- 10.04.2017 00:00
Böyle bir yazıya niye girdim açık söyleyeyim çok sıkıldım siyaset yazmaktan..
Farklı kültürlerin arasında dolaşmak ve tur atmak sizleri bilmem ama bana bir yerde terapi gibi geliyor ve çok dinleniyorum.
‘Kabil ağa da kırık var kırdırsana be..’
Bu sözü ilk defa yetmişli yıllarda Türk kökenli Bulgaristan göçmeninden, karısına söylerken duymuştum.
Bu deyim Türk kökenli Bulgar göçmenlerde parayı bozdurmak anlamına geliyormuş.
Bulgaristanlı Türklerin kültüründe erkekler ve kızlar Bulgarlarla flört ederler aşk yaşarlarmış ama evlilik olmazmış. Bu gelenek Bulgar erkekler ve kızlar için de geçerliymiş.
Her iki tarafta bu ilişkilerinin evliliğe everilmeyeceğinin bilincinde duygusal ilişki sürermiş.
Bu ilginç aşk hikayelerini duyduğumda çok ilginç gelmişti bana.
Bulgarlarda meyhaneye kiminle gittiğin önemli değil kiminle çıktığın önemli derler. Bu evliler içinde geçerliymiş.
Türk kökenli Bulgarlar herkes sofrada ürettiğini yer, et kazanıyorsa et, ot kazanıyorsa ot yer derler.
Hiç rastladınız mı bilmiyorum ben rastlamadım sokaklar da bir tane dilenen Bulgara rastlayamazsınız ve ne iş olursa yaparlar ama asla dilenmezler. Hatta bir tane kirada oturan Bulgar da göremezsiniz en kısa zaman da ev almaya yoğunlaşırlar.
Bir Bulgar bana biz Türkleri şöyle değerlendirmişti: ’sizde kim çalışıyorsa sorumlu da suçlu da o’ demişti. Yani çalışmayanın sorumluluk almayacağını anlatıyordu.
Bulgarlar tasarruf etmeyi ve ekonomiyi iyi bilen öncelik sıralaması yapan ve el becerileri olanlardır.
Eğitim Bulgarların olmazsa olmazlarındandır bunu da kendilerine baskı yapan sosyalist sistemin verdiğini de, söylemekten kaçınmazlar.
Azerilerin dili kabadır ama düşündüren ve güldüren bir mizahı çağrıştırır.
Azerilerin Futbolda kaleciye kapıcı demeleri.
Bir arkadaşım söyledi forvet oyuncusuna da ‘tokmakçı’ diyorlarmış.
Defans oyuncusuna, bekçi..
Yetenekli insanlara da pezevenk diyorlar.
Azeriler dolmuş ve otobüslerde inecekleri yere inecek var diye değil de, şoföre düşecek var derlermiş.
Bir azeri İstanbul’da dolmuşa biner ‘iki de bir şoföre biraz sonra düşecek var’der..
“Şoför de kapılar kapalı nasıl düşeceksin diye karşılık veriyor” Azeriye..
Azeri tekrar “şoföre düşmeye az kaldı” diyor..
Şoför “kaybetmezsek iyi bulduk, kapılar kapalı nasıl düşeceksin diye sinirleniyor..”
Azeri, “ineceği yeri dolmuş geçerken birden bağırır düşecek var deyip kapıy açar, hızlıca atlar ve yüzüstü koyulur.”
Şoför arabayı durdurur “düşecek var diye diye en sonunda düştü” der.
Azerilerde Pezevenk kelimesi yetenek anlamına geliyor. Bizde ise karı satan anlamında kullanılır.
Pezevenk hikayesinin ilginç bir hikayesi vardır..
Azerbeycan –Türk Cumhuriyeti arasında Bakü’de bir resmi görüşmede geçer:
Azerbeycan Devlet Başkanı Haydar Aliyev dönemin Türkiye Başbakanı Süleyman Demirel’e ve heyetine görkemli bir akşam yemeği verir,yemekte ilk konuşmayı Aliyev yapar : ‘Demirel’e dönerek benim Sülüman kardaşım dünyanın en büyük gelmiş geçmiş pezvenklerinden biridir der, Azeriler ayakta Aliyevf’in sözünü alkışlarken,Türk heyeti ve Demirel kehren tebessüm ederler.
Konuşma sırası Demirel’e gelince Demirel Haydar Aliyev’e dönüp: ‘sende az pazevenk değilsi ha der..’
Birde Azerilerin çok içli veciz aşk üzerine türküleri vardır bunlardan biri Türkünün son kıtasında şöyle geçer:a benim nazlı yarim/başımın tacı yarim/ yüzünde göz izi var/sana kim baktı yarim.
Pazar yazımızı Irlanda da papaz ile çifçi arasında geçen bir hikaye ile noktalayalım.
Irlandalı çifçi papaza yakınır, ayinlere düzenli katılıyorum,İncili hem okuyor hem de cebimde taşıyorum, dürüst te davranıyor ve çalışıyorum ama Tanrı benim emeğimin ve inancımın karşılığını hiç vermiyor,der..
“Papaz,Tanrı seni deniyor sabret” der?
Kilise mensubu çifçi papaza bir kaç gün sonr ayine şikayet eder “Patates ektim,suladım,ilaçladım otunu yoldum,çapasını yaptım ama hiç bir şey çıkmadı ve tohmunu bile alamadım” der.
Papaz ”Tanrı seni deniyor sen ekmeye,çalışmaya, sabretmeye devam et,İsa’ya ve Tanrı’ya inan” der.
Bir yağmur yağar ve afata dönüşür Irlandalı çifçinin ektiği bütün mahsulünü sel basar ve herşeyi alıp götürür.
Irlandalı Kiliseye gider ayinden sonra papaza Tanrı’yı şikayet eder, mahsullerimi sel bastı ve herşeyi alıp götürdü yiyecek bir şeyim kalmadı,Tanrı’ya ulaşamıyorsan İsa’ya söyle, der.
“Sabret seni deniyor Tanrı” der papaz.
Irlandalı,bir gün hayvanlarını otlatırken hava kararır yağmur atıştırmaya, gök gürlemeye başlar, şimşekler çakar o an da birden hayvanların üzerine yıldırım düşer,hayvanları telef olur, bir yıldırm da çifçinin üzerine düşer ve tel örgüye asılır..
“Irlandalı kendini toparlayıp telden kurtulup bir hışımla kilisenin yolunu tutar,kiliseye girmesiyle papazın yakasına yapışır; git ona söyle benden başka deneyeceği kimse yok mu, bundan sonra ne beni denemeye cesaret edecek, ne de ben ona itiat edeceğim.. İsa’yı da Tanrı’yı da ve seni de artık tanımıyorum herkes başının çaresine baksın ve başkasını deneyin.
Ya İsa beni Tanrı’ya yanlış anlatmış ya da sen İsa’ya benden bahsetmemişin, başka türlü olamaz, artık beni avutmalarına ve umutlandırmalarına müsade etmeyeceğim, kaderimi kendim tayin edeceğim ve Kilise’ye de bir daha gelmeyeceğim” der.
Yaşanan ve inanan insanların farklı kültürlerinden bir hatırlatma yapmaya çalıştım.
Yorum Yap