- 9.06.2014 00:00
Kuzum, daha ne kadar sürdüreceğiz...
Yalan söyleyip, kendimizi de, birbirimizi de kandırmayı...
Meseleyi yanlış yere koyarak, ısrarla inatlaşmayı?
Adamlar “devletleşiyor”, ne var bunda şaşacak?
İşin “olmazsa olmaz”ı, devletler önce ordu kurarlar. Bunun için de “askerî okullar” açarlar.
Onların yaptığı da sonuçta bu.
PKK’nın Kandil’de “Masum Korkmaz” adında bir askerî akademisinin var olduğunu kim bilmez?
Siz Kuleli’ye, Maltepe’ye, Işıklar’a 13-14 yaşlarında çocukları alırken oluyor da, onlara gelince niye olmuyor?
Ben meselâ, daha 11’imdeyken gitmiştim Selimiye’ye.
Ama bunlarınki, anaların babaların hilafına, birazcık zorla yapılıyormuş.
Ee, olacak gayri o kadar!
Bizim İstiklâl Savaşı’nda da, askerler kaçmasın diye taburların gerisinden gelen birkaç zabit bulunurdu, eli silahlı.
Her şey olup bittikten sonra, şiirlerde şarkılardaki atıp tutmaların ne kadarı hakikattir sanıyorsunuz?
Harp bu!
Hem hayatın bir gerçeğidir, hem de içgüdüsü yaşamak olan insanın doğasına aykırıdır.
Yeri gelmişken hatırlatalım ki, sık sık haşhaşîliğe vurgu yapan Başbakan, tarihte fütuhatlar yapmış İslâm ordularının seferlere öyle tıpış tıpış değil, alkol yasağı yüzünden çoğu zaman ancak haşhaş verilerek sevk edilebildiklerini, sanırım bilmiyor olmalı.
Konumuza dönersek... Sizin yöntemlerinizle olursa, gidişâtın hiç de iyi tarafa evirilmeyeceğini her dile getirişimizde, kanın akmasından yana olmakla suçlayarak susturmaya çalıştınız bizleri.
Demokrasiden, insan haklarından, özgürlüklerden gitseydiniz, bunlar değil başka şeyler zuhur edecekti.
Ama siz Kürt feodal beyleriyle pazarlığı seçtiniz.
Alacağınız sonuçlar da tabii ki ona göre olacak.
Şimdi çıkıp bir bölümü, konjonktür gereği “biz bölünmekten vazgeçtik” dese de durum değişmez.
Devletleşme, “pilav üstü az kuru” değildir ki; ya vardır, ya yoktur.
Eğer kana milliyetçilik girdiyse, her daim nükseder.
Hani dağa çıkarılan o yeni yetmeler var ya, onlar o akademide okurlar ve Kürt ordusuna general olurlar da, kendilerini yetiştiren Kürt politikacılara yarın darbe bile yaparlar.
Şimdikiler gider, yerlerine daha belâlıları gelir; harekete ummayacağınız ivmeleri verirler.
Ülkemizin kamburu olan çağdışı uygulamaları, başka arayışlara hiç yeltenmeden tasfiye edecekken, bunu yapmadınız; Batı’ya değil, kan ve barut kokan Doğu’ya benzemeyi yeğlediniz.
Hoş, sizden demokratlık beklemek de başlı başına bir ikilem ya, bu da galiba bizim hüsnükuruntumuz.
Kendiliğinden gelişen bir yaşam biçimidir çünkü demokrasi.
Bizim gibi Doğulu ve kolektivist toplumlar için demokrasi, daha önce evde hiç pişmemiş bir yemeğin kitaplardaki tariflere bakıp da yapılmasına benziyor.
Hâlbuki biz başka türlü bir mutfaktan geliyoruz:
Üzerine demir leblebi evsafında krutonlar serpilmiş Despot Çorbası...
Biat yatağında Vandal Kebap...
Baskılarla karamelize edilmiş Köle Tatlısı...
TOMAsuyuyla çalkalanmış sek ayran.
Bu tarz menülerin, ülkenin hak ve özgürlük açlıklarını giderecek besin değerleri taşımadığı artık ortadadır.
Şimdiye kadar tüm toplumu merkezden kontrol eden Türk oligarşisi ile, bundan böyle ondan kendi coğrafyasına isabet eden payın devrini isteyen Kürt oligarşisi arasında cereyan eden bir sürtüşme, bu itiş kakışın özünü teşkil etmektedir.
Yoksa, ideolojisi anakronikleşmiş bu milliyetçi-dinci devletle şimdiye dek Türk’ün sorunu ne ölçüde çözüldüyse, Kürt’ün sorunu da özenilen Kürt devletinde en kabadayısıyla o kadar çözülecektir.
Türkhalâ yoksul ve yoksun olduğuna göre, Kürt’ü bekleyen de gene o bildiğimiz yoksulluklar ve yoksunluklar yumağıdır.
Her şeye rağmen çare, AB ülkelerinin insanları gibi yaşamaktan geçer.
Ne ki, iki tarafın egemenleri, kendilerinin devre dışı kalacağı bir demokratikleşmeye rıza göstermeyeceklerdir.
Hep birlikte mücadelesi yapılacak olan, aslında budur.
twitter@cinarnamik
Yorum Yap