efendisini ısırmıştı. Atatürk bu esnada hiç sinirlenmemiş ve etrafındakilere de ‘Fenalık yapmak için ısırmadı’ demiş.”

Atatürk’ün kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun daha yakın tanıklığı ise şöyle: “Foks bu seferde hiç yapmadığı bir şekilde sahibi Atatürk’e saldırıp ısırmıştı. Hepimizin ödü kopmuştu. Ama neyse dişlerini çok fazla geçirmemişti, tedaviyle birkaç günlüğüne iyileşmişti.”

Foks ve Atatürk diye Google’da arattığınızda karşınıza binlerce sayfada çıkan, tabiri caizse hayvanseverler tarafından forward manyağı yapılan Bekir Coşkun’un “Atatürk’ün köpeği” yazısındaki anlatımı daha çok seviyorum:

Bir gün Foks, Atatürk'ün elini ciddi biçimde ısırmıştı. Ancak (yaşamı boyunca hayvanların öldürülmesine karşı çıkan, başıboş kedi ve köpeklerin Hayvanseverler Derneği aracılığıyla sahip edinmelerini sağlayan) Gazi, Foks'un davranışına hiç sinirlenmemiş, eli pansuman edilirken şöyle demiştir: Fenalık yapmak için ısırmadı...''

*

“...Foks'un ölümü Atatürk'ü adeta yıkar. Günlerce yüzü gülmez olur. Artık Foks'un konusu her açıldığında, gözleri acıyla dolar...''

Coşkun’un modern hayvan aktivizmi kavramlarını anakronizm falan demeden 1930’lara ışınladığı yazısına bakılırsa Foks, Atatürk’ün elini ısırır, bir süre sonra da ölür. Eğer Atatürk’ü ısıran ölmüyorsa, Atatürk’ün “Fenalık yapmak için ısırmadı” sözünden sonra yazıya konan “yıldız”da kötü bir şeyler saklanıyor olmalı. Bekir Coşkun’un bilmemizi istemediği kötü şeyler.

Falih Rıfkı o kötü şeyleri biraz daha açık eder: “Foks’un öldürülmesini anlatırken bir anda faili belirsizleştirir: “Köpeği alıp çiftliğe götürmüşler, kontrol altına almışlardı. Yakınları bir olarak ve sahibini ısıran köpekten artık hayır kalmadığına inandırarak öldürülmesi için müsaade alabilmişlerdi.”

Atatürk’ün hayvan sevgisinin kovaladığı kargalardan başlatıldığı, bunun da “camdan giren bıldırcını görünce tabağındaki bıldırcını yemekten vazgeçti” gibi müthiş hikâyelerle desteklendiği hayvan hakları derneklerinin sitelerinde copy paste edilen metinde de Foks’un akıbeti için “Atatürk iyi çevresi kötü” taktiği devreye sokulur: Ama yakınları ‘Sahibini ısıran köpekten hayır gelmez’ diyerek, ilaçla sonsuza dek uyutulması için Atatürk'e ısrar ederler. İzin verdi mi vermedi mi bilinmez ama Foks o günlerde öldürülür. Foks’un ölümü Atatürk’ü adeta yıkar. Günlerce yüzü gülmez.”

Gerçeğe en yakın anlatımı ise yine Atatürk’ün kütüphanecisi, olan bitenin birebir şahidi Nuri Ulusu’nun anılarından okuyalım:

 

“İşte bu olayların peş peşe olmasından sonra çiftliğe gönderilen Foks burada da hırçınlığını ve saldırganlığını arttırmaya başladığı için, çiftlik baytarları Atatürk’ü de ikna ederek Foks’u iğne ile öldürdü.”

Tüm anılara bakılırsa Foks bir iddiaya göre Çankaya’ya getirilen ikinci bir köpeği kıskanarak ya da başka bir nedenle Atatürk’ün elini ısırmıştır. Hem de epeyce. Bir ay gözetim altına alınan köpek bu süre içinde de Atatürk’le problemsiz birlikte yaşamıştır ama bu bile hakkında kesilmiş “Sahibini ısıran köpekten hayır gelmez” hükmünü bozamamıştır. Foks’un uyutulması konusunda izni veren Atatürk’tür.

Bu anlatımların hepsinde ölüm kararını meşrulaştırmak için Foks’un ne kadar da “azdığı”, “şımardığı” vurguları da tabii ki dikkatlerden kaçmaz.

Harika giden bu hayvansever kurucu önder hikâyesinin sonu pek de güzel bitmemiştir. Ama Ulu Önder’i ısırarak ölüm fermanını imzalayan Foks’un çilesi bu kadarla da bitmez.

Atatürk Orman Çiftliği’nin baytarları Atatürk’e bir jest için Foks’un derisini soyar, içini av hayvanı gibi doldurur, gözlerine renkli camdan mavi göz yaparak bir cam içine yerleştirir.

Bir gün Atatürk’e çiftliği ziyaretinde sürpriz olarak içi doldurulmuş Foks gösterilir. Atatürk bir sandalye çeker, bir süre köpeğini izler sonra da “Ben onu sevmiştim. Onu böyle görmek istemem gömün lütfen” der.

Bundan sonrası tamamen muamma. Anlaşılan Atatürk’ün bu emri yerine getirilmemiştir. (Tabii böyle bir emri varsa.) Anlaşılan onca yıl Foks’un doldurulmuş cesedi ya çiftlikte ya da bir evde saklandı. En azından 1969 yılına kadar. Çünkü Anıtkabir kayıtlarından biliyoruz ki o yıl Atatürk Orman Çiftliği’ndeki Hayvanat Bahçesi’nin kurucusu Necdet Pençe’nin eşi İrfan Pençe, içi doldurulmuş Foks’un cesedini Anıtkabir'e bağışladı. Foks’un ne ara oradan Çankaya’daki Muhafız Alayı’na gittiğini ise bilmiyoruz. Çankaya Muhafız Alayı’na gittiğini de 2002 yılında Anıtkabir’de Cumhurbaşkanı Sezer tarafından açılan müze sayesinde öğrendik. Çünkü 10 yıldır o müzede Atatürk’ü kütüphanede çalışırken gösteren balmumu heykelin yanında duruyor Foks. Atatürk ve İnönü ile birlikte ebedi istirahatgâhının adresi Anıtkabir olan üçüncü fani olarak bir camekân içinde gelip geçenlere gülümsüyor.

Ama sakın görünüşe aldanmayın. Muhtemelen bu kez haklı olarak önünden gelip geçenleri yine ısırmak istiyor.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)

  • faruk tuncay
    faruk tuncay
    14.11.2013 09:59

    RTE Davutoğlu ikilisi, KDP ile ötekileri savaştırmayı başarırsa, iki derin gazeteci de, analizlerinizin isabeti çerçevesinde eteklerinize zil takar oynarsınız.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums