- 30.08.2017 00:00
Saygı değer kadim dostum!..
Sana bu mektubu yazmaya karar verdiğimde gözaltı süresiyle tutukluluğun bir yıla girmiş bulunmakta.
İçimden geldiği gibi bir asker mektubu babında yazdım.
Seni çok özledim bir gün olsun hiç aklımdan çıkmadın.
İnsanın aklının yetip de gücünün yetmemesi o kadar kötü bir duygu ki asansörde kalmış gibi oluyor insan .
Başta sen olmak üzere demokrasi, hukuk ve basın özgürlüğü için mücadelesi veren,bedel ödemekten çekinmeyen, tüm tutuklu ve tutuksuz yargılanan aydın, yürekli insanların gönüllü suç ortağıyım ben.
Bir de senin gibi ömrü askeri darbelere ve askeri vesayete karşı mücadeleyle geçmiş birisi olup ta, darbecilikle suçlanman kabul edilir bir durum değil.
Gerçi sen hukuki bir dayanağı olmayan iddianame hazırlayan savcının ve mahkeme heyetinin yüzüne de söyledin, savunmanda da belirtiyorsun; ben AKP’yi eleştirdiğim için, demokrasi ve hukuka sahip çıktığım için tutuklandım ama; demokrasi ve hukuk nöbetini tutmaya devam edeceğim diye haykırman,bu yürekli ve cesur çıkışınla seninle bir daha gurur duydum dostum.
Doksanlı yıllardaki OHAL’in uygulandığı dönemde yazılarından rahatsız olan darbeci askerler tarafından az tehdit edilmedin.
Bugün seni,demokrasi ve hukuka sahip çıkanları hedef gösterenler,darbecilikle suçlayanlar o günlerde senin yazılarını referans göstererek konuşmaya başlıyordu.
Doksanlı yıllarda Güney Doğu da beyaz torosların cirit attığı,faili meçhullerin, yargısız infazların,gözaltı kayıplarının,köy yakmaların ve boşaltmaların olağan sayıldığı;OHAL’li yıllarda, Kürtlerin uğradığı hak mahrumiyetleri karşısında umut veren ,nefes aldıran yazıların ve televizyon konuşmaların daha dün yazılmış ve söylenmiş gibi canlılığını koruyor.
Batı da yaşayanlar bunu ancak 20 Temmuz da ilan edilen OHAL ile fark etti.
İkinci Cumhuriyet tezinde öne sürdüğün eğer biz ‘Cumhuriyeti demokrasi ile taçlandıramazsak’ bu ülkede darbelerin önünü alamayız diyorsun.
Bugün aynen bunu yaşıyoruz..
OHAL‘i partili cumhurbaşkanı o kadar çok sevdi ki bize OHAL bir yıl uzatılsa yetmez diyor.
Artık OHAL ülkenin yeni sisteminin adı oldu.
Şimdi partili Cumhurbaşkanı OHAL ile grev,direniş,gösteri ve yürüyüş gibi ıvır-zıvırlar yok oldu diyor.
OHAL’den sonra demokrasi ve hukuka sahip çıkan gazetecileri ve düşünenleri içeri atmaları sıradan olağan bir duruma geldi.
Kısacası AKP’ye muhalif olan toplumun her kesimi ve ferdi artık rejim karşıtı ilan ediliyor.
Toplum olarak 780 bin kilo metre karede bir açık cezaevinde yaşıyoruz,yalnız siz yatmıyorsunuz dersem abartmamış olurum, tabi bunu demokrasi ve hukuk derdi olanlar için söylüyorum.
Saygı değer dostum seni ziyarete gelen gazeteciler cemiyetine yazarlar ve hukukçular bizleri yalnız bırakmasınlar ama; bir şeyler üretsinler diye bir açıklamanı okudum medyada.
Türkiye artık yazılı olan ve yürürlükteki yasalarla yönetilmiyor 20 Temmuz 2016 ‘da OHAL ilanı ile başlayıp, 16 Nisan referandum sonucu ile ülke Tiranlık bir sisteme geçti.
Artık bu topraklarda düşünce,ifade özgürlüğü gibi bir şeyden bahsetmenin bir anlamı kalmadı gibi.
İnsanların iş güvenliği bir tarafa can güvenliği yok sen bunları çok gündeme getirirdin.
Sen içeri girmeden günde 4 işçi iş cinayetinden ölüyor 6 işçi sakat kalarak iş göremez duruma düşüyordu; şimdi her gün cinayet ekonomisi sonucu 5 işçi ölüyor, 8 işçi sakat kalarak iş göremez duruma düşüyor. İşçi sendikaları DİSK’in dışında bu konuda bir basın açıklaması zahmetinde bile bulunmuyorlar.
OHAL’den sonra kimse malım mülküm var diye övünmesin bir KHK ile insanlar mal varlıklarını kaybediyorlar.
Gerçi sen bunları sık yazıp ve söylemiş birisin ben bunları niye anlatıyorum sana,benim ki biraz değil fazlasıyla tereciye tere satmak gibi oluyor ama ben kimle dertleşeceğim senden başka sevgili dostum.
Tanışıklığımızın dostluğa uzanması azda olmamış tam 24 yılı devirmişiz.
İzmit’te bir kış mevsiminde panel de tanışmıştık.
24 yıl gözümün önünden bir film şeridi gibi akıp geçti.
İlk buluşmamız yanılmıyorsam Fenerbahçe de bir et lokantasında buluşmuştuk;bana birbirimizi karşı dürüst olalım,dürüstlük yoksa hiç görüşmeye gerek yok demiştin..
Ben de doğru söylüyorsun ama bunu da zaman gösterir ben şimdi ne diyebilirim dediğimi hatırlıyorum, sen de doğru söylüyorsun diye sohbetimize devam etmiştik.
Bir yazıma konu etmiştim Bukowski demiş ki; bir söyleşisinde‘dostunu tanıyacaksan cezaevine düşeceksin.’
Gerçekten hayatta kimlerin dost olduğunu zor günler belirliyor bunu test eden başka bir alette yok.
Sevgili dostum çok şanslısın sen içeri düştüğünden beri saygı değer Eşin Ümit hanımdan sağlıklı haberlerini ve selamını alıyorum.
Burada eşin Ümit hanımefendiye ayrı bir parantez açmak istiyorum.
Değerli dostum çok çok şanslısın Ümit hanım gibi mazeret göstermeyen,ağlayıp sızlamayan ve her türlü zorluğa göğüs geren,dik bir duruş sergileyen, soğuk kanlılığını koruyan bir gün olsun bile değer miydi demeyen arkanda duvar gibi duran her erkeğe nasip olmayan zarif bir eşin var.
Ümit hanım bana Mehmet bey, biz bunlara alışığız bunların üstesinden geliriz zor olacak ama üstesinden geleceğiz dedi.
Sevgili dostum,ben bu mektubu sana yazmaya karar verdiğim de eşin Ümit hanıma sordum ve kendisinden de bahsetmek istediğimi söylediğimde, bu konuda pek istekli olmadı ama sonunda sen bilirsin Mehmet bey dedi.
Dostum bugünler geçecek kolayda geçmiyor bunun farkındayım, etrafında pervane olanların ortadan kaybolması sana özgü de bir şey değil,her dönemde her zaman oportünistler herkesin etrafında olmuştur.
Okuyorsundur bir dönemin kahramanları şimdi etkin pişmanlıktan yararlanarak itirafçı oldular ve kimileri de gazetecilik adına muhbirlik yapıyorlar.
Mahpusluk kolay değil önemli olan içeri de yatmak değil düşmana teslim olmamak demiş Nazım.
Bu duygularla seni hasretle kucaklıyorum kendine iyi bak sağlığına dikkat et saygı değer dostum.
En kısa zamanda özgürlüğüne kavuşup dışarıda buluşmak dileğiyle.
Bir hatırlatma yapayım sana dostum, sen her Eylül ayında mutlaka bir yazı yazardın pastırma yazından bahseder, hazan mevsimine dikkat çekerdin,işin tezadı ben de Eylül ayında sana cezaevine bir hasret mektubu yazdım.
Hoşça kal..
Yorum Yap