otaliter rejimler, ataerkil gelenek ve öğretmenlik

  • 27.11.2011 00:00

 Türkiye’de halen önü gerektiği ölçüde alınamamış olan öğretmen terörü, yaygınlığını iki köhne kuruma borçlu: (1) büyüklerin sözünü dinlemeyi öğütleyen ve tekdir ile uslanmayanın hakkının kötek olduğunu telkin eden yaygın ataerkil gelenek, ve (2) totaliter kaygıları nedeniyle öğretmenlik mesleğini yücelten Cumhuriyet.


Totaliter yapı

Totaliter rejimlerin ayırt edici özelliği, toplumu belli bir ideoloji doğrultusunda şekillendirmek istemeleridir. Ancak bunu sadece propaganda yoluyla gerçekleştirmek mümkün olmaz. Köklü ve kalıcı bir toplumsal değişim için, mevcut eğitim felsefesini yeni rejimin ideolojisi doğrultusunda değiştirmek ve yeni nesillerin bu ideolojiyi benimseyecek şekilde yetişmelerini temin etmek gerekir. Bu nedenle, her ciddi siyasi değişimi, eğitim felsefesinde yapılan köklü bir değişiklik takip eder.

Yeni bir öğretmen kadrosu yetiştirmek, bu noktada hayati bir önem arz eder. Zira yeni rejimin ideologları başkentteki resmî makamlarında otururlarken, bu yeni öğretmenler, onların halkın içindeki uzantıları olacak ve rejimin ideolojisini yeni nesillere benimseteceklerdir. Rejimin, öğretmenlerin bu işlevini gizlemektense ilan etmesi, amaca ulaşmayı kolaylaştırır. Çünkü öğretmenlik mesleğinin devlet eliyle kutsanmasıyla birlikte, öğretmenler devletin kurumsallığı ile iç içe geçer ve seküler bir dinin rahipleri ve rahibeleri haline gelirler. Bu kutsanmışlık, öğretmenlerin sınıf içindeki otoritelerine de yansır.

Örneğin, öğrencinin (1) öğretmen içeri girdiğinde ayağa kalkmasının beklenmesi, (2) sınıfta söz aldığında ayağa kalkarak konuşmak durumunda olması, (3) (diğer öğrencilerle birlikte) bir bütünün parçası olduğuna inanması, (4) öğretmenin dile getirdiği siyasi düşüncelere aykırı fikirler beyan etme konusunda tamamen özgür olmaması, ya da (5) böyle bir şeye cesaret edebildiği durumlarda, sadece öğretmeni değil, öğretmenin temsil ettiği devleti de karşısına almakta olduğunu bilmesi gibi gerçeklikler, totaliter idareler için son derece sıradandır.

Türkiye özelinde, Yeşilçam filmlerinde ve diğer popüler kültür ürünlerinde köyün imamının gerici, öğretmeninin ise aydın kişi olarak sunulması, devlet ideolojisi ile öğretmen kimliğinin iç içe geçmiş olmasının bir yansımasıdır. Necip Fazıl’ın Dersim Katliamı ile ilgili olarak aktardığı bir anekdot da, Türkiye örneğinde öğretmen, rejim ve “adam edilmek” istenen halk arasındaki ilişkinin niteliği hakkında bir fikir verebilir: “Her evi ayrı ayrı tutuşturduktan sonra dört bir etrafı ayrıca çalı çırpı içine alınıp alev alev yakılan bir köyden, deli gibi bir adam çıkıp ... [jandarmalara] doğru ilerliyor ve haykırıyor: ‘Durun, ben köy ahalisinden değilim! Muallimim!’”Yani jandarma halkı öldürmekte, öğretmen ise jandarmaya halktan olmadığını, bir devlet memuru olduğunu ifade etmektedir.


Ataerkil gelenek

Öğretmenlik mesleğinin kutsanması, öğretmenlerin sınıf içinde öğrencilerin duygularını incitici davranışlar sergilemelerini ve hatta zaman zaman fiziksel şiddete başvurmalarını dahi gerekçelendirir ve olağanlaştırır. Örneğin, herhangi bir devlet dairesinde görev yapan bir memurun, o daireden hizmet almaya gelen bir vatandaşı dövmesi hemen her durumda absürd karşılanırken, öğretmenler söz konusu olduğunda bu algı geçerliliğini yitirir. Ancak bütün bunlarda, totaliter yapı kadar ataerkil gelenek de belirleyicidir.

Ataerkil gelenek, bir bilenin yol göstericiliğini ve bu bilene derin bir saygı duymayı telkin eder. Bu telkin kategorik olarak olumsuz bir anlam ifade etmese de, ataerkil bir çerçeve içinde son derece katı bir yapıya bürünür. Zira ataerkil yapı, (1) gücün ve şiddetin, haklılığı da beraberinde getirdiğini varsayan, (2) maskülen, (3) yaş hiyerarşisini vurgulayan, ve dolayısıyla da (4) otoriter ve militer yaklaşımlarla eklemlenmeye fazlasıyla meyilli olan bir niteliğe sahiptir.

Şiddeti olumlayan “Dayak cennetten çıkmadır” gibi efsanelerle şekillenen Türkiye geleneğinde, bu ataerkil-otoriter zihniyetin izini sürmek çok zor değildir. Bu gelenekte, “Söz büyüğün, su küçüğün” gibi yerleşik ifadeler, büyüklerin (ve özellikle de erkek büyüklerin) egemenliğini vurgular. Andımız’da da yer alan “Küçüklerimi sevmek, büyüklerimi saymak” gibi ifadeler, sevgi ve saygı gibi hisleri yaş hiyerarşisine oturtur.

İlgili zihnî çerçeve, Hz. Ali’ye atfedilen “Bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum” sözünü dahi (gerçek bağlamını bilmeden) bir ezber haline getirmekte ve bu ifadeyle türlü haksızlıkları gerekçelendirmekte bir sorun görmez. Zira (Hegel’in ifadesiyle) kölenin olduğu her yerde mutlaka bir de efendi vardır.


taraf@serdarkaya.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums