Taş üstünde taş omuz üstünde baş kalmayacak

  • 12.04.2016 00:00

 Ben bu haftaki yazımı Rusya’nın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine Türkiye’nin terör örgütü IŞİD ile bağlantısını gösteren sunduğu raporu yazacaktım. Bu haber manşetten verilecek bir haberdi ne siyasilerin ne de medyanın  umurunda olmadı; yandaş medyanın dışında muhalif basın birinci sayfadan görmese de iç sayfalarında  bu habere yer verdi ama fazla yorumlar yapılmadı.

Bizim ülkenin  gündemi o kadar yoğun ki önümüzü görecek zamanımız yok ki, etrafımızdaki gelişmeleri ve olayları  görelim.Kısaca bir ülke için vahim olan, yenilir  yutulur cinsten olmayan Rusya’nın bu  raporunu kısaca  özetleyelim, meraklısına da Google den arayıp detaylı olarak okumalarını  hararetle önerelim.

Haberin özeti şu: “Rusya’nın BM Daimi Temsilcisi Vitaliy Çurkan,Türkiye’nin Suriye’de kontrolünde olan bölgelere yasadışı yollardan, silah ve mühimmat gönderdiğini iddia eden belgeleri BM Güvenlik Konseyi’ne sunduğu haberiydi. Haberin can alıcı olan bölümü ise;Türkiye’den Suriye’ye 2 milyon dolarlık kimyasal madde gönderilmesidir.”

Rusya’nın BM Güvenlik konseyi sunduğu raporu Rusya’nın Ankara büyük elçisine gazeteciler siz bu iddianızı  AKP hükümetine söylediniz mi,bu çok ağır bir iddia diye; temsilci de söylemez olur muyuz ama ‘lafın tamamı abdal anlatılır’ diye mizahi bir şekilde diplomatik dille yanıtlamış gazetecilerin sorusunu temsilci.

Bir başka gündeme girmesi gereken ertelenmeyen sorun ise  İşçi ölümleriydi.

2016 yılının ilk üç ayında ölen işçi sayısının 415 olarak açıklanmasıydı.

İşçi ölümleri trafik kazalarındaki ölümler kadar toplumda  tepki görmemesi size tuhaf gelmiyor mu?

AKP’nin 14 yıllık iktidarında tam 17 bin işçi cinayet ekonomisinin sonucu  yaşamları ellerinden alınmış ama sözde işçi sınıfının örgütleri Türk-İş ve Hak-iş konfederasyonları bu işçi katliamlarını protesto edip hesap sorması, üretimden gelen gücünün ve örgütsel potansiyelini kullanacağı yerde,sendikacılar siyasette ikbal aramalarının sonucu;Erdoğan’ı alkışlamak için bir araya gelip tempo  tutuyorlar ‘Türkiye seninle gurur duyuyor’ padişahım çok yaşa misali.

 Ülke gündeminin değişmez konusu Suriye iç savaşıyla da ülkemizin Güney ve Doğu Anadolu bölgesindeki Kürt il ve ilçelerindeki iç savaş   doğal olarak belirleyici oluyor. Savaşan iki taraftan oluk oluk kan akıyor can kayıpları oluyor,Erdoğan’ın verdiği rakam 350 şehidimiz var ama PKK’dan ölen sayı bunun on katı, savaş bölgesinden 350 bin kişi göçe zorlanmış.

Bu savaşın taraftarı MHP Genel Başkanı için tam bir fırsat bu ve  AKP’ye de çağrısı ise Kürtlere soykırım politikası uygula  düzeyindeydi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli partisinin meclisindeki  grup konuşmasında Nusaybin’de devletin taş üstüne taş, omuz üstünde de baş koymaması gerek diyordu.

Erdoğan’da MHP’nin savaş çağrısına sessiz kalmayıp daha ileri giderek Kürtlere “ya baş eğeceksiniz ya baş vereceksiniz’ diye Devlet   Bahçeliye destek Kürtlere de meydan okudu.

MHP’nin bir sloganı vardı hatırlarsanız; ”ya sev ya terk et”  işte bu sloganı muhaliflerine karşı  Erdoğan’dan da duymaya başladık başka bir versiyonda. Vatandaşlıktan çıkartma söylemi bunu çağrıştırmıyor mu?

Güneydoğudaki birkaç Kürt illerinde süren savaşın gittikçe bölgeye yayılması ve Erdoğan’ın istediği sonucu alamaması, kaçak sarayın sahibinin daha da çılgın kararlar alamaya hazırlanması;bölgedeki iç savaşın tüm ülkenin geneline yayılacak bir iklim zehirlenmesinin işaretlerini vermeye başladı.

Böyle bir tehlikenin Türkiye’de olacağını hissetmiş olmalı ki başta ABD, AB üyesi ülkeler ve İsrail  vatandaşlarına Türkiye’ye gitmemeleri, Türkiye’de yaşayan vatandaşlarının da  Türkiye’yi terke etmesi konusunda çağrı yaparak uyarması dikkat çekici değil mi?

Türkiye’nin artık tek adamlık üstünden başkanlık adı altında  faşizme doğru gittiğinin  ciddi işaretleri gözükmeye başladı.

Bir sistemin özgürlükçü olduğunu belirleyen kriterler vardır  bunların başında çoğulculuk kavramı gelir ve bireyin özgürlüğünü öne alır;bu kavrama  yabancı olan veya bu kavramı içselleştiremeyen bir siyasetçi hiçbir zaman özgürlükçü ve demokrat olamaz, demokratik yoldan iktidara  gelse bile.

Bunun somut örneği tarihte Hitler ve bizde de  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır.

Farklılıkları terörist,bölücü ve darbeci olarak toplumda  kendine muhalif olan her kesimini yaftalaması hatta bir dönem dava arkadaşlarını da Erdoğan bu kategori içerisine alması artık şaşırtıcı gelmiyor.

Erdoğan Davutoğlu’nun kafasına yatmayan her konuşmasını tekzip etmesine Davutoğlu aramızda milim fark yok diye basına açıklamada bulunması tam bir komedi.

Birkaç  örnek verelim; Davutoğlu Rus  uçağının düşürülmesini  angajman kurallarına uymadığı için benim emrimle düşürdüler  diyor..

Erdoğan çıkıp Rus uçağını düşürenler paralelci pilotlar  diyor.

Bu mu Erdoğan ile Davutoğlu’nun  milim farkın olmaması?

Erdoğan çıkıp benim milletim 14 Ağustostan sonra parlamentoyu dinlenme odasına almıştır diyor,Davutoğlu ben bu ülkenin Başbakanıyım, Erdoğan devletin başı ben hükümetin diyor.

Bu derin analizi ancak  Davutoğlu yapar.

Anayasa ise icradan Başbakan ve bakanlar sorumlu diyor, Erdoğan hükümetin yetkilerini baypas ediyor, hükümete karşı  yetki gaspı yapıyor,Davutoğlu aramızda milim fark yok diyor.

Bu kadarda pişkinlik olmaz demagoji yapmanın da  bir raconu var be.

Erdoğan Başbakanı her ortamda izinde yürümediği konularda yaptığı her açıklamayla yalanlıyor ama Davutoğlu hiçbir şey olmamış gibi, 23 Nisan Başbakanlığı yapmaya devam ediyor.

Diktatörler yönetmekte zorlandıkça daha otoriter bir rejime yönelirler ve muhalif olan her kesimi düşman ilan ederler.Tarihte bunun yüzlerce örnekleri vardır; sorunları güvenlik boyutuyla çözmeye çalışırlar bu uygulamalarda toplum kesimleri arasında  çatışmalara çağrı çıkartır ve toplumun her kesimine de korku salarlar. Yaşadığımız süreçte bunu teyit etmiyor mu?

İlk önce  diktatörler medyaya ve  muhalefete gözdağı verir,yargıyı da kendine bağlamaya çalışır.

İşte Erdoğan’ın şehir magandası çetelerinin  CHP Düzce  il başkanını ve CHP Milletvekilini tartaklaması ve sokakta şiddet uygulaması; basına uyguladığı baskılar, gazeteleri basmaları ve gazetecileri  dövmeleri bunu çağrıştırmıyor mu?

 Erdoğan’ın yıllarca  PKK ile görüşmesine rağmen, birden çözüm masasını devirerek Kürtlere savaş açması ve  düşman ilan etmesinin nedeni; Kürtlerin Erdoğan’a biat etmemesidir.

Görüş ayrılığını bir tarafa bırakarak Faşizme karşı demokratik bir cephede birleşmekten başka bir çıkış yolumuz yok.

Kim baş eğecek kimin başı kesilecek kimse bunu şimdiden kestiremez.

Susma sustukça sıra sana gelecek sloganı 12 Eylül faşizminden türetilmiş bir deyiştir.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Resmi İlanlar

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums