- 21.08.2011 00:00
Üniter devlet, siyasi idarenin tek ve merkezî bir otoritenin kontrolünde bulunduğu bir işleyişin ifadesidir. Bu işleyiş, ülkenin farklı bölgelerini ilgilendiren kararların, o bölgelerde yaşayanlar tarafından değil, başkentteki politikacılar tarafından alınmasını öngörür. Böyle bir sistemde, yerel yönetimler, çoğu zaman merkezî otoritenin birer uzantısı durumundadır. Dolayısıyla da, görevleri, bulundukları bölgedeki insanların iradelerini temsil etmek değil, merkezin ürettiği politikaları uygulamaktır.
Üniter devletlerde yerel yönetimlere geniş yetkiler tanınması da az rastlanan bir durum değildir. Ancak bu yetki verildiği gibi, alınabilir de. Zira aslolan yetkinin miktarı değil, iplerin merkezî otoritenin elinde olmasıdır.
Üniter Devlet ve Demokrasi
Üniter devlet söz konusu olduğunda ilk akla gelen konulardan biri, merkeziyetçilik ile demokrasi arasındaki ilişkidir. Zira merkezî düzenlemelerin yerel taleplerle uyuşmadığı her durum, merkezin kendi tercihlerini dayatması anlamına gelir. Bu noktada sorular gayet açıktır: Eğitimden sağlığa pek çok konu bölgesel olarak mı düzenlenecektir, yoksa merkezî bir şekilde mi? Kararlar başkenttekilerce mi alınacaktır, yoksa ilgili sorunları yerinde gören, seçmenler tarafından daha iyi tanınan, daha erişilebilir durumda olan ve dolayısıyla da kendilerinden daha kolay hesap sorulabilen yerel liderlerce mi?
Bu soruların vurgusu, demokrasinin siyasi irade ve temsil gibi temel değerleri üzerindedir. Dolayısıyla da, cevaplarının prensip bazında nasıl olacağı çok fazla kuşku götürmez. Ancak işleyiş söz konusu olduğunda, bu sorulara tek bir doğru cevap vermek zorlaşır. Zira Danimarka gibi küçük bir ülkede merkezî örgütlenme çok fazla sorun doğurmazken, büyük şehirleri arasında binlerce kilometre mesafe bulunan ABD ve Kanada’da durum farklıdır.
Merkeziyetçiliğin totaliter rejimler tarafından araçsallaştırılması hakkında ise, daha net konuşabilmek mümkündür. Hayatın her alanını kontrol altına almak ve toplumu belli bir şekle sokmak gibi eğilimlere sahip olan totaliter rejimler, hem toplum içindeki farklılıkları baskı altına alma, hem de resmî kılınan kimlik çerçevesinde bir aidiyet hissi kurgulama noktasında merkeziyetçi bir politika izlerler. Üniter devletlerde tektipleştirme kaygısına ve birlik vurgusuna daha sık rastlanması da zaten ilgili yapının merkeziyetçiliği bu denli işlevsel kılabilmesinden ileri gelir.
Türkiye’de Üniter Devlet
“Üniter” kelimesi, teklik, bütünsellik, bölünmezlik çerçevesinde bir anlam ifade eder. Dolayısıyla, Türkiye’de kimi yetkililerin devletin üniter niteliğine sıklıkla atıfta bulunuyor olmaları boşuna değildir. Fazlasıyla klişeleşmiş ve halkın nezdinde artık anlamını yitirmiş olan bu söylemde devletin “üniter niteliği” ya da “bölünmez bütünlüğü” ile kast edilen, Türkiye’nin Ankara’dan (ve tabii mümkünse Ankara’nın belli bir noktasından) idare edilmeye devam etmesidir.
Bu söylemin varlık nedeni, herşeyden önce, Türkiye’nin doğusunda Kürtlerin kendi kaderlerini tayin etmeye başlama ihtimalinden duyulan kaygıdır. Zira Türkiye’de yerel yönetimlerin güçlenmesi, Kürtlerin de kendi kendilerini idare etmeye başlamaları anlamına gelecektir. Dolayısıyla da, kendi dillerini konuşmaları ya da çocuklarına kendi dillerinde eğitim verme kararı almaları, (herhangi bir kargaşaya dahi sebep olmadan) doğal bir süreç dâhilinde kendiliğinden olağanlaşacaktır.
Tabii aynı şey Kürt olmayanlar için de geçerlidir. Şöyle ki, Cumhuriyet, memleketin İstanbullusunun da, Konyalısının da, Ankaralı gibi olmasını ister. Ancak yerinden yönetime engel olunmaması durumunda, zamanla kendiliğinden İstanbullu İstanbullu, Konyalı da Konyalı gibi olacaktır.
O halde, bütün bunların önüne geçebilmek için yapılacak şey bellidir: Her ile Ankara’dan bir vali atanacaktır. Bu valiler, Ankara’nın o ildeki temsilcisi ve “ayrı ayrı her bakanın mümessili ve bunların idari ve siyasi yürütme vasıtası” olacaklardır. Halkın seçtiği belediye başkanları ise hadlerini bilip devlet işlerine karışmayacak, çöpleri toplamak gibi işlerle iştigal edeceklerdir.
Türkiye’nin üniter devlet anlayışı ve bu anlayış çerçevesinde ortaya çıkan yerel yönetim sistemi özetle budur. Biraz dikkat edilirse, çok yakın bir geçmişe kadar ulusal siyasetin de buna benzer bir atananlar ve seçilenler ya da görünenler ve görünmeyenler oyunu olduğu görülebilir.
Bu, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin rical-i gayb geleneğidir.
taraf@serdarkaya.com
Yorum Yap